“Belki bu kez kış olmaz”
Her yanımızın bahar bahçe olduğu günler kapımızda yine. Coğrafyanın güneyinden, bademlerin taşı toprağı beyaza bürüyüp çiçeğe durduğu diyarlardan selam olsun tüm eşe dosta. Memlekete bahar ilk güney batı ucundan giriyor, badem ağaçlarını beyaza bulayıp en güzel rüzgârlarla dağılıyor diğer topraklara. Baharın haberini cemrelerden almaya alışmışız ya, badem ağacında gördüğüm ilk tomurcuk nicedir bana birinci cemre bu diyarda.
Bazı baharlar bünyeye baştan aşağı, topyekun bahar. Tazelenmek, yeniden başlamak, eksik olan, yanlış yapılan ne varsa düzeltmek, içinin dışının tozlarını almak için ihtiyaç duyulan en muazzam enerji. Kendime tuttuğum hesap defterinde uzun zamandır toza yatmış bazı hallerimin de üzerine üfledi bu güzel mevsim. Toz dediğin bunca mı ağırlık yaparmış vesselam. Üzerine emek harcamam gereken kilit kelimeler, doğa, insan, öğrenmek, öğrenmek, daha çok öğrenmek…
Ne kadar eğitim görüp yüksek lisanslar, doktoralar devirse de insan, nesillerini metropolleregömmüşse eğer, içinden çıktığı anasına, doğa anasına karşı zırcahil kalabiliyor. Doğduktan sonra büyümesi için başka bir eve evlatlık verilmek gibi bir şey bu. İçinde bir yerlerde ait olduğun özüne dair hislerin var ama bambaşka bir ortamda büyüdüğün için şifreler kopuk. O kopuk şifrelerle devam etmeye çalıştıkça makineden arıza sesleri hiç eksik olmuyor.
Çok değil ama az da değil, otuz altı senelik az gidip uz gidip dere tepe düz gidişimden sonra öğrendiğim şu ki kendisiyle bir meselesi varsa insanın önce onu halletmeli. Ezip büzüp, ağlatıp kanatıp neyse derdi çözmeli çünkü o kendinle kuramadığın sağlıklı ilişkiyi kendin dışındaki hiçbir şeyle kuramıyorsun. Kurarmış gibi yapıyorsun ama –mış gibiden öteye gidemiyorsun. Şimdi kendi adıma –mış gibi evresini geride bırakmışken hakiki bayramlara bayrak asasım var.
Evdeki yalancı bahar temizliğiyle başladım işe. Yalancı deyişim hani yalancı mantı misali bir şey. Yalancı çünkü kuzineli bir evde yaşadığımdan beridir anlıyorum ki tüm kışı kaloriferli ev ‘konforunda’ geçirenlerden çok, böyle evlerde bahar temizliği zaruri bir ihtiyaç. Odunun, isin, kurumun bir şekilde perdenden, duvarından, kıyından, bucağından temizlenmesi gerekiyor. Elbet artık o sobanın, kuzinenin yanmayacağı zamanda yapılıyorsa adı bahar temizliği olur. Benimkinin yalancılığı o hesap.
Beş yıla yaklaşan bir süredir doğayla daha birebir temas halinde bir yaşam sürdüğümden yaşayarak öğrendiğim pek çok şey oldu. Hem bizzat doğanın işleyişini dolaysız, çıplak gözlerle görebilmekten hem de nesillerdir bu halde yaşamış ve tabiatla şifreleri kopmamış insanların anlattıklarından. Bir de çağımızın gerçeği teknoloji var elbet. İşte en çok bu noktada seviyorum bana kattıklarını. Şahane insanlar tanıyor, tecrübelerinden yararlanıyorum sayesinde. Serdar Kılıç’ın Doğadaki İnsan programı içinde huşuyla kaybolduklarımdan… Müthiş ilham veriyor, bana kendimi hatırlatıyor, tozlarımı silkeliyor, yapabileceklerimin sınırlarını genişletiyor. Onu ve etrafındaki evrenle kurduğu ilişkiyi izledikçe, kaybettiğimiz bilgileri öğrendikçe ve bize hala bunları hatırlatabilen insanlar olduğunu gördükçe şükrediyorum.
Badem baharından sebep bu zamanlarda günlerim çokça bağda, bahçede, toprakta geçiyor. Oduna, toprağa, ağaca temastan ellerim artık daha yaralı ve çalışkan. Yıllar içinde en çok ellerimin değiştiğini görüyorum ve bu çok hoşuma gidiyor. Belki eskiye göre daha bakımsız ama daha çalışkan. Dün Serdar Kılıç’tan öğrendiğim bilgiyle elimdeki bir yaraya çam ağacının reçinesini koparıp önce ağzımda yumuşattıktan sonra sürdüm. Bir arkadaşımın söylediği gibi ağacın kendine şifa eylediği güzellik bizi neden iyi etmesin ki? Şu an bu yazıyı yazarken elimin üzerine gördüğüm şey, kapanan bir yara, bana huzur veriyor.
Aziz Nesin’in o şahane şiiri Arkadaşım Badem Ağacı’nın son dizesi gibi “belki bu kez kış olmaz!”
YORUMLAR