Sosyal medyada biraz gezindikten sonra “öfke”ye daha çok maruz kaldığınızı hissediyorsanız yalnız değilsiniz. “Online hate” olarak yabancı kaynaklarda gördüğümüz kavram yaşadığımız duruma az da olsa açıklık getiriyor. “Çevrim içi öfke/nefret” olarak Türkçeleştirebileceğimiz bu kavram sosyal medya üzerindeki nefret söylemlerini konu alıyor. Peki, bu durumun psikolojik yansıması ne? İşte konu hakkında merak ettiklerimiz ve Psikolog Kıvılcım Yücelen'in yanıtları...
Sosyal medyada tanıklık ettiklerimize baktığımızda adeta kitlesel bir öfke nöbetinin içindeymişiz gibi hissettiğimiz anlar oluyor. Sosyal medya aracılığı ile geçmişe oranla (sosyal medya öncesi) daha çok insanla iletişim kurduğumuz bir gerçek ve dahası algoritmaların da etkisiyle bizi olumsuz yönde etkileyecek, daha çok öfkelendirecek şeylere maruz kalıyoruz. Bu noktada geçmiş dönemlerdeki öfke ile günümüzdeki öfke yoğunluğu ve bu öfke yoğunluğunun psikolojimize etkileri arasında bir fark var mıdır?
Bu soruyu birkaç önemli kritere göre yanıtlamak gerekir diye düşünüyorum. 1- Sosyal medya öncesi zaman nasıldı? Hangi uyaranlara maruz kalıyorduk (görüntüler, videolar, haberler, vs)? 2- Günümüzde sosyal medya uyaranları karşısında hissettiğimiz öfke nereden kaynaklanıyor? Birinci alt sorudan başlayacak olursak; sadece sosyal medya değil internet tabanlı medya platformlarının da çok yaygın olmadığı zamanlarda, ancak TV'de ve basılı medyada ulaşabildiğimiz bilgilerden etkileniyorduk. Bu da genellikle sadece yaşadığımız coğrafya ile sınırlı kalıyordu. Dünyada kötülüğün de var olduğunu, dikkatli olmak gerektiğini çocukluğumuzdan beri ilk başta masallardan öğrenmiş bir nesildik. Kötü, korkutucu, üzücü olaylar olabilirdi ancak bizim algımıza göre bu çok büyük bir olasılık değildi. Dünyadaki çok büyük savaşları tarih derslerinde görüyorduk; hiçbirini film izler gibi an be an görme şansımız yoktu. Özellikle "sosyal medya" denen devasa görüntü ve bilgi platformları ortaya çıktıktan sonra, insanlar birbirlerinin yaşamından saniyeler içinde haberdar olmaya başladı. Tüm dünyada hakim olan ekonomik ve siyasi düzenin bambaşka bir coğrafyadaki insanların yaşamını nasıl etkilediğini canlı canlı görüp izleyebilir olduk. Hepimizin doğuştan sahip olduğu merhamet, şefkat, korku, özenme, tiksinme, öfke gibi duygular çok daha sık ve kaçınılmaz biçimde tetiklenir oldu. Hiç sosyal medya hesabı kullanmayan bir kişi bile çevresinden sosyal medyada yayılan bilgileri, görüntüleri dinlemek zorunda kaldı. İkinci sorunun cevabı ise aslında sadece sosyal medyadaki değil, genel olarak öfke duygusunun kaynağı ile ilgili... Öfke, aslında bir duruma yönelik içimizde uyanan ancak pek fark edilmeyen bir duygunun artçısı olan, ikincil duygudur. Dolayısıyla öfkeyi yaratan duygu daha derinde ve daha şiddetlidir. Ancak bu kök duygular taşıması ve ifade etmesi öfke kadar kolay olmayan duygular olduğundan, genelde öfkeyi seçip onu dışa vurmayı tercih ederiz. Sosyal medyada sıklıkla görülen öfkeye baktığımızda, adalet ve vicdan duygusunun zedelenmesi karşısında hissedilen öfke hariç, genellikle insanların birbirini kötüleme ve küçük düşürme amacına yönelik olduğunu görürüz. Bu da bize şu ipucunu verir: Burada öfke aracılığıyla kendini daha üstün (güçlü) ve değerli hissetme çabası vardır. Sosyal medyada öfkeli ve saldırgan duruş sergileyenlerin yazdıkları incelenecek olursa, motivasyonun sadece öfkeyi ifade etmek olmadığı anlaşılabilir.
