Bizi şarap diye bellediler, espri kurbanı ettiler
Bütün dünya insanının yaş almış kadınla ilgili bildiği tek demeyelim ama ilk laf vardır: “Kadın şarap gibidir, yıllandıkça güzelleşir.”
Uzun bir zaman insanların bu lafla birbirini ve kendini kandırması ayrı bir durum tabii. Hatta eminim şarabın tadını bile bilmeyen insanlar vardır bu lafı kullananlar arasında…
Epey araştırdım ama bu lafı kim etti bulamadım. Bernard Shaw’un etmediği kesin…
“Like fine wine, a woman gets better with age".
Kimin söylediğine dair kesin bir bilgi yok ama bir rivayete göre Sadizmin babası Marquis de Sade demiş. Başka bir rivayete göre de bu cümle Romalılara kadar geriye gider...
Bu kalıbı ilk duyduğumda kaç yaşındaydım bilmiyorum ama köpek öldürenleri bir kenara bırakırsak, Türkiye’de bir çeşit kırmızı ve bir çeşit beyaz şarapla yetişen bir insan olarak bu cümleye pek anlam verememiştim. Tek düşündüğüm, “Hmm demek ki şarap uzun süre bekledikten sonra içilmesi gereken bir içki” olmuştu.
Evet, kadın şarap gibiyse hangisi olmak lazım?
Kaç kadın açık arttırmalarda acayip paralara satıldığını duyduğumuz “Petrus” olabilir?
Şampanyayı bu gruba dahil edelim mi, ayrı mı tutalım?
Bir kere rengimiz fark eder mi? Kızıllar kırmızı şarap, sarışınlar beyaz şarap ise, esmerleri nereye koyabiliriz?
Geyiği bir kenara bırakır da gerçekten bir şarap gibi olduğumuzu düşünürsek, sanırım iş üzümde başlıyor. Bu da bizim genlerimize denk geliyor sanırım.
Neyiz biz? Daha zor yetişen Pinot Noir mı, yoksa aristokrat Riesling mi?
Pek çok iklimde yetişebilen Shiraz mı, ortamına göre değişen Chardonnay mi?
Çok karıştırmaya gerek yok. Bir sürü üzüm çeşidi var nihayetinde.
Peki ya yetişirkenki çevresel faktörler: Mesela hava durumu. Eh o da yaşadıklarımıza denk geliyor.
Fırtınalar koptukça, sıcaklık arttıkça, iklimin dengesi bozuldukça üzümün kalitesi de düşer. E biz kadınların da öyle değil mi? Üzüntüler, sıkıntılar, sorunlar bir yere kadar idare edilebilir de fazlası yorar, kırıştırır, sarkıtır. Hırpalandıkça düşüş başlar…
Ah, bir de fıçılar var tabi önemli olan… Benimki meşelerin baş tacı Fransız meşesi olsun. Çünkü meşe ağacı şarabı çok sıkıştırmaz. Kadın da fazla sıkılmaya gelmez. Sıkılmış kadın da dikkat ederseniz ki çabuk çöker… Tadı tuzu kaçar…
Sıkıntılar, üzüntüler, terslikler aşırı olduğu anda bizin de kıvamımız kaçar. Hoş, erkeklerin kaçmaz mı ki sanki! Kaçar da o konu dışı…
Evet, doğduk, olgunlaşmaya başladık, toplandık, sıkıldık, fermante edildik. Biz kadınlar erkeklerin istediği gibi şarap olduk mu yani?
Peki ya ambalaj? Şişeler, etiketler? Eh bir zahmet de iyisini verin bize. Madem ki kıymetli şaraplar olalım istiyorsunuz, paketlemeyi havalı tutmamıza laf etmeyin.
Gidip şık bir kıyafet aldığımızda, güzel bir Salvatore Ferragamo ayakkabıya para verdiğimizde bize kızmayın. Yanınızda “şarap” gibi görünmek için bunlara ihtiyaç var.
Zaten doğruya doğru biz kadınlar artık akıllandık. Pek çok akıllı ve zevk sahibi kadın inanın gidip markalara acayip paralar vererek ayakkabı çanta almıyorlar.
Bir tane marka alıyorlarsa diğer şeyleri karıştırmayı biliyorlar. Tarz yaratmayı deneyenler artıyor gençler arasında. Marka olmaya aday genç ve yeni tasarımcıları takip ediyorlar.
Ama bizim yaşlarda o cesaret yok tabi, Onlar daha uyanık. Mesela bir tane gerçeğini alıyorlarsa 3 tane sahtesini alıyorlar.
Nasıl olsa herkes onların kullandıklarını gerçek sanıyor. Bu durumda Türkiye’de giyilen kırmızı altlı meşhur ayakkabıların yarısından çoğu sahte.
Hatta kollara takılan çantaların da… (Bu da bir ara dedikodu olarak yazımıza renk, ihtiyacı olana moral versin)
Evet, şarap ve kadınlar konusunda bu yazıyı yazarken elimde Mehmet Ömür’ün “Kadehteki aşk: Şarap” adlı kitabı da vardı. Kitabı karıştırırken ilgimi çeken bir bölümü de sizinle paylaşmak istedim.
“Araştırmalar böyle söylüyor. İngiltere, Fransa hatta Japonya’da yalnız kadınlar daha çok şarap içiyorlar. Özellikle Japonya’da yalnız kadınların şarap içtiği saptanmış.”
Bizim rakımız da var tabii. Hakkını yiyemeyeceğimiz. Ama rakı ve kadın ayrı bir haftaya. Çünkü orada dönen muhabbetleri açıklayacağım bir bir…
Ayrıca bir şeyi merak ediyorum: Eminim bu cümle söylendiğinde şarabın şimdilerde hakkında kitaplar yazılan kültürü oluşmamıştı kimse için. Buna rağmen yıllarda bilinen bir cümle olarak günümüze kadar gelmeyi başarmış.
Sanırım biz olgun kadınların kıymeti de yıllar sonra anlaşılacak ve bu cümle sıradan espri kurbanı olmaktan kurtulacak.
YORUMLAR