İnsanın yeni yılı bahar
Posta kutusundan küçük bir kağıt çıktı.
İki kalbin arasında şöyle yazıyor:
“Büyük Medyum – Yirmi yedi yıllık deneyim. Ödemede kolaylık – Boş vaat yok. Sevgiliyi geri döndürme uzmanı. Eğer yeniden sevilmek istiyorsanız, terk edildiyseniz, onu yedi gün içinde size getirebilirim. Sahibinin arkasından koşan köpek gibi peşinizden koşacak. İstikrarlı ilişki. (...) Duyulmamış hastalıklar, hatta umutsuz durumlar . Yüzde yüz başarı garantisi. Çözümü olmayan sorun yoktur.”
Biri posta kutularına umut bırakıyor ve sonra telefonunun çalmasını bekliyor. Nasıl olsa birileri arayacak. Biliyor ki sonuç alamayan yakasına yapışmayacak. Umutsuzun ihtiyacı, istediklerini duyarak yaşama gücü bulmak. O da kendine bunu iş edinmiş. İnsanlara duymak istediklerini söyleyerek umut satıyor. Geri getirdiği eski sevgili değil, yedi günlüğüne yaşama gücü. Ortadan kaldırdığı hastalık değil, yedi günlüğüne ümitsizlik.
Hepimizin ara ara içine düştüğü kuyu. Renklerimizi kaybettiğimiz, giderek griye çaldığımız, yaşamak için neden arayıp bulmakta zorlandığımız, biri bize yalandan da olsa iyi şeyler söylesin istediğimiz bir aralık.
Biraz tebessüm etmeme yardım eden küçük el ilanını masanın üzerine bırakıp, biraz hava girsin diye odanın tek penceresini açıyorum. Karşı binanın önünde güneşlenen pembe-beyaz ağaç şu ara bana öyle geliyor ki, ne pencereyi kapamak ne içeri girmek istiyorum. Rehabilitasyon merkezine yatmışım da penceresinde iyileşiyormuşum gibi bir his. Fakat bu merkezlerde her odaya biraz güneş vurduğunu sanıyorum.
Sabah uyandığımda karşı binaya uğradığını gördüğüm güneş odama gün boyu uğramıyor. Kışın bunu mesele etmedim, ama bahar gelirken anlıyorum ve kabul ediyorum ki onsuz olmuyor. Bugüne kadar ev kiralarken hiç güneş alıyor mu diye sormak aklıma gelmedi, ama farklı cephelerden günden iki kere içerideydi. Hep hayatımda olduğu için yokluğunun nasıl bir yoksunluk duygusu yaratacağını hayal edememişim. Ayrıca yüksek tavan, büyük pencere nostalji değil, ruhumun ihtiyacıymış. Tebdili mekânda ferahlık vardır sözü evin içi için de geçerliymiş.
Güneşi, saadeti sokakta aramaktan yorgunum, ama medyum haklı, çözümü olmayan sorun yok. Fazla yakın, fazla samimi pencerelerin açıldığı avludaki, geçen hafta kupkuru olan pembe-beyaz ağaçtan güç alıyorum. “Her şeyin bir zamanı var.” Konuşmadan iyi eden tek şey belki de bu mevsim. “Hiçbir şey aynı kalmıyor.” “Filizleneceksin.” “Döküldü, senden gitti diye üzüldüğün yaprağın geri gelecek, sana can verecek.” “Çiçekleneceksin.”
Yılbaşı yalan aslında. İnsanın yeni yılı bahar. Sadece gardırobun değil aklının çekmecelerini de boşaltma, havalandırma, içindeki eskileri kenara ayrıma, uyanma zamanı. Kendin için iyi olanı samimiyetle seçme, yenilenme, kendine iyileşmek için izin verme ayları.
Betonların arasında çiçek veren, güneşlenen ağaçları can kulağıyla dinlemeli.
YORUMLAR