Kıyamet değilse bile bişey kopmalı

Egemen Bağış’ın daha Meclis’te frizbi oynamadığı zamanlardı. Gerçekten merak eden Zafer Çağlayan’a saatin kaç olduğunu soruyordu. Recep Erdoğan’ın “Hırsızlık babadan oğula geçer” sözü arşivlerde sessizce bekliyordu.


Miting alanlarında cüzdanı çalınan “Hırsız var!” diye bağırınca yumruklanıp gözaltına alınmıyordu. Bir somun ekmeğe hiç bu kadar küfredilmemiş, yasal mermi ve fişeklerle öldürülen çocukların anneleri devlet kasasından düzülen meydanlarda yuhalatılmamıştı. Bezmi Âlem Camii’ne kin kusulmamış, imamı yalan ifade vermedi diye oradan oraya sürülmemişti. “Öteki yüzde elli”ye sokaklarda tazyikli kanalizasyon suyuyla havada taklalar attırılmamış, üç çocuğun hangi pozisyonlarda yapılmayacağı tebliğ edilmemişti. Oy sandıkları dökülürken trafolara kedi girmemiş, Çanakkale şehitleri şiirli kliplerle istismar edilmemişti. ODTÜ’de bahar şenliklerini çok alkol tüketiliyor diye iptal etmek kimsenin aklına gelmemişti.

Patenti Karaköy Alt Geçidi esnafına ait “Garantisi benim” lafını da zimmetine geçirmemişti daha. Taksim’de bayram kutlamak isteyenlere “Ayakların başları yönettiği yerde kıyamet kopar” buyurmamıştı. Soma katliamında ölen “ayakların” evine taziyeye gidip pişkin pişkin “Ölüm bu işin fıtratında var” dememiş, yas tutan ev sahibine tekme tokat girişmemişti. “Dinin emrettiğini yasa neden reddediyor?”, “Diyanet İşleri neden her inanca eşit mesafede olacakmış? Bu milletin inancı belli” demeye cüret etmemişti henüz. Engel olamadığı jinekoloji alâkasını “Her kürtaj bir Uludere’dir”, “Kız mıdır kadın mıdır bilemem” ile ilan etmemiş, “Keynes’i Adam Smith’e vurdurarak bir yere varamazlar” deyip kendine güldürmemişti. Ağaç katledip üzerine saray kondurmamış, müsamere kostümü giydirdiği muhafızların önünde dikilip saray hatırası çektirmemişti.


“Bir balerinin neler yaptığı, neler ortaya koyduğu ve nereye hitap ettiği ortada” demişti ama. “Elhamdülillah şeriatçıyız” hiç unutulmamıştı. “Anam ağladı” diye feryat eden çiftçiye bütün vicdansızlığıyla “Ananı da al git!” demesi annelere dil uzatacağının ilk işaretiydi. “Facebook filan falan yahu bunlar çirkin teknoloji”, peş peşe dayatacağı yasakların ilk harçlarındandı.


Hal böyleyken bütün terbiyesizliklerini Kasımpaşalılığına bağlayıp onu “çok sahici” bulanlar, zorbalığının ilk emarelerini mahalle delikanlılığına yoranlar, gerçekten güzel günler göreceğimize inananlar oldu. Şeriatla uzlaşma olmayacağını sonradan anladılar.


Uzundur bu kadar kışkırtılmamıştık. Uzundur bu kadar hakarete uğramamış, taciz edilmemiş, sindirilmemiştik.


Çok sustuk. Öyle çok sustuk ki boğazımızda ur çıkacak.


Oysa konuşmalı. “Ekmek almaya gittiğinin belgesi var mı?” dediğinde “Senin insan olma belgen var mı?” diye sormalı mesela.


Sükût bu topraklarda hiç altın olmadı. Sükût eden hep daha fazla haksızlığa uğradı, daha fazla sömürüldü, hakkı olan elinden alındı.


Fazla sustuk. Fazla yuttuk.


Konuşmalı. Cümle yasaktan şikâyet etmeli. Express’in 128. kapağı gibi “Yeter ama hayır!” demeli.


“Ayak” olduğunu idrak edip söylemeli: Kıyamet ayak baş olunca değil, baş olmuş ayak geçmişin intikamını kendine benzetemediğinden almakta inat ederse kopar.


Kıyamet mi kopmalı?


7 Haziran’da bir seçim var. Trafoya kedi girmesin, iklim büsbütün cehennem olmasın diye bir şey kopmalı.


“Kıyamet değilse bile bişey kopmalı.”




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir ayaklar olmuş baş 7hazıranda. hak ettiği yere inmeli artık arkadaş. eline. kalemeni sağlık. gk.
    CEVAPLA
  • Misafir yüreğine,beynine ve kalemine sağlık.kutluyorum.
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.