İki yıl önce Bodrum’da tatildeyken harika bir müzik sesi duyup sokakta toplanan insanların arasına karıştığımda karşılaştım onlarla. ‘Dalganabak’ adında bir müzik grubu. Saksofona eşlik eden akordeon ve cajonla Balkan ezgilerinden oyun havasına uzanan geniş bir repertuvarları var. Yaşları 30 civarında. Dans ediyorlar ve ettiriyorlar. Çocuklar dans ediyor, genci, yaşlısı tempo tutuyor. Alkışlar kopuyor. Herkes güler yüzle, enerji depolamış şekilde oradan ayrılıyor. Başka bir zaman diliminde ise Kadıköy çarşıdayım. Yine aynı melodiyi duyup “Yoksa bunlar yine Dalganabak mı?” diyerek kalabalığın arasına dalıyorum. Evet, yine aynı ekip ve yine dans eden, videoya çeken insanlar... Üçüncü kez onlarla karşılaştığımda ise Beşiktaş vapurundayım. Birden ses yükseliyor, üst kattan alt kata iniyorum, yine onlar. ‘Dalganabak’ ile nerede karşılaşacağınızı kestiremiyorsunuz ancak melodi o kadar içinize işliyor ki dinlemeden yanlarından geçemiyorsunuz. Öyle bir büyüleri var. Artık onlarla tanışmalıyım ve hikâyelerini öğrenmeliyim, yanlarına yaklaşıp telefon numaralarını istiyorum. Ertesi sabah için Kadıköy’den Beşiktaş’a gidecek 10.45 vapurunun arka kısmında buluşmak üzere sözleşiyoruz. Eğer vapurda çalacaklarsa o saatte vapura binip arka kısmında kahvaltılarını yapıyorlar.


Vapurda, sokakta çalmak onları o kadar besliyor ki, vapurda yaptıkları besteler bile var. Ozan Tura, bir dönem Şehir Tiyatroları’nda oyunculuk ve müzisyenlik yapmış, Hakan Kaya ise İstanbul Üniversitesi Tıp Hastanesi’nde Hastane Eczacılığı yapmış bir yıl. Sercan Pamuk sadece müzikle ilgileniyor. Çekirdek ekip olarak 3 kişiler ancak çalacakları mekânlara göre sayıları 35’e kadar çıkıyor. Kendi aralarında da eğlenmeyi sevdikleri için insanları eğlendiriyorlar. Yeni vapurların orta bölümleri çalmaya daha elverişli olduğu için eski vapurları her ne kadar nostaljik bulsalar da yeniyi tercih ediyorlar. Ancak o sabah 10.45 seferine hangi gemi çıktıysa kısmetleri orada yatıyor. ‘Dalganabak’ grubuyla hem konuştuk, hem eğlendik. Onları şehrin bir yerlerinde dinleme imkânı yakalamışlar için müjdeyi verelim, yakında albümleri de çıkıyor.





Dalganabak projesi kimden çıktı, ekip nasıl bir araya geldi?

Ozan Tura: Yaklaşık 35-40 kişiden oluşan geniş bir ekibiz. İlk kez 2013’te İstanbul’da demo kaydımızı yaptık. O CD’yle Bodrum Kültür Sanat Festivali’ne davet edildik. Bodrum’un farklı meydanlarında halk konserleri yapmaya başladık. İçinde kendi bestelerimiz de, cover parçalar da vardı. İnsanların tepkileri çok hoşumuza gitti. 7’den 70’e çocuk, yetişkin bir sürü insanın etrafımızda toplandığını ve ilgiyle izlediğini gördük. Bu da bizi motive etti ve yaptığımızın doğru bir iş olduğunu görmemizi sağladı. Yaz sezonu bitip İstanbul’a döndüğümüzde konserlerimiz devam etti, yeni besteler yaptık. Gruptan ayrılan ve yeni katılan müzisyenler oldu. Hepsi yakın arkadaşımız, birlikte müzik yapmaktan hoşlanıyoruz. Bazen yollarımız ayrılıyor sonra yeniden buluşuyoruz. En son Zeytinli Rock Festivali’nde çaldık. Kayıtlarımızı bitirdik, ilk albümümüz ekim ayında yayınlanıyor.


