Bence doğal doğum…
İlk hamileliğimde 30.haftalarda farkına vardım doğal doğumun. Nedir, nasıl olur araştırmaya başlamıştım ve karşıma “hypnobirthing” çıkmıştı.
Kendimce anladığım kadarıyla doğal doğum, sağlık problemi olmadığı ve gebe kendi talep etmediği sürece, dışardan müdahale edilmeyen doğum demek. Yani doğuran kadının, doğumu üzerinde kendi kararlarını verip, saygı gördüğü doğum.
Ben doğum sırasında mesela epidural anestezi istemeyebilirim, ya da an gelir isteyebilirim, standart epizyotomi yapılmasın diyebilirim, yatarak değil ayakta gezerek sancıları yaşamak isteyebilirim ve tüm bu taleplerime saygı görülmesini beklerim.
Bunun için güvendiğiniz bir doktora ihtiyacınız var. Sizin taleplerinizin, sizi ve bebeğinizin hayatını tehlikeye atmıyorsa kabul edilmesini sağlayacak bir doktora.
Doğum öncesinde ve sırasında aldığı kararların, kendi rahatı ve güvenliği için değil, sizin ve bebeğinizin yararına olduğuna güvendiğiniz ve inandığınız bir doktor bulmalısınız. Türkiye’de maalesef sağlık sistemi doktorların kendilerini güvenceye almalarına teşvik eden bir şekilde kurulmuş. Ve Türkiye’de çoğu doktor sezaryen ameliyatını, vajinal doğuma göre daha az riskli buluyor (tüm istatistikler aksini söylese de). Ben ilk hamileliğimde bu yüzden birkaç doktor değiştirmiştim. Şimdi ise içimin bu konuda çok rahat olduğu bir doktorum var. İlk hamileliğimde doulam olan şimdi ise kadın doğum uzmanım olan sevgili doktorum Dilek Cengiz.
Doğal doğumun farkına vardıktan sonra “hypnobirthing” çıkmıştı karşıma. Telkinle doğuma hazırlık ve doğum. Bilinçaltımızda getirdiklerimizle, yıllardır duyduğumuz negatif doğum hikayeleriyle, doğal doğumu bünyeme kabul ettirmenin zor olacağına inandım ve bu yüzden “hypnobirthing” ile hazırlık yapma ihtiyacı hissettim.
Ben annemin beni ne kadar zor doğurduğunu duya duya büyüdüm. 4,5 kg dım, annem 17 yaşındaydı, ilk doğumuydu, tüm gün çok sancı çekmişti, çok zor bir doğum olmuştu. Kendi doğumum hakkında bildiğim bu bilgiler bile bence vajinal doğumdan korkmama yeterli sebepti. Onun dışında yıllarca etraftan duyduğum negatif hikâyeler sonucu hamile kalmadan önce ben sezaryen olurum kararını vermiştim bile.
Hamile kalıp, doğumun, bir bebeği dünyaya getirmenin aslında başkalarının negatif hikâyeleriyle ilerlenecek bir süreç olmadığını anladığımda, kendi içime döndüğümde, ne kadar sığ bir bakış açısıyla bu karara vardığımı anladım. İç sesim, beni “doğum kötü bir şey değildir, doğum güzel bir şeydir” duygusuyla araştırmaya soruşturmaya itti ve o zaman doğal doğum kararı aldım.
Her ne kadar sonrasında acil sezaryen olmuş olsam da, doğal doğum ile ilgili düşüncelerim ikinci hamileliğimde de değişmedi. Sadece illa doğal olacak diye müdahalesiz olmasına inat etmeyi düşünmüyorum. Benim istediğim şekilde, doktorumun uygun ve gerekli gördüğü müdahalelerle ilerleyen bir doğal süreç olmasını istiyorum, umuyorum.
27.hafta:
İlk gebelikte bir sevgi kelebeği olarak bloğuma yazdığım yazılarıma baktım, yok karda yürümemek için dışarı çıkmamışım da, yogayla birlikte yüzmeye devam etmişim de, çok tatlı yiyip 14kg yu bulmuşum da…
Blogumda bunları yazarken kafam çok güzelmiş herhalde diyorum, kendime çok uzak hissediyorum bu yazıları. Sanırım o zaman mutluluk sarhoşuymuşum.
Şimdi yani ikinci gebelikte ise, belim yanım ağrıyor hep, Braxton hicks kasılmalarını çok erken hissetmeye başladım, rahatsız oluyorum bu kasılmalardan. Spor hala yapamıyorum, bir de hava değişikliğinden soğuk algınlığı ile başlayan sonra alerjiye dönüştüğünü düşündüğüm öksürük krizlerim var, öksürürken doğurur muyum diye korkup doktorumu aramama sebep olacak kadar şiddetli öksürükler.
Neyse ki olmazmış öyle bir şey. Velhasıl kelam ilk gebelikteki sevgi kelebeği ruhumdan eser yok, çok agresif, çok sinirliyim. Sadece fiziksel olarak değil psikolojik olarak da çok farklı bir hamilelik yaşıyorum.
YORUMLAR