Bir şeylerden kolaylıkla tetiklenip hızlıca tepki veriyoruz. Bu, bu dönemin sorunu mudur? Konu hakkında sizin izlenimleriniz neler?
Kolayca uyarılabilir ve şiddetli tepki verebilir durumda olmak sinir sisteminin artık maruz kaldığı yükü kaldıramayacak durumda olduğunu gösterir. Bu durum da yukarıda tarif ettiğim günümüz şartlarının bir sonucudur aslında... Görsel ve işitsel yollardan çok fazla negatif uyarana maruz kalırsanız bir süre sonra sinir sistemi sağlıklı yanıt veremez olur. Hatta kendisinden yanıt beklenmediği zamanlarda bile fazlaca adrenalin salgılıyor olabilir. Sürekli alarm modunda yaşamak, stres hormonlarını da hep aktif tutacağından uzun vadede bedensel rahatsızlıklar da kendini gösterebilir. Kısacası sosyal, dijital veya basılı medyada fazla zaman geçirmek, insan sağlığını mutlaka olumsuz etkileyecektir. Zira dijital ortamlar insanlara sürekli en çok merak edilen ve tık'lanan içerikleri sunmaktadır, ki bunlar da genelde sinir sistemini alarm modunda tutacak niteliktedir. Artık her türlü felaket her an başına gelebilecekmiş gibi yaşayan insanların, en ufak negatif uyaranda ölüm-kalım mücadelesi verircesine saldırganlaşabilmesini buna bağlıyorum.
Gerek siyasi gerek inandığımız herhangi bir konu… Bir görüşü özellikle sosyal medyada savunurken adeta bir holigan gibi davranan insanların varlığına şahit oluyoruz. Bu durum sağlıklı mı? Toplumda ciddi sorunlara sebep olmaz mı? Önüne nasıl geçilebilir?
Bu soruya da bir önceki yanıttan devam ederek cevap vereyim: Bu durum tabii ki hiç sağlıklı değil... Ancak ne yazık ki burada sorumluluğu bireylerden çok içerik sunucularda ve haber platformlarında görüyorum. İnsanların "tetikte olma" ruh halinden çıkabilmeleri için korku filmi setindeymiş gibi hissetmemeleri çok önemli. Gerçekten büyük tehlikeler altında bile olsak, soğukkanlılığımızı koruyabilmek hayatımızı kurtarabilir. Bu bağlamda insanlara sunulan içeriklerdeki görsellere, kullanılan jargona çok dikkat edilmesi gerekiyor. Konuya sağduyulu olabilmek, soğukkanlı duruşu koruyabilmek için en ilkel içgüdülerimizin değil, zihinsel kapasitemizin ve empati becerimizin uyarılması önemli. Diğer taraftan bu becerilerimizi geliştirebilmek de ancak küçük yaşlardan itibaren bu yönde eğitilmemiz ile mümkün. Bahsettiğim eğitim maalesef sadece okullarda verilebilecek bir eğitim değil; insanlara, hayvanlara ve doğaya saygılı, duygu okuyabilen ve bu tür ihtiyaçları sağlıklı karşılayabilecen ailelerde yetişen çocuklar, duygu kontrolünü de erken yaşlarda öğrenmiş bireyler olabilirler.
Geri bildirimde bulunmak, tepki vermek ve öfke ayrımını nasıl yapmalıyız?
Geri bildirim, adı üstünde, ancak bizden talep edildiyse yapılabilecek bir eylemdir. Bize fikrimiz sorulmuyorsa, vermeye çalıştığımız bildirim ters tepebilir. Aslına bakarsanız öfke de bir tepkidir çünkü daha önce bahsettiğim gibi, gölgede kalan bir duyguyla baş edebilmek için geliştirilmiş ikincil duygudur. Bu arada yanlış anlaşılmasın, öfke tamamen kontrolsüz bir duygu değildir. Bilinçli bir farkındalık süreci yaşayıp, sonrasında hissettiğiniz öfkeyi makul biçimde ifade etmeyi de seçmiş olabilirsiniz. Bu son derece doğal ve sağlıklı olandır.