Vapurda besteledik, vapurda çalıyoruz


Sokakta tanındıktan sonra albüm yapan müzisyenler bu yarışa 1-0 önden mi başlıyor?

O.T.: Bizi tanımaları çok güzel bir his. Geçenlerde bir teyze “Ben sizi tanıyorum” dedi. O yüzden ilerde radyoda duyduğunda da “Bunlar bizim çocuklar değil mi?” diyebilir tabii.


Albümden sonra yine sokak konserlerine devam edecek misiniz?

O.T.: Ben sokağı hiçbir zaman bırakmak istemiyorum. En samimi ortam sokak. Sahne ses sistemiyle ortamıyla çok güzel ama sokağın ya da vapurun bambaşka bir hissi, enerjisi var. Eleştiriyi anında alabiliyorsunuz.


Grubun adı neden Dalganabak?

O.T.: Fikir Sadri Alışık’tan çıktı. ‘Sert Osman’ filminde ‘Tophane Rıhtımı’ diye bir parçası var. Gruba bir isim bulamıyorduk. Şarkının son cümlesi ‘dalgana bak’ diye bitiyordu. Yaşam şeklimize de, karakterlerimize de, yaptığımız müziğe de çok uyuyordu. İnsanların da hoşuna gitti. Gruptaki herkes profesyonel olarak farklı yerlerde müzik yapıyor. Vapurda 3, sokakta 5, sahnede 7 kişiyiz. Moda sahilde 15 kişi oluyoruz. Bu bizi her zaman pozitif yönde etkiliyor.


Okullu musunuz?

O.T.: Bir kısmımız konservatuvarlı bir kısmımız alaylı. Bu da çok güzel çünkü herkes geldiği yerden bir şeyler getiriyor.


Müziğinizin tarzını nasıl açıklıyorsunuz?

Sercan Pamuk: Bu hep soruluyor. Aslında müziğimizin tarzı da dalgana bak. Belli bir stille kategorize etmeye çalıştığımızda ise “dünya müziği”.


Uzun havalardan Balkan müziğine de geçebiliyorsunuz...

S.P.: Evet, caz altyapısı da reggae de var. Ama bunlar fon geçişleri. O yüzden belli bir tarzdan bahsetmek mümkün olmuyor.





Albüm nasıl oldu, şarkı sözleri kime ait?

O.T.: Bana ait. Müziği ve aranjeleri de beraber yapıyoruz. Beste ağırlıklı bir albüm oldu. İşin laboratuvar kısmı için son ayarlamalar yapılıp yurtdışına mastering’e gönderilecek.


Günlük çalışma rutininiz nedir?

O.T.: 10.45 vapuruna binip arka kısımda kahvaltımızı yapıyoruz. Kız Kulesi’ni görmeden içeri geçiyoruz. Vapurda bestelediğimiz ‘Vapur Telaşı’, ‘Çocuk Sevinci’ ve ‘Atlıkarınca’ adında enstrümantal parçalarımız var. Bu parçalar için de ayrı bir albüm yapmak istiyoruz. Vapurda besteledik, vapurda çalıyoruz.


Vapurda çalmak için izinli misiniz?

Hakan Kaya: Çok fazla müzik grubu var. Şehir Hatları’nda bir görevliyle toplantı yaptık. Herkesin 3’er saatten çalışma saatleri belli olacak.


Bir vapura iki müzisyen düşmeyecek artık.

H.K.: Hayır, tek grup olacak ve müzikli bir oda olacak. Umarım güzel olur.


Röportaj: Ekin Türkantos

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.