Korkusuzca teslimiyet
Ne yalan söyleyeyim, evlenirken iyi bir eş olma veya anne olurken iyi bir anne olma gibi hedeflerim yoktu. İlk işime başlarken iyi bir eleman olma ya da yeni bir arkadaşlık edinirken iyi bir arkadaş olma gibi hedefler veya zihnimde tasarladığım şeyler yoktu. Henüz böyle şeyler bilemeyecek kadar toydum. Zaten şimdiki aklımla baktığımda, “İyinin” kime göre ve neye göre olduğunun tartışmaya açılması gerektiğini artık biliyorum. Bende ne varsa, sadece olumlu niyetimle, içgüdüsel şekilde yaşayıveriyordum.
Sonra büyüdüm. İşe girmek, evlenmek veya anne/baba olmak büyümenin işareti değil, onu baştan söyleyeyim.
Birçok toplum için yetişkin olma kriterleri birbirinden farklıyken bizim toplumumuzda evden ayrılıp kendi evini kurmak, işe girmek vs büyümenin işaretleri sayılıyor. Halbuki işin öyle olmadığını torun sahibi olanların bile hala çocukluktan çıkmamış olabildiğini görünce fark ediyorsunuz. Neyse, konumuz bu değil.
Bir şekilde büyüdüm. Nihayet kendimce bir aşamaya geldim. Yakın frekansta olduğum kişilerle ortak bir düşünceyi paylaştığımı fark ettim. “Düzen değişiyor. Hiçbir şey eskisi gibi olmayacak”. Kapitalizmin taşıyıcı kolonlarının çatladığı, modern köleliğin sonunun geldiğini konuştuk ve bunlar konuşulmaya devam ediyor. Şimdi 35-40’lı yaşlarını süren ve benim de içinde olduğum nesil çeşitli okullar okuma baskısı, iyi bir işe kapağı atma baskısından kendini özgürleştirip yeni yollar çizmeye çalışıyor. Bir nesil zincirleri kırmaya çalışıyor. Ne var ki ben hala o beklenen huzura kavuşamıyorum. Bir “şey” olma baskısı sanki hiç olmadığı kadar artmış gibi görünüyor bana…
Büyük şirketlerin, kurumsal yapıların çarkları arasında ezilmiş çalışanlar, sanki bu dönemde bireyselleşme yolunda yine unvan açlığıyla koşturuyor. Yine koşturuyoruz. Elbette öğrenmek, gelişmek, dünyayı iyileştirmek için çalışmak istiyoruz ama bazen ipin ucunu kaçırır hale geliyoruz.
Kendi adıma, bu içgüdüyü taşımadığımı söylesem yalan olur. Telaşımın üzerine tefekküre daldığım bir gün, en derinde korku duygusuna toslayınca fark ettim ki bir etiket veya unvanım olmazsa bu düzende hayatta kalamayacağıma dair derin bir korku yaşıyorum. Bu korku bana ait değil ama zihnime monte edilmiş. Zaman zaman işliyor. Korku duygusu devreye girdikçe, bir unvana sahip olmamak beni birçok arkadaşımda olduğu gibi ölesiye korkutuyor. Bir dönem sosyal medyada “…’ın annesi” isimleri furyası vardı, o misal. Evin dışındaki ekonomik yaşamda bir unvan elinden gittiyse -ki evin de bir ekonomik yaşam birimi olduğunun asla hesaba katılmadığı bir düzende- çocuğunun annesi olmayı unvan olarak taşıma ihtiyacı duyanlar vardı. Çünkü aksi halde adeta “yok” hükmünde olunuyordu. Düzen böyleydi.
Hayatımın bu evresinde, “Bir şeyci” veya “Bir şeyin bir şeyi” olma unvanını taşımazsam ne hissedeceğime dair derin tefekkürlere dalıyorum, bile isteye. Bu, “Ben kimim?” sorusundan çıkan dallardan biri gibi görünse de aslında “Ben kimim?” sorusu başlangıç değil, gelinen nokta. Özelliklerden, unvanlardan, ilişkilerden sıyrıldığımızda kim olduğumuz sorusu gerçekten çok büyük bir soru. Denemenizi tavsiye ederim. Bu konuda henüz bir şeyleri çözme ve geride bırakma iddiam yok. Hepsinin toplamı da olabiliriz, hepsinin dışında bir şey de. Ruhumla birlikte yaşayan beden ve zihnimle, hayatımın sonuna kadar bir şeyci, bir yerlerin ve birilerinin bir şeyi olmaya devam edeceğim. Aldığım diploma ve belgeler için az emek vermedim. Halen veriyorum. Mevcut düzende varlık göstermek veya daha da beteri, var olmak adına gerçekten de birinin veya bir yerin bir şeyi olmak gerekiyor. Bir köyün Şirin’i olmak gerekiyor, hayatta kalabilmek için. Bu gerçek. Ancak “Bu kadarı yeter” diyebilmek için nerede biraz durmak gerekiyor, “Ben kimim?” sorusunu ne sıklıkta sormak gerekiyor, artık merak ediyorum. Yaşamımın bu evresinde içsel olarak bunu araştırıyorum.
Yarını bilemem. Sadece, hayatın değişkenliğinin bu kadar yoğun yüzümüze çarptığı bu dönemde bir veya birkaç unvana tutunmanın tehlikeleri ara sıra aklıma geliyor ve ürperiyorum. Sanırım her zaman beceremesem de ben en çok teslimiyeti seviyorum. Teslimiyetten güç alıyor, hayat buluyorum. Pasif kalmayı kastetmiyorum. Aksine, bir yaşam amacı taşıyan ve insan denilen bir aciz varlık olduğumu hatırlıyorum. Bu bilgiyle hayatı yaşayan ve görevlerini ifa eden bir teslimiyet hali, gerçek manada akıp gitmemi sağlıyor. Tüm varoluştaki küçük yerimi ve tüm kontrolün bende olamayacağını hatırladığım bir teslimiyet, en büyük kapıları açıyor. Kendi hayat hikayemden hatırlıyor, teslimiyeti herkese sevgiyle tavsiye ediyorum. Korkmayın.
YORUMLAR