Vapur!

Geçenlerde, sonu gelmeyen bilinmez bir yere doğru giden uzun yollara benzeyen birbirinin aynı günlerimin birinin sonunda, yıllardır yapmadığım bir şey yaptım... Kadıköy’e gitmek için Karaköy’den bir vapura atladım... Halatlar çözülüp vapur iskeleden ayrılırken şimdi hatırlamadığım bir yılda artık hiç hatırlamadığım bir ben olarak öylece denize bakarken buldum kendimi.

Önce Haliç’in ötesinde Süleymaniye Cami’nin arkasından batmakta olan güneşi gözlerimin içine doldurdum bir süre... Sonra bir iskeleye bir sancağa koşturup bir Eminönü’ne bir Galata’ya baktım şaşarak. En son ne zaman onları bu açıdan gördüğümü hatırlamaya çalıştım. Arka taraftaki güverteden aşağıya, beyaz köpük köpük oynaşan denize bakıp başımın üstünde dolanan 3-4 martıya atmak için neden simit almadığıma hayıflandım bir süre...


Sait Faik'in içtiği sıcak süt!


Vapur uzaktan Kız Kulesi’ne göz kırpıp Haydarpaşa’ya doğru dönerken son birkaç yıldır koca dünyayı sırtında taşıyan Atlas gibi omuzladığım bütün dertlerimi kıyıda bıraktığımı fark ettim... Yıllar sonra süt içmek için bir sütçü dükkânına girerken 42 yıllık hayatı boyunca yanından hiç ayrılmayan, ‘ilk çığlığını, anasının sütünü, aşkını, kinini, şarabı, rakıyı, şehveti, bir dostuyla geçirdiği güzel bir günü, süt için ağlayan hiç bilemeyeceği çocuğu’ kapıda bırakıp “Defolun” diye bağıran Sait Faik Abasıyanık gibi ben de, uzakta kıyıda koca bir dağ gibi duran dertlerime “Defolun” diye bağırdım...


Kafamın içindeki 'yeni' listesi


Ayasofya ile Sultanahmet Camii’nin arasında kocaman kırmızı bir top gibi havada asılı duran güneşe bakarken yıllar yıllar sonra yeniden bulduğum eski bir dostuma, kendime, hiç tutmayacağımı bildiğim sözler verdim. Sultan Süleyman’ın yıllarca Boğazı seyrettiği Topkapı Sarayı’na Boğaz’dan bakıp yapacağım ‘yeni başlangıçlar’ı alt alta sıraladım bir bir... Haydarpaşa’nın birkaç yıl önce tıpkı benim hayallerim gibi yanıp kül olan çatısıyla göz göze geldiğimde kafamın içindeki ‘yeni yapılacaklar listesi’ o kadar kabarmıştı ki küçücük beynimde bir yeniliğe dahi yer kalmadığını hissediyordum...


Kadıköy'de başlayacak yeni hayat


Vapur Kadıköy’e yanaşırken Karaköy’de iskeleye atlayan adam değildim artık sanki... Topu topu 20 dakikada 42 yılın bütün kötülüklerini, bütün eskilerini, bütün tekdüzeliklerini, bütün yanlışlarını bir çuvala koyup Marmara’nın akşam güneşiyle kızaran sularına bırakmıştım.. Sütçü dükkânında iki bardak sıcak süt içtikten sonra ‘süt kokulu bir dünyada yeniden doğmuşçasına yaşayacağını düşünen’ Sait Faik gibi Kadıköy’e adım atarken daha önce hiç bilinmeyen yeni bir kıta keşfeden Kolomb gibi benim için de yeni bir hayata başlayacak olmanın heyecanı vardı kalbimde...


Hayat bir kez daha boyumu aştı


Ama çok sürmedi... İskelede birkaç adımın ardından Marmara’nın karşı kıyısında bıraktığımı düşündüğüm dertlerim karşıladı beni... Hepsi eksiksiz oradaydı! Artık her yere el ele birlikte gittiğim bir sıkıntımdan telefonuma bir mesaj geldi önce. Sonra bir ‘ayrılık’ haberi olanca ağırlığıyla kalbimin üstüne oturuverdi. Sanki ben onlara “Defolun” dememişim gibi ‘hayatım’ dediğim her şey el ele vermiş etrafımda dans ediyordu işte... Bir umut geri dönüp baktığımda vapur kıçını dönmüş gidiyordu. Ne kırmızı bir top gibi havada duran güneş kalmıştı ortalıkta ne beyaz köpüklü mavi deniz, ne Ayasofya, ne Sultanahmet, ne Kız Kulesi ne de Galata... Kadıköy’den Moda’ya doğru yürürken içindeki bütün kötülükleriyle hayat bir kez daha boyumu aşmış boğuyordu beni...

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.