O kadar güzel elma soyardı ki!

Her yer düğün resmi. Bir de hashtag modası başlamış. Davetiyelerin köşesine iliştiriliyor: #xyevleniyor. İnstagrama resimler öyle basılıyor. Fotoğraflar da şahane. Kız tarafıyla erkek tarafı milli takımlar gibi dizilmiş, mürvetini görmek mutlak galibiyet anlarından biri. Kaynanalar kibar kibar gülüyor, kayınpederler çok değil beş dakika sonra takımlarına yapılacak yeni transferleri konuşacak. Kimse birbirinin çocuğunu üzmeyecek gibi duruyor.


Hele bir gelinle damadın ilk dansı bitsin, halay kopacak. Kızın arkadaşları saçlarını öyle yaptırmış ki, yan masadan gönderilen alevli meyve misali. Düğünde güzel de gece eve dönünce açması zor, kazık gibi spreyle yatar ertesi sabah da kulağının içinden firketeyle uyanırsın. Erkekler de birazdan GQ yılın erkeği seçilecek, demezsin ki pijamasını fırlatıp çıkmış evden, arabasının arka koltuğu kaybolan eşyalar bürosu, çorabını da tabii senin başucuna atmamış!

Fena bir şey değil evlilik. Biz de burada evlendik. İki başımıza olduğumuzdan, hashtagsiz bizimki.

Çok yağmurlu bir gündü. Aralık. Hava da buz gibi. Bereler, montlar. Gün alacağız, oradan da sinemaya gideceğiz. Evleneceğinden haberi olmayan çift olur mu, oluyormuş.


City Hall ana baba günü. New York’ta eşcinsel evliliği onaylandığı için, herkes bir an evvel vuslata erme derdinde. Yıllarca fonda Özcan Deniz’den Nasip Değilmiş çalmış, ‘Yok bir sitemim hayatta her şey kısmet, soldu gençliğim ömrümü aşkla ziyan ettim.’ Yasa çıkınca, Özcan susar Marvin Gaye başlar, ‘How sweet it is to be loved by you!’ Çalsın davullar.


Hadi diyoruz bari biz de bugün evlenelim, bir daha kim bu kadar yolu gelecek.

Kağıtlarımız onaylanıyor. Duruyoruz. Ben her evlenene ağlıyorum, fotoğraflarını çekecek kimseleri yoksa, koşup ‘Ben çekerim sizinkini’ diyorum, beyim sakin bir insan, ‘Elif, bizim numara yaklaşıyor, bırak artık fotoğraf çekmeyi’ diyor.

‘Bizim numara’yı duyar duymaz fırlıyorum, koşup kendime bir ortanca alıyorum.

Geri gelirken vırvır söyleniyorum, bir ortancaya 32 dolar verilmez. Fişi cebimde duruyor.


Yanımıza bir çift yaklaşıyor. Enrique ve Felipe. Felipe tek kelime İngilizce bilmiyor, hep gülümsüyor. Enrique bizden onlara şahitlik etmemizi istiyor. E bizim de şahidimiz yok, siz de diyoruz bizim şahidimiz olun. Aynı odada, aynı rahip dördümüzü evlendiriyor, ‘husband and wife’ ilan ediliyoruz. Ben yine ağlıyorum. Binmişim Hande Yener’in evlilik sandalına hala niye ağlıyorsam!


Yağmur delirmiş gibi yağıyor. Galatasaray’ımız o gün Elazığspor’u 2-0 yenmiş, bir an evvel eve dönüp gollere bakmamız lazım.


Sonra bir gün postadan bir zarf çıkıyor. Annemden. Genelde Uykusuz, Penguen, Ot, Agos, Express yollar bu kez tek bir sayfa çıkıyor zarftan. Sararmış çok eski bir gazete sayfası. Ayşe Arman, 16 Nisan 2000 tarihinde rahmetli Uğur Mumcu’nun eşi Güldal Mumcu’yla görüşmüş.


Soru: Sizinki nasıl bir ilişkiydi?

Güldal Mumcu cevaplıyor: ‘Seneler önce bir film görmüştüm. Çok yıllar birlikte zaman geçirmiş bir çift var filmde. Kadın ölüyor. Adama soruyorlar. ‘Anlatır mısınız bize, ilişkiniz nasıldı?’ diyorlar. ‘En çok neyini severdiniz?’ Adam bakıyor bakıyor ve ‘O kadar güzel elma soyardı ki’ diyor.


Annemin notu da sayfanın tepesinde: ‘Biliyorsun, salataları baban yapar, elmaları ben soyarım, 45 sene geçti, darısı başınıza!’


Bir salata, bir elma. Salatanın limonu zeytinyağı şamandıralıksa, elmalar yıkandı diyen varsa, koca melamin tabağı kucağına koyup oturan elmaları soyup bıçağın ucuna takıp uzatırken ‘Dikkat et aman!’ diyorsa, iyi olur, valla.


Hashtagi benden olsun: #birelmayetermutluolmaya



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.