Zorlu Center açıldığından beri, Broadway şovlardan lüks markaların mağazalarına kadar görkemli açılışlara sahne oluyor, ünlü tasarımcılardan Michelin yıldızlı şeflere önemli insanları ağırlıyor. Bu kez de Beymen Zorlu Center’da özel illüstrasyonlar tasarlayan Alman sanatçı Olaf Hajek’in “Best of Olaf Hajek” isimli kişisel sergisi var.
The New Yorker, The Wall Street Journal, The Financial Times gibi dünyaca ünlü yayınların yanında Miu Miu, Jimmy Choo, Missoni gibi moda markaları için de illüstrasyon çalışmalarıyla öne çıkan sanatçının, en sevdiği işleri, 8 Aralık’a kadar Beymen Zorlu Center’da görülebilecek. Batı’nın gerçeklik kavramıyla hayal gücü arasındaki çelişkileri ortaya koyduğu eserlerinde folklorik öğelerden, mitolojiden, din, tarih ve coğrafya gibi kavramlardan yararlanan Hajek’te biraz Frida Kahlo biraz da Boticelli etkisi hemen seziliyor. Rengârenk eserlerinde “sihirli gerçeklik” olarak kurguladığı tema üzerinden kahramanlığa, halüsinasyona, peri masallarına ve figürlerine odaklandığı anlaşılıyor. Bol bol tasarım ödülü toplayan Hajek’in meğer en büyük ilham kaynaklarından biri de Osmanlı minyatürleriymş.
Teknolojinin her alana yayılmasından sanat nasıl etkilendi? Teknoloji işin içine girince sanat başka bir şeye mi dönüşüyor?
Teknoloji yeni araçlar ortaya çıkardı ve var olanları da geliştirmiş oldu. Bence bilgisayar programlarının sanatı değiştirdiğini söylemek doğru olmaz. Ancak ifade şeklini değiştirecek yeni yöntemler geliştirdiğinden bahsedebiliriz.
Artık robotların da sanat yaptığını duyuyoruz. Robotların yarattıkları şeyler sanattan sayılır mı, yoksa sanat sadece insana ait bir alan mı?
Robotlar insanlar tarafından üretildiklerinden onları bir birey olarak değil, bir çeşit fırça olarak görmemiz gerektiğine inanıyorum.
Sizce illüstrasyona değer katan kâğıt mıdır? Dijital ekranlara bakmak da aynı zevki veriyor mu sizce?
Evet, aynı zevki verdiğini düşünüyorum. Kâğıt illüstrasyona değer katar, ancak bu biraz da benim çalışma prensibimle alakalı. Farklı dokusu olan malzemelerle çalışmak hoşuma gidiyor ve bence çalışmalarıma değer katıyor.
Çizmenizi istedikleri illüstrasyonlar konusunda ne kadar bilgilendiriliyorsunuz? Göreve ve komisyona bağlı olarak değişebiliyor. Ancak ne kadar özgür bırakılırsam sonuç da o kadar iyi oluyor.
Bizim minyatür sanatımızı biliyor musunuz? Hiç minyatür çizdiniz mi?
Evet duydum ve minyatürü severim. Hiç minyatür çizmedim ancak sanatsal olarak büyük ilham kaynağı olmuşlardır.
Minyatürlerde Allah’ın yetki alanına girmemek için perspektif yoktur. Bu duruma ne diyorsunuz?
Perspektif kullanımı o zamanlar henüz bir sanatsal yöntem değildi. Bence sadeliğin güzellik ve tanrısallığı yansıtma gücü vardır.
Ancak Bizans fresklerinde, örneğin İstanbul’daki Kariye Müzesi’nde perspektiflerin ilk örneklerine de rastlıyoruz. İslam’la birlikte bundan vazgeçiliyor. Farklı kültürlerde sanata farklı bakış açılarını nasıl değerlendiriyorsunuz?
Değişik kültürlerin zıtlığı önemli. Bu senenin başında Güney Afrika’da bir galeri için, Afrika kıtasının doğal güzelliklerindeki mucizevi havayı, karanlık sosyal ve politik havayla beraber harmanladığım bir dizi çizim ürettim.
Mistik bir tarzınız var. Bu tarzınızla ne anlatmaya çalışıyorsunuz? Bizi nereye çağırıyorsunuz?
Ben sürreal fanteziler ve melankolik güzellikler içerisinde yaşıyorum. Çiçekler benim için çok değerli. “Gerçek” bir çiçek çizmeye çalıştığımda kendi var ettiğim şekilde son buluyor çizimim. Doğum-ölüm, güzellik, zehir ve doğanın çelişkilerini o kadar güzel yansıtıyor ki çiçekler... Ben tüm bunları hayvanlar, böcekler, dikenler, su, hayat döngüsüyle birleştirmeye çalışıyorum.
Sizde biraz Picasso, biraz Dali, biraz Frida var sanki. İnsanların içindeki güzelliği çıkarmaya çalışıyorsunuz diyebilir miyiz? Ya da güzelliği nerede arıyorsunuz?
Çalışmalarımdaki estetik, kişisel güzellik ideallerimi etkileyen fantezilerim, empatim ve mistik klişelerimden ortaya çıkıyor.
Röportaj: Aysun Öz
YORUMLAR