Fatih Akın çok sert bir duvara karşı



Oxford’ da İngilizce konuşmaktan çok İngilizce bulaşık yıkadığım günlerde tanıştığım Meksikalı bir arkadaşla kelimenin tam anlamıyla ‘lafın belini kırarken’ kurabildiğim dört başı mamur tek cümle “I love cinema” olmuştu.

Kırık İngilizcemizle yaptığımız kırık dökük sinema muhabbetinin başköşesinde ikide bir lafı döndürüp dolaştırıp Guillermo Arriaga’nın senaryosunu yazdığı ‘Amores Perros’a getiren ve afişlerden arakladığı üç-dört tane fiyakalı kelimeyle filmi öve öve bitiremeyen Meksikalı artistin ağzının ortasına ‘şaaaak’ diye Fatih Akın’ın Duvara Karşı’sıyla vurduğumda aldığım hazzı İngiltere’ya kral olsam alamazdım herhalde...

Akın’ın büyük hayranı arıaga

Bizim Meksikalı kardeşimle kıç kadar bir mutfakta iki porsiyon tramisu ile birkaç sarmısaklı ekmek arasında “Amores Perros mu daha iyi, Duvara Karşı mı?” diye sidik yarıştırdığımız günlerde meğerse Guillermo Arriaga ile Fatih Akın da bizden habersiz birbirlerini yere göğe koyamıyormuş! İngilizce bulaşıkçılıktan mezun olduktan sonra bir gün okuduğum bir röportajda Duvara Karşı’yı Meksika’da jüri üyesi olduğu bir festivalde izleyen ve hayran kalan Arriaga, Fatih Akın’a En İyi Yönetmen ödülü verdiklerini ve filmde oyunculuklara ayrı senaryoya ayrı nasıl bayıldığını ballandıra ballandıra anlatıyordu.

Birbirlerinden etkilenmişler

Bundan bir yıl sonra Guillermo Arriaga, Üç Defin (The Three Burials of Melquiades Estrada) filmiyle Cannes Film Festivali’nde En İyi Senaryo ödülü aldığında ise jüri üyelerinden biri Fatih Akın’dı. Ayaküstü sohbet ederken Arriaga, “Şu an üzerinde çalıştığım projede senin Duvara Karşı filminden etkilendim” dediğinde Akın gülümseyerek cevap veriyordu: “Hımm, senin bu yeni projen Amores Perros’un torunu olacak desene çünkü ben Duvara Karşı’yı Amores Perros’tan etkilenip yazmıştım!”

The Cut’ın efsanevi senaristi

Önceki gün Fatih Akın’ın Venedik Film Festivali’nde yarışacak olan yeni filmi The Cut’la (Kesik) ilgili Agos Gazetesi’ne verdiği röportajı okurken Oxford’daki mutfak, hayat duvarına toslamış Sibel ile Cahit, Meksikalı arkadaşım, Amores Perros ve Arriaga’nın ölen arkadaşını Meksika’daki evinin bahçesine gömmek için uzun bir yolculuğa çıkan Pete’in öyküsünü anlattığı muhteşem Üç Defin filmi geldi aklıma... Akın, senaryosunu Martin Scorsese-Robert De Niro işbirliğiyle sinema tarihinin klasikleri arasına giren Mean Streets, Kızgın Boğa, New York New York gibi filmlerin de senaryosunu yazan Mardik Martin’le birlikte yazdığı The Cut’ta bu topraklarda yaşanan en büyük acılardan biri olan Ermeni tehciri sırasında yaşananlara el atıyor.

Cesur sanatçılarımız nerede?

Agos’taki röportajında 8 yıl önce vahşice katledilen Hrant Dink hakkında yapmak istediği filmde Hrant’ı canlandıracak oyuncu bulamadığını belirten Fatih Akın’ın sözlerini okurken ellerinde “Hepimiz Hrantız” dövizleriyle yollara düşen sanatçılarımızı düşündüm! Lafa geldi mi “Hepimiz Ermeniyiz” diye Instagram’da siyah zeminli fotoğraf paylaşıp Twitter’da afili etiketlerle twit kasıp RT üstüne RT, fav üstüne fav alan oyuncularımızın senaryoyu ‘fazla sert’ bulup ‘Hrant’ rolünü oynamaktan korktuğunu görünce Fatih Akın için daha da üzüldüm... Fatih Akın’ın, her ağızlarını açtıklarında “sanat değil” diye aşağıladıkları incir çekirdeğini doldurmayan dizilerde rol kesip “sinema da sinema” diye ayılıp bayılıp “kendilerini zorlayacak farklı roller” peşinde koşan ‘cesur’ sanatçılarımızın iş ‘Hrant’ı canlandırmaya geldiğinde maçalarının sıkmadığı bir ülkede ‘duvara karşı’ ‘Cahit ile Sibel’ gibi harcanıp gitmesinden endişe ederim!

Duvar örmeye başladılar bile!

Bartu Küçükçağlayan’dan başka Türk oyuncusu olmayan yeni filmi The Cut’ın Türkiye’de geniş kitleler tarafından izlenmesini isteyen Fatih Akın bu kez hakikaten çok sert bir duvara karşı! “Rol bana teklif edilmedi, edilse oynardım” diyeninden “Senaryo kötü olabilir o yüzden kabul etmemişlerdir” diyenine, “Agos Gazetesi’ne şirin görünmek içn yapılmış PR çalışması” diyeninden “Hrant rolünü oynayacak 1000 oyuncu tanıyorum” diyenine sanatçılarımız Akın’a karşı nefis bir duvar örmüş bile!

Umarım film Türkiye’ de gösterilir

Kendisinin de parçası olduğu Türk toplumunun bu filme hazır olduğuna inanan Akın’ı, ‘içinde yaşadığı’ sanatçılardan oluşan kalabalıktaki bazı isimlerin Hrant Dink’le ilgili bir filmde oynamaktan korktuğu gerçeği orta yerde dımdızlak dururken büyük cesaret isteyen bir işe kalkıştığı için kutlarım. Ancak 1915 olaylarının 100. yılı arifesinde Ermeni tehciri ile ilgili bir film yapan Fatih Akın’ın o iki efsanevi karakteri Cahit ve Sibel’den çok daha sert bir duvara toslayacağından da korkarım! Umarım Fatih Akın’ın The Cut’ı Türkiye’de hak ettiği şekilde büyük salonlarda gösterilip büyük kitleler tarafından izlenir. Eğer bunu başaramazsak tam da Akın’ın dediği gibi “Bizi hâlâ korku yönetiyor, şeytan bizi hâlâ parmağında oynatıyor demektir...”


YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.