Saygı!

Bu bir özeleştiri yazısıdır.


Blogcu Anne’nin yazısında kendimden bir şeyler bulduğumu hissedip yazdıktan sonra sosyal medyadan başörtülü arkadaşlarım ile durum ile ilgili konuşurken geçmişi düşünmeme vesile olan şeyler söylendi bana.


Ben Ege Üniversitesinde, çok keyifli bir bölümde okudum. O yıllar yani 2000–2005 arası tam da başörtülü öğrencilerin okula örtülü giremediği zamanlardı. Kimisi başını açar girer, kimisi de örtüsünün üstüne peruk takardı. Zaten çok azdı bu arkadaşlarımız. 2 ya da 3 kız... Sohbet edip, konuşsak da hiçbir zaman örtü ile ilgili, sıkıntıları ve yaşadıkları ile ilgili derin muhabbetlere dalmadık. Benim yakın olduğum, benim gibi! 1-2 arkadaşım vardı yanımda, onların yakın olduğu onlar gibi!


Arkadaşları (o zaman nedense uzak durduk bir mesafeden ötesine geçmedik, ben de buna çaba sarfetmedim onlar da, ama eminim ki ben sarfetsem çok farklı olurdu bu mesafeler).


Benim toy aklımla o yaşıma kadarki başörtüsü ile ilgili görüşüm sadece akrabalarım ile sınırlıydı. Benim ailemde de vardı başını örten kadınlar. Yaşlılıktan örten babaannem gibileri demiyorum. Türbanı belli bir amaç uğruna örten kadınlardı onlar.


Ama amaç onların amacı değildi, kocalarının içinde olduğu topluluk gereği örtmeleri gerekirdi, ellerinde olsa örtmek istemeyeceklerini biliyordum, baskıdan ve korkudan örtünmüştü onlar. Ben de tüm türbanlı kadınları/kızları onlar gibi zannederdim. Kendi hür özgür iradesi ile değil birilerinin baskısı ve telkini ile yapıyor sanırdım her gördüğümü ve üzülürdüm. Bu yanılgıyla, okula giden ve başını açmak istemeyen tüm kızların da ailesi yüzünden buna direttiğini sanırdım. Başkasının bunu özgür, hür iradesi ile talep edebileceğini düşünemeyen, aklı bir karış havada bir kızdım.


Bu yüzden başörtüsü ile ilgili kimsenin gerçek fikrini bilmediğim gibi, yaşadığı sıkıntıları da okulumda görmedim, duymadım. Özgürlüğünü korumak için mücadelede olan birkaç kişi var ise de yanında olmadım, farkına bile varmadım. Bu baskıya, bu dayatmaya onlarla birlikte dur demedim.


Yıllar yıllar geçti, ben büyüdüm, bazı şeylerin farkına vardım, açıkken kapanmaya karar veren arkadaşlarım oldu, kapalıyken başını açmaya karar veren akrabalarım oldu..Türkiye değişti, ben değiştim, anne oldum.


Ta ki gezi parkı direnişine kadar yine bu özeleştiriyi yapma ihtiyacı hissetmedim. Oturup da düşünmedim, konuşmadım.


Şimdi görüyorum, ben zamanında yapılan haksızlığa karşı koymadım, o zamanki aklım bunu kavrayacak düşünce yapısı ve olgunlukta değildi. Ve bunun için çok üzgünüm. Ama yine de kendimi suçlamıyorum çünkü ben düşünerek değil ezberleyerek okul bitirme kafasıyla büyümüş, etliye sütlüye karışmaması öğretilmiş, akademik başarı odaklı, sosyal ve toplumsal olaylardan uzak tutulmuş bir gençliğin parçasıydım.


Şimdi özgürlüğü kısıtlanan, canı yanan, baskı yapılan ben olduğum için değil bu düşüncelerim. Kimseden de “bir gün yine sana da olur” diyerek empati veya destek göstermesini beklemiyorum. Sadece o zaman kimsenin özgürlük ve baskı direnişine saygısızlık etmediğim gibi şimdi de benim özgürlük ve baskı direnişime saygı gösterilsin istiyorum.


Dalga geçilmesin, başka yere çekilmesin, aşağılanmasın, sıra sizde denmesin.



Herkes aynı fikirde olmak zorunda değil, ama saygıyla fikrini belirtmek zorunda.



Herkes fikrini söylemek zorunda da değil, söylemeyen veya sesini çıkarmayana da saygı duyulmak zorunda.


Aksi düşünürsek uğruna direndiğimiz özgürlük sadece benim, senin özgürlüğün demektir. Oysa bu direniş-sana destek olsa da veya saygıyla sessiz kalsa da-herkesin özgürlüğü için başlamış ve bu duyguyla bu günlere gelmiştir.



Bunu unutmamalı, aynı saygıyla devam etmelidir.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.