Kendim ettim kendim buldum
Dışarıdaki yabancı üçüncü şahısların kızıma dokunmalarına, kafasını okşamalarına, yanağından makas almalarına, ay ne güzel saçların var deyip, saçlarını ellemelerine, şapkası yok üşüyecek diye yorum yapmalarına illet olmuşumdur.
Bu konu ile ilgili kötü bir anım var:
Derin artık yürümeyi pekiştirmiş, elinden tutarak da merdivenleri rahata inip çıkabilecek kıvama gelmişken, bir gün alt geçit merdivenlerinden çıkıyoruz. Bayanın biri, “Neden küçücük çocuğu, yoruyorsun. Gel yardım edeyim” deyip, Derin’in boşta duran kolundan tutup, merdiven çıkmamıza eşlik ettiğini ve benim de “Bırak kızımın kolunu, bırak” diye çığırdığımı dün gibi hatırlarım.
Öncelikle, kızımın kolunu benden ve kızımdan izin almadan neden tutarsın? Sonra sana ne, çocuğu yorduğumu nereden çıkardın? Yorulur dediğin çocuk, tek başına yürümenin ve merdiven çıkmanın hazzı ile yaşıyor sen farkında değil misin? Onun içindeki ses, yaşasın büyüyorum ve pusette olmak yerine annemle merdiven çıkıyorum diyor!
Ah bir de bir gün hangisi olduğunu hatırlamıyorum, adaya gitmişiz. Kafedeki servis elemanı, ay sen ne tatlısın diyerek birden Derin’ i kucaklamıştı. Nasıl bağırmıştım, sen kim oluyorsun da, benim kızımı kucağına alıyorsun? Nasıl bir cesaret anlamam…
Hiç dayanamam işte böyle dokunmalarına, koklamalarına, sarılmalarına vs.
Ey yabancı! Ben durup dururken, senin yanına gelip, ay ne şirinsin deyip, kafanı okşuyor muyum senin? Ya da kafan üşüyecek, şapkan kaymış diye; düzeltiyor muyum şapkanı?
Hijyen ayrı bir konu, dokunarak taciz etmek ayrı bir konu. Sevmiyorum işte dokunmalarını. Sevmek zorunda da değilim. Bu psikolojimi de kızım çok güzel hissetmiş, benimsemiş. Ve şunu anlamış durumda, yabancı, tanımadığımız şahısların bizi ellemesi kötü bir şey. Anlamış da iyi olmuş tartışılır.
Bu ebeveynlik zor zanaat gerçekten. Her birimizin inançları, yargıları var. Bu doğrultuda çocuklarımızı kendimize göre en iyi şekilde yetiştirmek de görevimiz. İşte bu inançlar bazen istenmeyen sebepler doğurabiliyor. Nasıl mı? Size iki yaşanmış hikaye anlatacağım.
Kızım baleyi çok seviyor, her küçük kız çocuğu gibi ilgisi var. Bu nedenle kendisini bale deneme dersine götürdüm. Ders başlamadan bitti, Derin sınıfa girer girmez ağlamaya, sıkıldım eve gidelim demeye başladı. Ağlamasının iki sebebi vardı, birincisi deneme dersi annelerden ayrı farklı bir odada yapılıyordu. Henüz anaokuluna gitmeye ve doğduğu günden beri annesinin baktığı çocuk, öyle tanımadığı üçüncü şahısları hemen kabul edemiyor. Diğer sebebini ise, ben günler sonra kendisinden öğrendim. “Bale öğretmeni bana dokundu, dokunmasını istememiştim!” dedi…
Benzer bir olay da, çalıştığım hamilelerden birinin, bir gün gel beraber bir kahve içelim teklifi sonrasında yaşandı. Bir pastanede buluştuk, hamilem Derin’i görür görmez, çok sevdi. Ama Derin deli gibi ağlamaya başladı. Tam bir kriz geçirdi ve tam da üç posta… Sonra bir şekilde hamilemi kabul etti ve alıştı. Ancak eve geldiğimizde, kendi kendine bana itirafta bulundu. “Neden ağladım biliyor musun?” dedi. “Onun bana dokunmasını istemedim(!)” İşte tam o sırada benim beynimde şimşekler çaktı. Bu krizi ben yaratmıştım. Aman Tanrım, kendim ettim, kendim buldum. Doğduğu günden beri, dışardaki diğer insanların ona dokunmasından hoşlanmadığımı o kadar net ifade etmiştim ki, benden ne gördüyse onu aldı. Onun bir suçu yok. Peki ne yapacağım şimdi?
Geçenlerde başka yaşadığımız bir takım konular ile ilgili olarak Sevgili Iraz Toros Suman’a koştum. Orada gündeme getirdim bu konuyu. Şimdilik yapılacak tek şey vardı. Geri adım atmak. Nasıl mı? Of ne siz sorun ne ben söyleyeyim. Kısaca açıklayacak olursak;
Evet, kızım dışarıda tanımadığımız kişilerin bize dokunmasını sevmiyoruz. Ben de sevmiyorum ama bazen de çok kötü bir şey değil bu biliyor musun şeklinde, hafifçe yumuşatarak, küçük örneklemeler yaparak konuyu hafifletmek gerekecek. Tabiri caize tükürdüğümü yalamak zorunda kalacağım.
Ne demiştik; bu ebeveynlik zor iş hatta çok zor iş….
YORUMLAR