Ünlü İngiliz romancı Charles Dickens ile sevgilisi Nelly Ternan’ın aşk öyküsünü temel alan “Görünmeyen Kadın” (The Invisible Woman) “görünmez olmak” zorunda kalan genç bir kadının çektiği acılara yoğunlaşan bir melodram.


Claire Tomalin’in aynı adlı kitabından Abi Morgan tarafından sinemaya uyarlanan “Görünmeyen Kadın”, İngiliz yazar Charles Dickens (1812-1870) ile Nelly Ternan’ın aşk hikâyesini anlatıyor. Tanıştıklarında Dickens (Ralph Fiennes) 45 yaşında, İngiltere’de çok sevilen, dünyaca tanınan, evli ve 10 çocuklu örnek bir aile babasıdır. Nelly Ternan (Felicity Jones) ise 18 yaşında, orta halli tiyatrocu bir ailenin, babasız büyümüş küçük kızı... Dönemin ahlaki normları, toplumun hoş karşılayacağı bir ilişki kurmalarını imkânsız kılar. Bütün İngiltere’de göz önünde olan bir insan sıfatıyla Dickens en doğrusunu yapmaya çalışırken, Nelly evlilik bağı olmadan yürüteceği bir ilişkinin kendisine vereceği zararların farkındadır.





Dickens hayranlığı ve melodram

Nelly’nin, Dickens’ın ölümünden sonra geçmişinden kaçarak yeni bir hayat kurduğu bir dönemde başlayan ve geri dönüşlerle ilerleyen “Görünmeyen Kadın” iyi çekilmiş, iyi oynanmış, yüksek prodüksiyon kalitesine sahip bir film. Ama tam olarak neye odaklanıp neyi anlatmaya çalıştığını kestirmek zor. “Görünmez olmak” zorunda kalan bir kadının hikâyesinin, öncelikle feminist bir perspektif gerektirdiğini düşünüyorum. Ama filmde, alıntılarla kendini gösteren yoğun bir Dickens hayranlığı ile ağır melodram havasının ötesinde önemli bir şey yok. Dönemin erkek egemen toplumuna ve Dickens’ı da kuşatan erkeklik ideolojisine bir eleştiri getirildiği söylenemez. Bir sahnede erkekleri bekleyen bir kadın olmanın zorluğundan söz eden Nelly’nin daha sonra bütün hayatını bir erkeğin yörüngesinde geçirmeyi tercih etmesinin nedenleri yeterince ele alınamıyor. Bu sorunlar, filmin ısrarla daha çok ilişki öncesi ve sonrasına odaklanması, birlikte yaşama deneyimine az yer vermesi ve gereksiz ayrıntılara boğulmasından kaynaklanıyor.





Hüzünlü bir dönem filmi

Kamera arkasına geçtiği bu ikinci filmde Fiennes belli ki aşka değil, ıstırap duygusuna odaklanmak istiyor. Rob Hardy’nin gerçekçi ve doğal olmaya gayret eden görüntü yönetimi eşliğinde bol diyaloglu, ağır tempolu ve hüzünlü bir dönem filmine imza atıyor. Fiennes, özenli kadrajları ve yer yer kullandığı ağır kamera hareketleriyle biçimci bir yaklaşım denese de öykü anlatımı konusunda tatmin edici olamıyor. Böyle filmlerden sonra eve gidip biraz araştırma yapma ihtiyacı doğaldır ama “Görünmeyen Kadın”dan sonra bunu, hikâyedeki boşlukları doldurmak için yapıyorsunuz. Yine de “Görünmeyen Kadın” Avrupa işi dönem filmlerini sevenler için ideal olabilir.


Komşuların savaşı

Günümüz komedisinde hem Türkiye’de hem de Amerikan sinemasında gördüğümüz güçlü bir eğilim var. Komedyenlerin herhangi bir durum üzerine karşısındakilerle diyaloğa girdiği ve lafı uzatıp seyirciyi güldürmeye çalıştığı filmler bunlar. Televizyon ve tiyatro kökenli bu tarz, sinemaya gülüp rahatlamak için giden seyirciler tarafından son yıllarda çok ilgi görüyor. Ama bu tür filmler, hareket ve durum komedisini kullanan filmlere göre sinema sanatı açısından tatmin edici değiller.





ABD’nin popüler komedyenlerinden Seth Rogen’in başrolünü oynadığı “Kötü Komşular” (Bad Neighbors) da konuşarak güldürmeyi amaçlayan filmlerden. Aslında bir komedi filmi için iyi bir çıkış noktasına sahip. Hem bebek büyüten hem de gençlik heyecanlarını kaybetmemeye çalışan Mac ve Kelly, yan binaya yeni taşınan genç komşularıyla önce uzlaşmayı denerler. Ama üniversitedeki öğrenci derneğinin buluşma mekânı olarak kullanılan bu evde parti ve gürültü hiç bitmez. Dolayısıyla, savaş kaçınılmazdır ve her savaşta olduğu gibi tarafların avantajları, dezavantajları vardır. Film, özellikle “psikolojik savaş”ın başladığı bölümlerde eğlenceli anlar barındırıyor ve güldürmeyi başarıyor. “Friends” dizisinden Lisa Kudrow’un dekanı canlandırdığı sahneler de eğlenceli. “Kötü Komşular”ın büyük bölümünde Seth Rogen, eşini oynayan Rose Byrne ve komşusu Zac Efron ile sürekli konuşuyor. Rogen hayranlarının belki çok seveceği bu durum ne yazık ki tempoyu düşürüyor. Son olarak, bu tarz filmlerin Türkiye’de olduğu gibi Amerikan sinemasında da belden aşağı çalışan kaba bir mizah anlayışıyla çekildiğini belirtelim.


‘Anormal’ komedi

Anormal Aktivite” (A Haunted House), 2000 yılında “Korkunç Bir Film” ile (Scary Movie) başlayan popüler korku filmleriyle dalga geçme geleneğinin yeni bir örneği. Türkçe başlığından da anlaşılabileceği gibi film, 2007 yapımı ünlü korku filmi “Paranormal Activity”- nin parodisi olarak başlıyor. Birlikte yaşamaya başlayan çiftin (Marlon Wayans ile Marlene Forte) başına gelen olayları evdeki amatör ve güvenlik kameralarının objektifinden izliyoruz. Filmin ilk bölümlerinin, “Paranormal Activity”yi hatırlayanlar için eğlenceli ve bazen gerçekten komik olduğunu itiraf edebilirim. O filmde seyirciyi korkutan, geren ne varsa, burada güldürüyor... Yine de fikir iyi olsa dahi, uygulamanın parlak olduğunu söylemek zor.





“Şeytan çıkarma” filmlerini tiye alan son bölümler ise bence pek eğlenceli değil. Film boyunca devam eden cinsellik temalı esprilerin kaba bir tuvalet mizahıyla buluştuğu “Anormal Aktivite” canı sıkılan bir grup gencin kendi arasında eğlenmek için çektiği amatör bir filmi andırıyor. Giderseniz beklentinizi düşük tutun...


Yazı: Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.