Haziran güncesi

Mayıs başında ektiğim sebzelerden dört salatalık fidesi güneşini/suyunu/toprağını sevdikçe coştu, coştukça her sabah dörder beşer altışar derken sepete dolup komşuların kahvaltı sofralarına taşınır oldu. Sabahları - başta salatalık - bostandan o gün bana fazla gelecek ne çıkarsa, bir de bahçenin daimi bereketlisi limondan birkaç tane koparıp yazlık Noel Anne şeklinde iki tekerli geyiğimle dağıtım yapıyorum ortalıkta. Demem o ki tüm hallerimden en çok bir salatalık kemirgeni olarak geçiyor günler.


Gözlerimin önünde her gün dört ayaklı bir mucizenin büyümesine tanıklık ediyorum bu aralar bir de. Bir Haziran hediyesi gibi girdi hayatıma minik köpek Boby Brown. Yolun kenarına terkedilmiş, aç, susuz ve son derece korkmuş bir şekilde bulduğumuzda orada kalsa ne kadar yaşamayı başarırdı bilemiyorum. Kendi kendine yemek ve su bulmaya yetecek kadar bile gücü kalmamıştı. Korkudan nasıl titrediğinden bahsetmiyorum bile.


Arkadaşımın kollarında evimin sokağına geldi ve geliş o geliş. On beş gün evvel ne kadar korkak, zayıf ve hareketsizse şimdi bir o kadar oyuncu, atak ve canlı. Ondaki bu değişimi izlemek bana inanılmaz mutluluk veriyor. Her canlının, bazen insanların bile hayata tutunmak için birilerinin desteğine ihtiyacı var. Onun en muhtaç anında karşısına çıktığımız için teşekkür ediyorum hayata.


Bahçeli bir evde yaşamaya başlayalı beri hayvanlarla sahiplik ilişkisi kurmayan bir ilişki yaşamaya çalışıyorum. Belirli bir alana, eve ya da bahçeye kapatmadan özgür yaşasınlar istiyorum. Bahçemin bir bölümünü sebze bahçesi olarak kullanıyor olduğum için ilk başlarda sürekli dışarıdan bahçeye dalıp o tarafa kaçan Boby Brown’la azıcık şüpheli gözlerle süzdük birbirimizi. Sebzelerin arasına dalar da zarar verirse diyeydi tedirginliğim. Hiçbiri onun canından daha kıymetli değil elbette ama o emek ilişkisini de bilen bilir, anlar belki. Her bir yaprağa dahi öyle gözüm gibi bakmaya çalışıyorum ki o tarafa geçmemesi gerektiğini anlasın diye azıcık suyla tehdit ettim kendisini. Ama o beni buna rağmen çok sevdi. Şimdi hiç bahçeye girmiyor ve kendisini sevdirmek için önümde attığı taklalar, hele de o sevimli incecik kuyruğunu sallayışıyla içimde balonlar patlatıyor.


Mahallenin tüm diğer sakinleri tarafından sevilmiş olması da en büyük sevincim oldu. Bir kişinin bile sevmemesi çok büyük sorunlar çıkarabiliyor bu durumlarda. Herkes mama veriyor, su veriyor ama itiraf ediyorum ki en çok beni sevmesi çok hoşuma gidiyor.


Adının neden Boby Brown olduğuna gelince… Zeytin gibi kapkara bir köpek olmasından arkadaşım ilk andan itibaren Boby Brown’a benzetti kendisini. Arka komşum yaşlı teyze Boby B. ismini bir türlü aklında tutamayıp sürekli “Zeytin, Zeytin” diye çağırıyor kendisini. İçimden sürekli burun kıvırıp tek ayağımı yere vurma minvalinde “üfff onun adı Boby Brown” diye söylensem de bizim miniğin tabi ki umurunda değil benim gibi bu durum.


Haziran’da başka neler olduğuna gelince… Ay sonu itibarıyla hala güney Ege semalarında pofuduk bulutlar görmek ve havanın püfür püfür esmesi yazı da sevmemi sağlayabilecek kadar güzel. Ne de olsa nadir olan şeyler kıymetli ve güzeldir. Sevgiyle…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.