İlk kez…
İlk kez iki gün evden uzaklaştım. İlk kez baba kızı 48 saat baş başa bıraktım. Irmak daha önce annemde kalmıştı kuzenleriyle iki gün, iki sokak yukarıda, ama ben uzaklaşmamıştım hiç.
Gitme nedenim işti, Kirpi Kirpik Nerede kitabımın etkinliği vardı Antalya’da. Bir gün de uzatmıştık. Öyle yorgunduk ki dinlenmek istedik. Hava güzelse yüzmek, değilse balkonda boş boş oturmak, dolaşmak…
Ne hissedeceğimi merak ettim hep.
Uyuyabilecek miyim?
Sürekli aklımda mı olacak?
O ne yapacak?
Elimi kolumu nereye koyacağımı şaşıracak mıyım?
Baba kız gayet güzel eğlendiler. Ben hem çalıştım hem dinlendim. Bol bol görüntülü konuştuk, yaşasın teknoloji.
Ancak Pazar akşamı 23.30 gibi telefonum çaldı. Arayan Arkın.
- Yattı ama uyumuyor işte.
- Kaçtı demek ki uykusu zorlama.
- E nasıl kalkacak yarın?
- Şu anda zorlarsan hiç uyuyamaz çocuk, üstüne gitme...
Sonra da ses çıkmadı bir daha.
Sabah uçağa binmeden önce aradım, Irmak ağlıyor, bozuk. “Uykumu alamadım” diyor, o öyle dedikçe Arkın “e ama uyumadın” diyor. Neyse, sakinleştirdim kızımı telefonda, öyle gitti okula. Ya ben yokum diye uykusu kaçtı, ya yorgunluktan uyuyamadı - ki bu bana çok olur- ya büyüme ağrıları uyutmuyor. Olabilir. Uykusu kaçabilir.
Burada anormal olan, Arkın’ın yüzlerce kilometre uzakta olan bana gece telefon açması, beni huzursuz etmesi.
Neden? Çünkü kendi huzursuz. Çünkü yorgun. Ya da sihirli değneğim olduğunu sanıyor.
Benim o sırada ne kadar kötü olabileceğimi düşünmüyor. Zaten uyumak üzereydim de oturdum saatlerce. Bir yandan ne güzel oldu uzattık bir gün, dinlendik derken o telefonla vicdan azabı duymaya başladım.
Çünkü benim neyime ki bir gün bir şey düşünmeden takılmak. Kimim ki ben? Sen kaç kez, kaçar günden balığa git arkadaşlarınla, ben bir şey yansıtmayayım. Ancak bir gün uzatınca, burnumdan gelsin.
Uzun zamandır anneliğimi sorgulamamıştım. Pazar gecesi tam da bunu yaptım. Kendimi yerden yere vurdum, çok huzursuz uyudum, mutsuz uyandım. Havaalanına huzursuz gittim bin bir senaryoyla. “Beni özlediği için böyleyse şimdi uçakta bir şey olursa çocuk ne yapacak” ve türevi senaryolarla boğuştum.
Uçak iner inmez de okulu aradım. Gayet iyi olduğunu öğrendim Irmak’ın. Okuldan geldi, sarıldık. Bir şey anlatmadı. Üzerine gitmedim. Ancak uyumama nedeninin ben olmadığıma enimim. Söyler, anlatır, belli eder.
Arkın’a gelince. Hayır. Telefonlarını açmadım tüm gün.
Çünkü kızdım. Çünkü bana anlatmak zorunda değildi. Huzursuz etmek zorunda değildi. Az çok ne hissedeceğimi tahmin etmesi gerekiyordu. Nasıl burnumdan geleceğini, nasıl düşüneceğimi bilmeliydi.
Belki bir baba telefonu kapatır ve unutur ama anne yapabilir mi? (Babalar kızmasın ama…) Mesaj attı ben telefonları açmayınca, “tamam pardon” diye. Geçti artık ama. O “pardon” bana bir şey ifade etmiyor.
Kızım üzülmüş bana yansıdığı için, ben uzakta kahrolmuşum… O “pardon” olmasa da olur…
Oh. Uzun zamandır sana da buradan sitem etmemiştim sevgili bey. Onu da yaptım.
Ama söyleyin. Haksız mıyım?
Çok mu abartıyorum yoksa?
Siz olsanız ne yaparsınız? O telefonu kapatınca bir şey olmamış gibi davranabilir misiniz yoksa benim gibi kendinizi mi sorgularsınız?
Hangisi?
YORUMLAR