Çocuğum yemek yemiyor!

Tanıdığım iki anneden biri çocuğunun iştahsızlığından, yemek seçmesinden, yedirmek için peşinde kaşık, çatalla koşturmaktan muzdarip. Bu durum anneleri çok çeşitli çözüm yolları bulmaya itiyor.



Mesela bir arkadaşımın 4,5 yaşındaki oğlu yalnızca köfte ve makarnayla besleniyor. Bunun dışında da abur cuburlar. Aile içindeki “o köfte ve makarnadan başka bir şey yemez, zaten iştahsız çocuk, bırakalım da ne istiyorsa onu yesin” düşüncesi öylesine yer etmiş ki; çocuğa başka bir yiyecek sunulmuyor da. İşte buradan sonra benim kafam karışıyor. Sen başka yemek sunmazsan, çocuk köfte ve makarnanın dışına nasıl çıkacak?




Başka bir örnekte ise ailesiyle yemeğe oturmayan, ya televizyon karşısında yiyen ya da peşinden çatalla koşturan annesi tarafından evin muhtelif yerlerinde beslenen 3 yaşında bir çocuk söz konusu. Bu durum hem anne hem de çocuk açısından uzun vadede çok can sıkıcı.




Peki ama “çocuklarımızın aç kalacağına” dair bu annesel kaygıların gerçeklik payı nedir? Çocukları zorlamazsak yemezler ve bunun sonucunda açlıktan ölürler mi? Sebze yemeyen çocuğa küsmek ya da sadece midesine bir şeyler gitsin diye gofretler, çikolatalar, bisküvilerle sağlıklı gıdalardan fersah fersah uzaklaşmak mantıklı mı?




Bu soruların cevabı için Carlos Gonzales’in “Çocuğum Yemek Yemiyor” kitabını karıştırdım biraz. Gonzales’e göre iştah bir beklenti problemi. İştahsızlığı, bir çocuğun yedikleri ile ailesinin ondan yemesini bekledikleri arasındaki dengenin sorunu, olarak tanımlıyor; çocuğun iştahı arttığında ya da çevredekilerin beklentileri azaldığında bu sorunun ortadan kalkacağının altını çiziyor.




Doyduğunu Ben Bilirim




“Çocuklar yedikçe anneler doyar” diye yazılı olmayan ama herkes tarafından bilinen bir kural var bizim kültürümüzde. Bununla bağlantılı olan diğer bir yazısız kural ise yemeğin sevgiyle ilişkilendirilmesi üzerine: “Beni sinirlendirmek için (sevmediği için) yemek yemiyor...” Düşüncesi anne bilinçaltına bir şekilde sızmış ve annelere acı veriyor. İşte bu bağlantılar anne-çocuk ve yemek ilişkisini zora sokuyor. Çocuğu ne kadar çok yerse kendini o kadar tatmin olmuş (ya da başarılı diyebiliriz) hisseden anne bilinçaltı her canlının kendine yetecek kadar beslenmeye ayarlanmış içgüdüsel mekanizmasını reddediyor. “Doydum” diyen çocuğa yalvararak bir kaşık da bundan, bir kaşık da şundan diye kendini paralamaya başlıyor. Peki ya çocuk gerçekten doyduysa?




Çocuğun “doydum” ifadesine kulak asmamak biz annelere o sırada ağza tıkıştırılacak bir kaç kaşık şansı daha verse de uzun vadede çocuğumuza şu iki mesajı veriyoruz: “Sen doyup doymadığını bilmezsin. Ben bilirim” bir de “Sen kendi yeme, yememenden sorumlu değilsin; bu benim sorumluluğum, kararları ben veririm.” Her iki mesaj da anne babaların nihai hedefi olan “Kendi ayakları üzerinde durabilen çocuk yetiştirme” yoluna gitmekten uzak.




Düşünsenize; kendi açlığı tokluğu hakkında söz sahibi olmayan çocuktan odasını toplamasını, ödevlerini yapmasını vs. beklemek mümkün olabilir mi? Daha mide – beyin arasında bağlantıda kesmişiz yolunu.




Yemek Seçme Konusu




Sebze yeme konusuna gelince. Gonzales diyor ki: “Küçük çocukların mideleri daha da küçüktür. Az miktarda ama bol kalorili, yoğun yemeklere ihtiyaçları vardır. Bu da çocukluktaki beslenme bozukluğunun sebeplerinden biridir. Küçük çocuklar ne kadar uğraşsalar da anne babalarının istediği kadar sebze yiyemezler, çünkü mideleri almaz.”




Bu durumun çocukların gelişimlerinin hızlandığı yaşlarda, artan iştahla beraber dengelenme eğilimi taşıdığını belirtiyor Gonzales... Ve ısrarla şunu ifade ediyor: “Çocuğunuzu yemek yemeye zorlamayın. Onu hiçbir koşulda, hiçbir nedenle, hiçbir zaman zorlamayın...” Bu ikinizin de duygusal sağlığı, aranızdaki ilişkinin gelişimi ve çocuğun geleceği için çok önemli.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.