Ne vereyim abime?
Uzaktan idare etmek zor. Durumu. Bütün gün arkadaşlarına bak bak dur, sahaya iyi yerleştiler mi, bugün 4-4-2 mi dizilmişler, nerden gol yerler, arka direk mühim diyor çok bilenler.
Nasıl başa çıkıyorum? İdare ediyorum işte. Bilirsiniz. Zaman akıp geçiyor. Polaroid bir fotoğrafın resme dönüşmesi gibi, ama terse gidiyor zaman. İşte böyle bir şey. Kendini çok önemseyenlerle yollarımı ayırmam bu yüzden, ben o kadar güçlü değilim. Uzaktan uzağa odaklanmak da zor. Lakin, mum ateşle nasıl başa çıkabilir ki, yaşıyoruz işte. Denk gelerek.
Geçenlerde denk geldik muhteremle. Bahtımız olsa Ferdi Özbeğen’le Bergen aramızda, Didem Madak kızıyla parkta otururdu. Kemal Sunal ölmemiş, Adile Naşit yazlığında, Müslüm Gürses’le Ahmet Kaya belki de beraber konser veriyor olurdu. Nerden geldilerse aklıma.
Önce Twitter’a; (yazım hataları şahsına ait) şu satırları yazdı:
‘Bir insanı sevmek döneklikse Ben başbakanımı seviyorum Ne ak partiden anlarım Nede siyasetten ... Kişileri sevmek emek ister’
De’yi ayırmadı.
9053 kere RT edildi, favorilere atan atana. Devam etti yazmaya, daha fazla bakamadım, hem bende astigmat var, gözlerim ağrıyor. Kulağım da ağrıyor bugünlerde ama sebebini iki kişi biliyor. Neyse.
Merak işte. Resmi websitesi var mı diye bir baktım. Varmış. safaksezer.com. Site yapım aşamasında. Geçici mi bilmem, sitenin açılış fotoğrafı bir şeyleri haber verir gibi, köprüden önce son çıkış. Ama sapmak bize ters.
Pos bıyığıyla bir silah doğrultmuş, kendi kendinin fedaisi. Yapım aşaması bitince silah ateşlenecek. Belki onu kaldırır bir iftar sofrasında dizlerinin üzerine çöküp Başbakan’dan özür dilediği anın fotoğrafını koyar. Bilemem. Kendi tasarrufu.
Sitede bir hareket olmadığından, biraz daha baktım oraya buraya. Üzüldüm yahu, çocukları varmış. İki tane. O sebepten Şafak Usta’ya iki çift lafım var:
İtiraf edeyim:
Hayatımda bir kere gülmedim şahsınıza. Zaten öyle büyük kahkahalar attığıma şahit olan sayısı, beştir bilemedin altı. Gülmeyi bilmediğimden değil, gülerim ayı gibi de, ortam gerek. Malum gülünecek hiçbir şey yok son günlerde.
Ama bak usta!
Çocuklar acımasızdır. Büyürlerken kaydederler her şeyi. Kayıtları sonra çıkarırlar. Defter, kitap açık bu sınavda da büyük çakarsın. En beklemediğin anda ya çalımı yersin ya da suratına bir kroşe. Tam yere çömelmiş durup ayakkabını bağlarken, iner kulağına kadar, ‘Baba sen de alıştın ha eğilmeye’ der. Kalkamazsın. Bağcıklar elinde. ‘Bu fotoğraftan 30 gün önce destek veriyordum. Sonra özür dilemeye karar verdim, gelin çocuklar anlatayım’ diyemezsin. Çocuk bu dinlemez. Dinliyormuş gibi yapıyorsa, inanma.
Çocuklar kendi dinlerinin tanrıları. ‘Çocuklar zor zamanlardı, ‘Ne vereyim abime?’ diye sormasam olmazdı’ diyemezsin. Çocukların suratına güler, başlarlar nakarata: ‘Ne vereyim abime? Ne vericeksin bana? Söylesene baba, sen ne verdin Başbakana?’ Yahu evladım orda yanımda o zamanların bakanlarından Egemen Bağış da vardı dersen, çocuklar onu da ressam sanacaklar nasılsa büyüdüklerinde.
Usta, hadi iftara gittin, ona laf eden çarpılır da, bu diz çökmeyi herkese anlatsan çocuklarına anlatamazsın. Çocuklar aile mahkemelerinin yargısız infazcıları. ‘Dün s.çtığım b.k neyi sorguluyorsun?’ desen de o işte dünkü b.k yarın müebbeti verir adama. Hayal kırıklığı yaratmamak lazım çocuklarda. Onların hayal kırıklıkları senin yaşlılığında cam kırığı gibi batar ayağına, orana burana. ‘Ya da sorarlar, ‘Ne oldu da fotoğrafta sırıtıyorsun? O günlerde komik bir şey mi vardı baba?’ ‘Sinirlerim bozulmuştu’ desen olmaz. Sonra bir gün demesinler babalarına; ‘Güldürmeyi becerememişsin, bari üzmeseydin be baba!’
Saygılarımla. Çocukların hatırına.
Şimdi, ne vereyim abime?
YORUMLAR