Geçmişi ve şimdiyi dönüştürmek

Çocukluğumdan bu yana insanla ilgili sorular döner dururdu kafamda. Anlamaya çalışırdım. Neden diye sorardım insanla ilgili her kavrama, davranışa ya da toplumsal olaylara...


Tarihe ilgi duydum ortaokul yıllarında bundan sebep. Belge niteliğindeki kitaplara, biyografilere oradan sosyolojiye gitti elim. Toplumlara ait genellemelerin kendimde izlerini bulamayınca bireye, psikolojiye kaydı. Aradım durdum. İnsanı anlamaya çalışırken aslında kendimi anlamak istediğimi bilmeden.


Sonra sonra; bende güçlü duygusal tepkiler yaratan olaylar yaşandıkça döndü sorularım kendime. Bir gün öyle bir an geldi ki insana, dünyaya, evrende işlerin işleyiş biçimine dair çok soruya cevap bulmaya başladım kendi içime seslendikçe. Kendi içime bakmaktan başka bir çarem kalmamıştı o gün; ötekini anlayarak veya "ona öğreterek" onu kontrol edemeyeceğimin idrakı gelivermişti aniden. Çarpmıştı ve uyandırmıştı.


Bende duygular yaratan, düşüncelerimi, inançlarımı uyandıran her insanı, maddeyi, kavramı, canlıyı, durumu kendimle birlikte izler oldum sonra. Ne yapıyordu ve içimde neden o duygu uyanıyordu? Başka bir öğrenme başladı... Fark edişler; yaraları o yaraların beslendiği inançları... Sonrası şefkat, anlayış ve sevgi ile geldi; önce kendime sonra herkese ve her şeye.


Yalnız bazen içimde büyüyen duygu (hayal kırıklığı, acı, suçlama, öfke, kibir vs) o kadar güçlü oluyordu ki karşımdaki insan, durum veya kavramla ilgili, görmek ne kelime, soramıyordum bile kendime "Seda dur, bir şey oldu ama neden? Nereden beslendi, neresi acıdı?" diye.


Ben göremedikçe de tekrarlıyordu durum kendini. Sanki bütün bunlar benim kendimle ilgili bir derdi fark etmem, anlamam ve çözüp yoluma bakmam ile ilgiliydi.


Bu sonuca en baştan varmadım tabii. İlişkilerin bende uyandırdıklarını çözüp, içimdeki yaraların kaynak inançlarını dönüştürdükçe geldi aklıma bu düşünce. Çünkü artık aynı kişi bana aynı şeyi söylediğinde canım acımıyor içimde kendime ve onun yaralarına, ihtiyaçlarımıza karşı bir anlayış/merak canlanıyordu. Kendimi anlayıp merakla ona döndüğümde karşımdaki de ya anlaşılmanın rahatlığı ile sakinliyor ya da kendi yarasını benden besleyemeyeceğini görüp davranışına/hayatımdaki varlığına son veriyordu. Tuhaftı. Güzeldi. Ferahlatıcıydı. Huzurlu ve sevgi doluydu bu. Dengeliydi.


Geçenlerde artık görüşmediğimiz ama geçmişte bir anıyı hatırladıkça içimi acıtan, yüzümü ekşiten, içime korku ya da kızgınlık salan insanları aldım karşıma tek tek. Çağırdım o anları ve içimdeki duyguları. Sordum kendime "o insan bana kendimle, kendiyle ve insanla ilgili ne söylemek/göstermek/anlatmak için buradaydı? Onunla temastayken hangi yaram kanıyor, neye ihtiyaç duyuyordum?" Ve bulduğum her bir kök neden için kendimle konuştum; önce şefkatle sarıldım ("Değersizlik inancının, ondan daha az değerli olduğunu düşünmenin canını nasıl yaktığını görüyor musun? Canım benim bu çok zorlayıcı bir duyguydu...") ve sonra onu dönüştürdüm (Değersiz değilsin... Bu evrende ki her canlı gibi değerlisin. Sadece değerli olmadığını öğrenmiştin... İlişkilerini buna inanarak kurmayı öğrenmiştin.)


En sonunda da o insanın gitmesine izin verdim benden. Huzurla, şefkatle ve sevgiyle. O günden beri daha hafifim sanki. Oh diyorum! Oh be! Anlamak ne güzel şey. Anlayışla kendime ve ötekine sarılmak ne güzel şey! Gitmesine izin vermek, geçmişi ve şimdiyi dönüştürmek ne güzel şey!!!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ne güzel..ne mutlu size.. darısı başıma inşallah ! :)
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.