Yönetemedim
Beceremedim.
Üzüntümü yönetemedim.
Aslında bu konuda zaten pek iyi olduğum söylenemez. Ne zaman üzülsem, sinirli oluyorum. Sinirli, her şeye parlayan sevimsiz bir insana dönüşüyorum.
İşle ilgili bir sorun olduğunda, haksızlığa uğradığımda sinirleniyorum. Tahammül seviyem yerlere düşüyor. Yıllardır böyle. İdare ettiğimi zannediyordum, olmadı… Düşük yaptıktan sonra da olmuştu. Sinirime hakim olamamıştım.
Ancak anneannemin kaybının ardından bu gerçek tokat gibi çarptı yüzüme. Özellikle Arkın’a karşı çok sinirli davranmaya başladım. Arasa “konuşmak istemiyorum” dedim, aramasa “beni merak etmiyor musun” diye çıkıştım. Başka konularda sinirli bir kadın oldum.
Tüm bunlar yaşanırken iş hayatımda da hiçbir şey yolunda gitmeyince başka bir kadına dönüştüm. Verdiğim cevaplar, tavırlarım…
Neden üzülünce sinirli oluyorum? Önce bunu çözmem lazım.
Ya hayata tam hız döndüğüm ve günün çoğu kısmında bir şey yokmuş gibi davrandığım için.
Ya aynı anda iş hayatım ve özel hayatım da sorunlarla dolduğu için.
Bilemiyorum.
Sinirle üzüntüyü bastırmak, kolaya kaçmak gibi geliyor. Kolayı tercih ettiğimin farkındayım.
Aslında hayatım boyunca hiçbir zaman kolayı seçmedim.
Gerek Arkın’la bir ayrıl, bir barış ilişkimiz gerek gazetecilik yıllarında istediğim yere gelene kadar yaşadıklarım... Tercihim hep zordan yana oldu. E, şimdiki işimi oturtana kadar da neler yaşadım; hâlâ devam ediyor haksızlıklarla mücadele…
Oysa şimdi isteyerek seçmedim bunu.
Yani ben üzgün olmalıydım, sinirli değil.
Geçen sabah toplantıya giderken elim telefona gitti; her büyük toplantı öncesi olduğu gibi anneannemden dua isteyecektim. Sonra tabii, balyoz indi kafama.
Üzülmem gerekirken Arkın’ı aradım “Neden bana şans dilemiyorsun?” diye çıkıştım. Şaşırdı. Sonra özür diledim.
Yaptığım saçmalığım gayet farkındayım. Kendimi durduramadığıma inanamıyorum sadece.
Bu sinir bana ve çevremdekilere sadece zarar veriyor. Biliyorum.
O yüzden kendi iyileşme yöntemimi seçtim.
Nedir biliyor musunuz?
Hayır daha önce yazdığım gibi uyumak değil.
Daha önce de büyük sıkıntı yaşadığımda yaptığımı deniyorum.
Gülmeyin ama… Grey’s Anatomy beni iyileştiriyor. Şu an 15’inci sezonun 24’üncü bölümümde dizi. İzlediğim tek dizi zaten kendisi.
Açtım birinci sezonun ilk bölümün. Baştan başladım.
Onu izlerken o yıllara dönüyorum. Hangi sezon hangi bölümde neler yaşamıştım, onları hatırlıyorum. İyi geliyor.
Olacakları bildiğim için eskiden üzüldüklerime üzülmüyor ya da tem tersi “Ah ya birkaç sezon sonra George gidecek” diye düşünüyorum.
Kendimi diziye veriyorum.
Ne üzüntümü düşünüyorum ne işteki sıkıntılarımı.
Garip ama, iyi geliyor.
Ağlamak istediğimde ağlıyorum. “Diziye ağlıyorum” bahanesinin farkındayım ancak iyi geliyor işte..
Yürüyüşe çıkmak istemiyorum ya da yeni bir film izlemek, spor salonuna inmek, birileriyle buluşmak.
Şu an bana iyi gelen bu.
O yüzden de devam edeceğim.
Böyle iyileşeceğimi biliyorum.
Birçoklarına garip gelse de bu da benim yöntemim işte.
Gerek kaçarak gerek ani ağlamalarla atlatacağım.
Sinirli olmamam lazım. Hem ailem için hem kendim için hem de etkilenen iş hayatım için.
Ki onu da uzun uzun yazmak istiyorum bir ara. Sektörün geldiği durum… Nicelik – nitelik kıyaslamaları. Kendimi anlatmaktan sıkılmak.
Yaz gelsin, Temmuz olsun, Irmak’la önce Avşa’ya (iki senedir gittiğimiz Beyazsaray Otel’e) ardından Seddülbahir’e yazlığımıza gitmek ve yeni kitabıma konsantre olmak istiyorum. Gündüz deniz, akşam yazı yazmak. Kızımla çok zaman geçirmek. Sonbaharda işler ne olacak diye düşünmemek. Sadece sessiz sakin bir şekilde deniz kenarında oturmak… Gelecek kaygısının zirvede olduğu bugünlerde kendimi işi gücü düşünmeye kapatmak istiyorum.
Hadi okullar kapansın artık.
Hadi bu yöntemim daha önce olduğu gibi işe yarasın.
Sinirli Şebnem’i sevmiyorum. O gitsin, eski ben gelsin.
YORUMLAR