Benim ve “babamın” dünyası

Okuyucularım bilir... Her Türk filmi gala gecesi bitimi, izlenimlerimi kaleme alır ve ertesi sabaha yazımı yetiştiririm. Filmin konusuna fazlaca değinip, mızıkçılık yapmam. Türk filmlerini kolay kolay eleştirmem. Eleştirecek olduklarımı da yazmamayı tercih ederim.

Benim Dünyam gala gösteriminden filmin yarısında ayrıldım. Birkaç detayı yazdıktan sonra bu ayrılışıma döneceğim…

İnternetteki haberlere göre engellilik “üzerinden” başarı sağlanmış filmde, ne işitme engelliler için altyazı ne de görme engelliler için yeterli sesli betimleme var. Bunun üzerine işitime engelliler, film gösterime girmeden yapımcı firma TMC'ye konuyu hatırlatmışlar ve TMC’den "Altyazılısını gönderelim, dernekte izleyin" yanıtını almışlar. Yanıtı gözümle görmedim, kulağımla duymadım…

Peki, filmde altyazı olsaydı ve sesli betimlemeler artırılsaydı “normal!” seyirciyi rahatsız eder miydi? Bence etmezdi…

Peki, işitme ve görme engelliler, eklenen bu altyazı ve sesli betimlemelerden dolayı sinema salonlarına akın etselerdi bu durum “normal!” seyirciyi rahatsız eder miydi? Belki bir azınlığın dikkatini çekebilir ama hem “normal!” hem de “insan!” olmayı “başarabilmiş” seyirciyi etmezdi…

Beren Saat başta olmak üzere filmin oyuncuları, senaryo gereği işaret dili dersi almışlar. Önünden geçmedikleri bir ağaca, basmadıkları bir kaldırım taşının rengine bile duyarlı olan, halkı için sokaklara dökülen “sanatçı”larımızın işitme ve görme engellilerimizin filmi nasıl izleyecekleri detayını atlamaları üzücü olmuş ama insanlık hali tabii… Gözden kaçmış olabilir… NOT: Buradaki “sanatçı” kelimesi tüm Türk sanatçıları içermektedir, Beren Saat ve diğer oyuncular özellikle vurgulanmamıştır…

Gelelim galadan neden film bitmeden ayrıldığıma. Sosyal medyada galada olduğumu paylaştığım anda filmden ayılma kararıma kadar geçen yaklaşık 1,5 saatlik sürede toplamda 67 mesaj aldım. Mesajlar “Benim Dünyam” filminin “Black” yabancı filminin kopyası olduğu yönündeydi.

Ertesi gün “Black”i izledim. “Benim Dünyam” ışığından, kamera açılarına, oyuncuların mimiklerine kadar gerçekten “Black”ten “alın”mış.

Uyarlama, alıntılama işlerine kafamı çok takmam… Altı “Everybody Loves Raymond” üstü “Seinfeld” olan Avrupa Yakası dizisini severek izlemişimdir. Benim Dünyam filmi uyarlama mıdır? Bence tamamen alıntıdır. Ama en azından bazı örneklerde olduğu gibi filmin yazanı ve yöneteni bölümüne memleketimizden isimler yazılmamıştır! Uyarlanmış, telif ödenmiş, satın alınmış, kiralanmış,… olması beni ilgilendirmez. Beğene beğene, ağlaya ağlaya, maalesef burnumu elimle sile sile (yanımda mendil yoktu) izledim filmi...

Bu arada galadan filmin yarısında ayrıldığım için sinema salonunda baştan seyrettiğimi belirteyim… “Yarısını izlemiş yazmış” demeyin sonra…

“Benim Dünyam”ın en başarılı oyuncusu “ufaklık prensesçik” Melis Mutluç olmuştur. Başarılı oyunculuğunu gördüğünüz zaman, 20 yıl sonra Türk sinemasında çoğu şeyin gerektiği üzere değişeceğini anlayabiliyorsunuz… Tamam tamam, özür dilerim… “Anlayabiliyorsunuz” biraz abartı oldu “umabiliyorsunuz” olarak düzeltiyorum…

Ayça Bingöl, senaryonun başından sonuna kadar mükemmel bir oyunculuk sergilemiş.

Uğur Yücel her zamanki gibi, bir şey söylemek haddime düşmez… Yılların başarılı Uğur Yücel’i burada da gerekeni yapmış… Dikkatimi çeken tek nokta senaryonun başı ve sonu arasında 32 yıl geçmiş olmasına rağmen, Uğur Yücel “32 yaş” yaşlandırılamamış!

Beren Saat ülkemiz standartlarına göre başarılı bir oyuncudur. Güzel bir kadın olmasının verdiği artıyı da kullandığında bir popülarite elde etmiş ve bu nedenle kendisini “karakter” oyunculuğuna zorlama gerekliliği hissetmemiştir. Filmde başarılı mıdır? Kesinlikle evet…

Filmin en zayıf halkası ise maalesef kız kardeş Ayla’yı canlandıran Hazar Ergüçlü olmuş. Senaryoda “rolü” fazla olmadığı için filmin bütünlüğünü pek etkilememiş. Ama Beren Saat ile oyunculuk sınırlarını zorlaması gerektiği sahnelerde, sahneyi zayıflatmış!

Yazının başına döneyim… Neden Benim “Babamın” Dünyası...

Babam ölümünden 2 yıl önce kalp krizi geçirmiş ve hastaneye yetiştirilene kadar ambulansta ve acilde, toplamda 3 kez duran kalbi tekrar çalıştırılmıştı. Kalp durunca beyinde kan pıhtılaşması olmuş, akli dengesini yitirmişti. Filmdeki Alzheimer rahatsızlığından daha şiddetli olarak etrafına saldırıyor ve zarar veriyordu. Son sahnede Uğur Yücel’in kayışla yatağın demirlerine bağlanması gibi rahmetli babamı da ellerinden ve ayaklarından yatağa bağlıyorlardı.

Detaya girip canınızı sıkmayayım. Vurgulamak istediğim şu… Babam içki, sigara nedir bilmez ve düzenli spor yapardı. Hani “sahibimiz Allah” denir ya… Hayatla aramıza sadece küçücük bir kan pıhtısı girince, sahip olduğumuz her şeyi daha doğrusu “kendimizi” kaybedebiliyoruz.

Sağlıklı, başarılı, genç ve güzelken etrafımız insan kaynıyor ama bu duruma düşünce Twitter’daki dostlarımızın hiçbirini bulamıyoruz. Tek gerçek hayatımızı paylaşmayı seçtiğimiz insan ve evlatlarımız oluyor.

Kimseye muhtaç olmadan bu dünyadan göçmemiz dileğim ile…

Sevgimle kalın…

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.