Deniz Akçay’ın İstanbul ve Adana film festivallerinde çeşitli ödüller kazanan ilk filmi “Köksüz” gösterime girdi. Film eşini kaybetmiş bir annenin mutsuzluğunu çocuklarına nasıl bulaştırdığını sade ama etkili bir üslupla anlatıyor.


“Köksüz” babalarını kaybetmiş İzmirli orta halli bir ailenin öyküsünü aile bireyleri arasındaki duygusal çatışmalar üzerinden anlatıyor. Filmin bir başka ekseni ise bir insanın kendini bir aileye ait hissedip hissetmemesi sorunu... Okula gitmeyen, arkadaşlarında kalan, esrar ve içki kullanan lise öğrencisi İlker (Savaş Alp Başar) kendini ailesine çok uzak hissediyor. Aileye en çok tutunmak isteyen küçük kız (Melis Ebeler) ise, yenilgiyi kabul etmeyen “anahtar” bir karakter. Annesine hediye beğendirmek için uğraşıyor. Herkese yardım için koşturuyor. Filmde gözyaşı dökmeyen, kriz geçirmeyen tek kişi o... Abiyle kardeşin yan yana geldiği planların filmin en aydınlık anları olması boşuna değil. Onları bir arada tutan aile fikri bize de umut veriyor.





Anlarla öne çıkan bir film

Buna karşılık, sürekli kavga eden anne (Lale Başar) ile oğlun ilişkisi tam tersi bir etki yaratıyor. Her ikisinin de ortak özelliği erkek iktidarına ihtiyaç duymaları ve bencillikleri... Öykünün kırılma noktası ise evin büyük kızının (Ahu Türkpençe) âşık olmadığı bir erkekle (Sekvan Serinkaya) evlenip annesinden kurtulmak istemesi. Bu gelişme, aileyi sarsıyor ve dipten dibe bir hesaplaşma sürecini başlatıyor.


“Köksüz”ün benim için en etkileyici yanı, aile içindeki mutsuzluğun bir çeşit bulaşıcı hastalık olduğunu anlatabilmesi oldu. Annenin en kötü özelliği şefkatsiz olması, aile reisliğini emir vermek sanması, temizlik takıntısı, bencilliği ya da sorumluluk almaktan kaçınması değil. Erkeksizliği bir çeşit eksiklik olarak kabul etmesi ve mutsuzluğunu çocuklarına bulaştırması... “Köksüz” öyküsüyle değil, resmettiği durumlar ve anlarla öne çıkan bir film. Senaryoyu da yazan Deniz Akçay, aile bireyleri arasındaki çatışmaları sadece bir yüzey olarak kullanıyor.


Seyirciyi ferahlatmıyor

Özünde birbirlerini sevdiklerini ama bu sevginin acıları tedavi etmediğini sadece sinir krizleriyle değil gündelik gerilim anları, gözyaşları ve sessizliklerle görselleştiriyor. Bazı sessiz anlar karakterlerin birbirleriyle yaptıkları konuşmalardan daha çok şey anlatıyor. Bunda Deniz Akçay’ın oyunculuk sanatını en az görüntüler kadar etkili bir anlatım aracına dönüştürme becerisinin payı büyük. Ahu Türkpençe karakterinin içinde olup bitenleri o kadar duyarlı bir biçimde yansıtıyor ki, performansından etkilenmemek mümkün değil. Lale Başar sinemamıza unutulmaz bir anne karakteri hediye ederken Savaş Alp Başar, Melis Ebeler, Sekvan Serinkaya ve Mihriban Er de ölçülü oyunculuklarla karakterlerini başarıyla yorumluyorlar.


“Köksüz” son dönemde en çok etkilendiğim yerli filmlerden biri oldu. Öte yandan, seyirciyi hiç ferahlatmayan bu filmi herkesin sevmeyeceğini biliyorum. Bu noktada, film boyunca anne ile büyük kızı yan yana mutlu olarak gördüğümüz tek sahneyi hatırlamamak mümkün değil. Kızı ilgiyle dizi seyrediyor, annesi ona sarılarak uyuyor. Sinema bu geçici huzur anında olduğu gibi bizi bazen başka bir dünyaya götürür, bazen de “Köksüz”deki gibi acımasız gerçeğin ortasında bırakıp gider. Ben her ikisini de seviyorum.


Köpek olmak ya da olmamak

“Bay Peabody ve Meraklı Sherman: Zamanda Yolculuk” (Mr. Peabody & Sherman), dâhi bir köpek ile onun evlat edindiği Sherman adlı bir çocuğun öyküsünü anlatıyor. “Aslan Kral” ve “Stuart Little” gibi animasyonlarıyla tanınan Rob Minkoff’un yönettiği film, çocuklara seslenen geleneksel tarzdaki çizgi filmlerin tadını taşıyor.





“Rocky and His Friends” (1959 – 1964) isimli ABD’de çok sevilen bir TV dizisinden esinlenen öykü, eski usul animasyonun el çizimi estetiğini 3D formatı ve bilgisayarın sınırsız imkânlarıyla birleştiriyor. Sherman’ın “başbelası” arkadaşı Penny ile birlikte geçmiş zamanlarda kaybolduğu film küçük seyircileri, Eski Mısır’dan Rönesans dönemi Floransa- ’sına, Fransız Devrimi’nden Antik Yunan’a kadar götürüyor. Ama çocuklara pek tarih bilgisi vermediğini de belirtelim. Amaç hareketli, neşeli bir kovalamacadan başka bir şey değil. Özellikle, zamandaki çatlak nedeniyle birçok tarihi karakterin New York’a doluştuğu final hayli eğlenceli. Küçük seyircilere “farklı olmaktan utanmayın, öncelikle kendiniz olmayı öğrenin” mesajını veren film, dâhi köpek ile evlatlık oğlu arasındaki sevgi bağını hayli duygusal bir biçimde ele alıyor. Birlikte giderseniz, çocuklarınızın sizden daha çok eğleneceği kesin.


Yazı:Mehmet Açar

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.