Aman doğumda sorun olmasın!
Bir akşam yemeğine gideceksiniz. Boğaz manzarası eşliğinde balık... Aileniz ile güzel bir olayı kutlayacaksınız diyelim ki. Bu yemek sizin için çok önemli. Restoranı önceden araştırdınız, en iyi aşçıları, en taze balıkları var. O akşam hiçbir şeyin keyfinizi kaçırmaması için elinizden geleni yapmaya çalışıyorsunuz.
Yine de yemeği yerken boğazınıza kılçık kaçma ihtimali sizi korkutuyor. Önceden doktora gidip muayene oluyorsunuz. Muayenede size herhangi bir probleminiz olmadığı söyleniyor. Doktora soruyorsunuz: "Yarın akşam balık yerken kılçık kaçmaz, değil mi?" Şimdi size o yemekte bir sorun çıkmayacağını doktor garanti edebilir mi?
Muhtemelen bir sorun çıkmaz cevabı aldınız ama bu sizin için yeterli değil. Garanti istiyorsunuz. Lokmalarınızın güvenle midenize ulaşması lazım. N’apalım diye soruyorsunuz? Doktor "birşey olmaz, yemeğini keyfini çıkarın" demek istiyor ama yaşanmış örnekler var. Boğazına lokma takıldı, doktor bunu öngöremedi diye açılmış davalar olmuş. Risk almayalım diyorsunuz, boğazınızdan midenize bir yemek tüpü yerleştiriliyor, yemekler bu tüp aracılığıyla size yediriliyor. E tabii bu restoranda olamayacağı için hastanede yapılıyor.
Yemeği güvenle yediğinizi düşünüyorsunuz ama aslında kılçık takılma riskinden kurtulurken o tüpün yerlestirilmesi sırasında yaşanabilecek komplikasyonların riskini almış oldunuz. Tüp, yemek borunuzu tahriş edebilir, takılı iken bulantı yapabilir vs. En önemlisi de boğaz manzarası eşliğinde güzelce aileniz ile keyifli vakit geçirecekken, hastanede sadece "beslenmiş" oldunuz.
Eğer yutma ile ilgili bir hastalığınız olduğu biliniyorsa ve yemekleri yutamamaktan artık bir deri bir kemik kaldıysanız, ya da bir lokmayı yutarken yüksek olasılıkla lokma soluk borusuna kaçacaksa mide tüpü ile besleme teknolojisinin gelişmiş olduğuna, bu tedavinin ulaşılabilir olduğuna şükredersiniz. Yine de böyle bir sorun yokken kullanmak aklınıza gelmez.
Elbette günde 3 öğün yemek ile hayatta 3 çocuk doğurmanın risklerinin olasılığı ya da ciddiyeti konusunda kıyas olmaz.
Doğuma yaklaşımımızdaki ana sorunu anlatabilmek için bu örneği verdim. Doğum vücudun bir fonksiyonudur. Yemek yemek gibi, kalbinizin atması gibi. Vücudun fonksiyonları prensip olarak sorunsuz işler. Bazen de işleyişinde aksaklık olur. Bu aksaklıkları çoğunlukla öngörebiliyoruz ve tedavi edebiliyoruz. Ama her şey bizim kontrolümüzde değil ve risk almamak adına yaptığımız işlemlerin de kendine ait başka riskleri var.
Doğumun tabii ki riskleri var. Obstetrinin etkin kullanımı sayesinde doğumda anneye ve bebeğe zarar gelmesi ihtimali oldukça düştü. Ancak bu riskleri o kadar abartıyoruz ki doğumu sadece komplikasyonlarından ibaret sanıyoruz. Obstetri sayesinde komplikasyonlardan kurtulduğumuz için tıbbi yardım olmadan doğum olmaz gibi geliyor. Aileye yeni bir bireyin katılmasını coşkuyla karşılamak ve bu sırada gerekli önlemleri almak yerine, önlem almaktan coşkuyu yaşayamıyoruz. Hatta aldığımız önlemler yüzünden bazen doğumun işlemesi engelleniyor. Boğazıma takılacak diye korkmaktan lokmayı hiç yutamamak gibi. Örneğimde nasıl konu sadece beslenme değilse, doğum da sadece bebeğin canlı çıkmasından ibaret değil. Risk almamak adına o kadar çok sezaryen ile doğum yapıyoruz ki, sezaryenin risklerinin çoğu durumda aslında alınmadığı düşünülen risklerden daha fazla olduğunu görmüyoruz. Bunda sezaryenin risklerinin büyük kısmının uzun vadede ortaya çıkmasının etkisi büyük. Mesela 60 yaşındaki bir kadın bağırsak yapışması ile ilgili sorun yaşarsa bunu kolay kolay geçirdiği sezaryene bağlamaz. Ama o kadın belki de 20 yaşında sezaryen olmasaydı o hastalığı yaşamayacaktı. Sezaryen olmasa bebeğin ya da kendisinin karşı karşıya kalacağı risk gerçekten yüksekse, ne mutlu ki sezaryen var diyoruz. Ama her 3 bebekten 2’sinin sezaryenle doğmasını gerektirecek kadar risk yok doğumda. Garanti arzumuz ve kontrol gücümüz hakkındaki yanılgımız, doğumun güvenli olmasının önündeki en büyük engel bana göre.
YORUMLAR