Süt
Dicle çağırdı anne.
Suyu bulanmıştı ben gittiğimde. Bilirsin, ben bulanık suda yüzmekten korkarım. Nehrin kenarında durdum, izledim. Ben oradayken zaman adeta büküldü. İzleyen bir çift göz oldum ve gözlerimin önünde oldu tüm yaşananlar. Küçük kızlar erken büyüdü. Küçük erkekler erken büyüdü. Elleri erken yaşlanan erkekler, başını okşasın diye şefkatli anne elleri aradılar kendilerine. Kelimeleri, neşesi, sıcaklığı süt olup dudaklarından akan anneler aradılar. Bu kadınların her biri, bir başka yaşına eşlik etti erken büyüyenlerin. Üzerlerine yağan sevgi pınarlarından içtikçe inceldi kalınlaşan derileri. Sevmeyi bilmeden büyüdüler. Sevilmeyi bildiler, sevmeyi bilmediler. Bazıları hariç.
Kalpleri yuva olmanın bilgisiyle doğmuş kız bebekler, büyürken en çok anne olmayı bildiler. Kardeşlerine, komşu çocuklarına, arkadaşlarına, sevgililerine, eşlerine... Toprak, dağlar ve Dicle; kız bebekleri emzirirken fısıldadılar her birinin kulağına: "Sen, en çok annesin." Bu yüzden nerede ağlayan bir çocuk görse kadınlar, o yaralı çocuğun başını okşamak istedi. Kulaklarına bir anne ninnisi fısıldayıp "Geçti." demek istedi. Derisi kalınlaşmış, kalbi katılaşmış bir yetişkinin içindeki ürkek çocuğu nerede görse öpmek istedi kalbinden. Nerede gecenin içinde kendini arayan bir kimsesiz görse ay ışığı olmak istedi ona.
Dicle'nin kadınları kadındır oysa. Analık borcu yoktur kendi evladından başkasına. Dicle'nin erkekleri erkektir. Bir tek kendi anneleri için oğuldur. Bu çocuklar bu topraklarda çok yaş aldılar anne. Taşıma anneyle değirmen dönmüyor. Toprak gibi, dağlar gibi, Dicle gibi olmayı öğreneceksin; sen kendine analık edeceksin. Yaşam yaralı çocuklara bunu da öğretiyor.
Derler ki Dicle'nin suyu toprağa, toprağın bilgisi insana bulaşır. Dünya ananın doğurduğu her insanı biraz da Dicle emzirmiştir. Ben de bir oğul doğurdum anne. Ninnilerle uyuttum. Masallarla uyandırdım. Bedenim ona süt yaptı, oğlumu kendi sütümle besledim. Annelik, suyu bulanık Dicle'ydi önceleri. Bulanık suda yüzmekten yine korktum. Oysa bu defa kenarda durup bekleme şansım yoktu. Artık suyun içindeydim. Oğlumu emzirirken nehre karıştım anne. Artık ben de biraz Dicle'yim. En çok da kendimin Dicle'si.
Geçen haftaydı, oğlum emmeyi bıraktı. Kendi sütüm benim için akıyordu sanki. Sütümü parmak uçlarımla alıp damla damla göz kapaklarıma sürdüm. O nehrin kenarında dururken, o nehrin sularında yüzerken gördüklerimden ağırlaşan göz kapaklarımın yaralanan derisine kendi sütümden merhemler hazırladım. Sütün hafızasındaki şifayı gözlerimin etrafına sürdükçe erken büyüyen her kadına ve her erkeğe, yarası kabuksuz bebelere özgürlük ve şifa diledim. İki senenin sonunda böyle iyileşti gözlerim. Böyle iyileştirdim gördüklerimi.
Ve Mart, oğlumun doğum ayı. İyi ki doğurdum seni oğlum. İyi ki artık iki yaşındasın.
YORUMLAR