Bir insanı saymakla başlayacak her şey
Geçenlerde çocuklar –her zaman olduğu gibi- kavga ediyorlardı. Büyük, küçüğe bağırdı: ''Sen bana saygı duymak zorundasın! Ben senden büyüğüm!''
Küçük anında cevap verdi: ‘‘Sen de bana saygı duymak zorundasın!’’
''Hayır değilim! Büyükler küçükleri sever, küçükler büyüklerine saygı gösterir!''
Şimdi bu kardeş kavgası durumlarında belli teoriler, kurallar falan var. Her ailenin dinamikleri farklı, herkesin uygulaması başka. Bizim evdeki ana kural: birbirlerini öldürmüyorlarsa araya girmeyeceksin; işe yaramıyor, bir; kötü olan sen oluyorsun, iki.
Ve fakat bu olayda bir balans ayarı yapılması gerekiyordu. Nitekim her şeyin başı saygıydı ve burada birileri bir sebepten dolayı saygının koşullu olduğunu düşünmüştü. Öğreten anne edasıyla araya girdim: Yavrum öyle şey olur mu? Herkes herkese saygı gösterir. Büyükler küçüklere, küçükler büyüklere... Karşımızdakine birey olduğu için saygı gösteriyoruz, bizden büyük olduğu için değil...
Aldığım yanıt ''Ama o şiirde öyle diyor..?'' oldu.
''Hangi şiir?''
''Hani o, andımız?''
Hatırladım: ''Küçüklerimi korumak, büyüklerimi saymak... Yurdumu, milletimi...''
Andımız kaldırılalı bir seneyi geçti, ve fakat o cümle demek ki bizimkinde yer etmişti.
Dedim ki: ''Bize öğretilen her şey bazen doğru olmayabilir. Küçüklerini de, büyüklerini de, herkesi de sayacaksın.''
Öyle kapandı konu...
Bize öğretilen her şey doğru olmayabilir...
Okullarda bize en çok öğretilen şeyin aslında en yanlış şey olduğunu düşünmek gerekiyor belki de... Ne de olsa ezberlemek, olduğu gibi kabul etmek öğretiliyor, sorgulamak değil.
Hatta toplumsal kuralları bile yeniden masaya yatırmak gerekiyor zaman zaman. Hepimiz ‘Büyükler konuşurken küçükler susar’ diye öğrenmedik mi? ‘Su küçüğün, söz büyüğün’ diye susturulmadık mı?
Ve şimdi sırf bu yüzden, belli bir yere gelen baĞzı insanlar, sırf o yere geldikleri için saygı görmeyi beklemiyor mu?
Zamanında kaldırıma park eden bir adamı uyarınca, ‘Hanfendi, ben falanca şirketin avukatı olarak nereye park edeyim arabamı?!’ demişti...
Mercedes’iyle otopark girişini kapatan bir diğeri için çekici çağırmak üzereyken ben, ‘ne haddine?’ dermiş gibi ‘Siz benim titrimi biliyor musunuz?!’ diyerek ayar vermişti.
Hadi diyelim ben çok cadaloz bir kadınım, önüme gelene çatıyorum. Şahsi deneyimlerimi bir kenara bırakalım. İstanbul’un trafik keşmekeşinin doruk noktasına ulaştığı Mecidiyeköy’de Cuma akşamı tek bir trafik polisi göremezken, o polislerin hepsi ‘mühim’ insanlar bir yerden bir yere gidecek olduğunda inci gibi dizilir...
Türkiye’nin en eski üniversitelerinde, baĞzı mühim şahıslar öğrencilere konuşma yapmaya gelecek diye dersler iptal edilir, öğrencilerin derslere girişi engellenir.
Emniyet şeridi hep kendini herhangi bir sebepten dolayı başkalarından daha üstün, daha meşgul gören insanlarca işgal edilir.
Ne çektiysek işte bu titr’lerden, bu sıfatlardan, bu büyüklüklerden, bu suni üstünlüklerden çektik.
O yüzden yok canım, bizim evde öyle ‘Ben daha büyüğüm sen bana saygı gösterecen’ falan gibi şeyler yok.
Herkes herkese saygı gösterecek. Ne eksik, ne fazla.
YORUMLAR