Farkındalıkla karı kocalık
Bizim nesil anne - babalık konusunda çok önemli bir dönüşüm yaşadı. Her neslin anne - babalığı kuşkusuz bir öncekinden farklıdır ama bana göre biz birkaç jenerasyonluk iş çıkardık. Çocuklarımızın ihtiyaçlarının sadece fiziksel ve eğitimsel olmadığını anladık. Anne - babalık etmenin temelinin çocuklarımızın duygusal ihtiyaçları karşılamak, kendileri sinir sistemleri uyumlanamadığında uyumlanmalarına destek olmak olduğunu anladık. Çocuklarımızın kendi duygu dünyamızda tetiklediği geçmiş malzemeleri, partnerleri, öğrenilmiş yanlışları fark ettik. Kendi iç dünyamıza ve çocuklarımızla olan ilişkiye, bağlanmaya çok büyük emek verdik. Sınavları boş verdik. Çocuklarımızın ruh sağlığını ve iyi hissetme halini başarının hatta meslek edinmenin bile önünde tutuk.
Artık buna farkındalıkla ebeveynlik mi dersiniz, bağlanmayı önde tutan anne - babalık mı dersiniz ne derseniz deyin. Anne babalık etme halinde çok büyük bir farkındalık sıçraması yaşandı.
Elbette bu hiç kolay olmadı. Öz kaynaklarımıza pek az olan bir şeyi baştan yaratmaya çalıştık. İlk başlarda farkındalık çokça vicdan azabı ile geldi. Başaramam hissi. Eski huylara hapsolma duygusu. Doğruyu bilip de yapamamanın çaresizliği... Ama yılmadık zaman içinde çocuğumuza duyduğumuz şefkatten kendimize yönelik de şefkat doğdu. Anne babalığımız her şeyde olduğu gibi birikim yeterince olduğunda ivme kazanıp evriliverdi.
Şimdi etrafıma bakıyorum da müthiş anne - babalar görüyorum. Hepimiz gibi önce entelektüel düzeyde farkında olmaya girişmiş, kitaplar okunmuş, eğitimler alınmış, seminerlere katılınmış. Sonra zamanla öğrendiklerini içselleştirmişler. Çocukları “sudan” bir nedenle krize girince altında başka bir şey olduğunu anlıyorlar. Konuyu boş verip, çok doğal içten gelir bir halde önce onu yatıştırmaya, sinir sistemine destek olmaya yöneliyorlar. Ya da çocukları bir yerin üstüne çıkmaya çalışıyorsa hemen yardım etmek için koşmuyorlar. Düşüp kalkmasına çabalamasına o süreci yaşamasına izin veriyorlar. Bunun gibi daha pek çok örnek sayabilirim.
Geçtiğimiz günlerde dikkatimi şu çekti, yukarıda anlattığım dönüşümü ve farkındalık artışını ne yazık ki bizim neslimiz karı kocalıkta aynı şekilde bir türlü hayata geçirmedi. Etrafıma bakıyorum ve 'çok sayıda iyi ve mutlu çift görüyorum' diyemiyorum. Aslına bakarsanız iyi bir kadın - erkek ilişkisi bulunmadık Hint kumaşı gibi bir şey. Hiçbir şey değişmedi dersek yalan olur. Ama anne balarımızın içinde çatışma bile olmayan ilişkisizliklerinden ancak çatışmalı ilişki mertebesine yükselebildik. Kadın erkek demek neredeyse didişme demek hailen geldi. Ebeveyn olarak yaşadığımız büyük sıçramayı kadın - erkek olarak yakalayamadık. İyi anne - babalar ama kötü karı kocalarız. Halbuki her çocuğun üçüncü bir ebeveyni vardır. O anne - babası arasındaki ilişkidir. Oyun terapisinin kurucularından Byron Norton’un bu sözü arada kulağımda çın çınlar.
Anne babalık konusunda verdiğimiz emeği kadın - erkek ilişkileri için de vermemiz bence hayati. Belki ilk başta zorlanarak, öğrenilmiş ama tam içselleşmemiş havada uçuşan bilgilerle ama yılmadan. Hayatımızda şu en çok eksikliğini çektiğimiz şeyin kadın - erkek ilişkilerinde kurmayı beceremediğimiz içten yakınlıklar olduğunu söyleyebilirim. Hepinizin bu alanın çok kökten bir değişime aç olduğu konusunda hem fikir olacağınıza neredeyse eminim. Hayat öğrenilmiş çaresizlik ile sürdürülebilir mutsuzluk arasında geçirilemeyecek kadar muhteşem bir şey. Üstelik bizim nesil bu dönüşümü bir kez başardı. Bir kez daha neden olmasın?
YORUMLAR