Ciddi bir “ölçüsüzlük” ve “sınırsızlık” yaşasak da aslında sosyal medya dışa vurum çeşitliliği açısından oldukça da faydalı… Bu noktada neler söylemek istersiniz?
Sosyal medyanın "kendini ifade etme" alanında bir devrim yarattığı yadsınamaz. Ancak ben bu devrimin bir noktadan sonra kontrolden çıktığını ve şimdiye kadar bildiğimiz/uyguladığımız birçok "toplum içinde yaşama kuralını" yıkıp tarumar ettiğini düşünüyorum. Tüm paylaşımların yüzyüze değil de sanal bir ortamda gerçekleşiyor olması, gerçek ortamda olanın aksine bu ortamda bir de "beğeni", "takipçi" gibi faktörlere bağlı hareket edilmesi işi iyice karmaşıklaştırıyor. "Her yol mübah" yaklaşımıyla, birçok sınır rahatça aşılıyor ve bu sınır aşımları "hak ve özgürlük" kisvesi altında yapılıyor.
Öfkeyi yaşayan kişi bizsek ne yapmamız gerekir? Bu öfkenin ardında neler var?
Öfke son derece doğal, en temel duygulardan biridir. Ondan korkmamıza gerek yok; hatta öfkemizi bilinçli bir şekilde hissedip adlandırabiliyorsak sağlıklıyız demektir. Öfkenin sağlıksız olması için ifade ediliş biçiminin kendimize veya çevremize zarar verecek nitelikte olması gerekir. Bu nedenle öfkeyi zararsız şekilde yaşayabilmek için önce kaynağını bulmalıyız. Öfke ambalajdaki duygudur; paketin içindeki duyguya ulaşmak ister istemez öfkenin ivmesini düşürür. "Öfkelendim çünkü bilmem kim şunu dedi, bunu yaptı" cümlesi değildir bulmamız gereken; "öfkelendim çünkü benim için önemli olan .... ilkesi/değeri zarar gördü ve çok üzüldüm/kırıldım/sarsıldım" cümlesine ulaşmaya çalışmalıyız. Bu noktaya geldiğimizde konsantrasyonumuz öfkeden kök duyguya doğru yönelir zaten...
Öfkenin aktarıldığı kişi bizsek ne yapmamız gerekir?
Öfkenin muhatabı biz olmuşsak, öncelikle sakin kalmaya çalışmalıyız. Dikkatimiz öncelikle kendimizi savunmada değil; karşı tarafın öfkeden önceki kök duygusunu bulup anlamada olmalı... Burada bahsettiğim öfke sadece sözle ifade edilen öfkedir; herhangi bir şekilde şiddete kadar yükselmiş öfkeye hedef olduysanız mutlaka önce güvenliğinizi düşünmelisiniz. Sadece sözlü öfke hedefi olduysanız, kendinizi savunmaya çalışmak yerine karşı tarafa sorular yöneltmenizi öneririm. Hatta bu kişinin (belki de kontrolden çıkmış) ifadelerini kendisinin de tekrar duymasını sağlamak amacıyla tekrar edebilir, ".... demek istiyorsun, doğru mu duydum?" gibi sorular yöneltebilirsiniz. Bu teyid aşaması bazen öfkelenen kişinin ifadelerini biraz yumuşatmasını sağlayabilir. Bu tür frene basma önlemlerinin sonuç vermediğini görürseniz, mutlaka o ortamdan uzaklaşmalı ve bu şekilde iletişim kuramayacağınızı, karşı taraf öfkesinde haklı bile olsa ifade ediş biçiminin uzlaşmaya elverişli olmadığını belirtmelisiniz.
Birinci yazı: Sosyal medya insanları öfkelendiriyor mu?
Yazısı dizisinin üçüncü bölümü 15 Eylül 2025 Pazartesi günü yayında olacak!
YORUMLAR