Avrupa’da en çok satanlar listesinde uzun süre kalan “The Beauty Bible” (Güzellik İncil’i) kitabının yazarı Josephine Fairley gülümsemenin gücünü araştırdı. Fairley’e göre, “Gülümse, dünya da seninle gülümser” klişesi aslında her daim işe yarıyor. Araştırmacılar ise meseleyi şöyle ele alıyor: Ofislere gülen güneş fotoğrafları yerleştiriyorlar. Bu fotoğraflardan sonra ofisteki insanlar daha pozitif davranmaya başlıyor. Etraflarına bakış açıları genişliyor. İletişimleri artıyor.
Dahası var: Gülümsemek stresi azaltıyor ve bir süre sonra beyin de gülümsemeye daha yatkın hale geliyor. Gülümseyen insanların daha cazibeli bulunduğuna dair sonuçlar ise cabası... Mesela Penn State Üniversitesi bünyesinde yapılan bir araştırma gülümsemenin insanı daha sempatik, nazik ve hatta yetkin gösterdiğini ortaya koyuyor. Zira çalışanlar, güler yüzlü yöneticilerin onlara daha fazla güven aşıladığını ve şirkete olan bağlılıklarını artırdığını söylüyor. Çünkü gülümseyen yöneticiler, iletişime açık imajı verdikleri gibi şirkette işlerin de iyiye gittiğini hissettiriyorlar. Bu da insanlara hayat standartlarını koruyacaklarını düşündürüp güven veriyor.
Beyin size ayak uydurur
Bir başka araştırma ise gülümsemenin esnemek gibi bulaşıcı olduğunu ortaya çıkarıyor. İsveç Uppsala Üniversitesi’nde, aynı odada bulunan insanlardan biri gülmeye başladığında diğerlerini de etkilediği ispatlanmış. Fakat somurtkanlıkta bu geçerli değil. İnsanlar, diğerlerinin mutsuzluklarına mutlulukları kadar ilgi duymuyor. Hatta deneklere hangisinin daha kolay olduğu sorulduğunda yüzde 90’ı somurturken yüz kaslarının ağrımasından şikâyet etmiş.
Daha güncel çalışmalar ise gülümsemenin beyni de değiştirdiğini ortaya çıkarıyor. Gülümseme eylemi, negatif durumlarda dahi beyni pozitif düşünmeye yönlendiriyor ve pozitif motifler çiziyor. Yani, moraliniz bozuk, mutsuz, kederli hallerinizde gülümserseniz beyin de “gülümsüyor”, iyiye giden bir şeyler olduğuna inanmaya başlıyor.
“Siyah ya da beyaz”, “iyi ya da kötü” gibi gördüğümüz meseleler beynimizde keskin çizgilerle ayrılmıyor. Beynimiz bir olayla karşılaştığında önce “gri” bulutlarla kaplanıyor. Gülümsediğimizde bu bulutlar beyaza dönüşüyor. Somurtursak siyahla kaplanıyor ve düşünce sistemimiz bu yönde çalışmaya başlıyor. Yani, Winnie the Pooh’un depresif eşeği Eeyore gerçek bir Polyanna olabiliyor... Tabii biraz daha gülümserse.
Yapılan araştırmalara göre, gülümsemek kendimize daha fazla güvendiğimizi gösteriyor, nazik görünmemizi sağlıyor.
Gülümsemenin tetris etkisi
Achor, beyindeki bu dönüşüme “pozitif tetris etkisi” diyor. Tetris etkisi, Achor’un da 12 yılını geçirdiği Harvard Üniversitesi tarafından yapılan bir deney. Bir işi belirli bir süre yaptığınızda, onu monoton ve hayatınızın bir parçası haline getirdiğinizde, beyniniz buna yatkın hale geliyor.
Yapılan araştırmada denekler 1.5 saat boyunca durmadan tetris oynuyor. Oyunu bıraktıklarında çevrelerindeki objeleri birbiriyle eşleşecek şekilde görüyorlar. Beyinleri sürekli olarak bu mantığı uygulamaya devam ediyor. Hatta uyutulan denekler rüyalarında gördükleri objeleri de tetris gibi eşliyorlar. Bunun belirli bir süresi yok. Beyinleri bunu sürekli yapmaya devam ediyor. Yani bu etkiden kurtulamıyorsunuz.
Tetris etkisini, Avrupalı kadınlar gülümseyerek hayatlarına uyarladılar. Her şeye gülümsüyorlar ve pozitif düşünmeye başlamanın kendilerine daha fazla pozitif etki olarak döneceğini düşünüyorlar. Bu bir döngü aslında: Mutlu görünüyorsun, göründükçe daha mutlu oluyorsun, sonra daha da mutlu oluyorsun... Peki bu döngü nasıl daim kılınıyor?
İşin sırrı 21 gün... Yani 21 gün boyunca aynı aktiviteyi yaptığınızda, beyin bunu yaşam döngünüz içerisinde algılamaya başlıyor. 21 gün boyunca -zoraki de olsagülümserseniz mutlu bir insan haline geliyorsunuz. Bunu uygulayan kadınlar bir süre sonra en küçük mutluluklarda bile kocaman gülümsediklerini ve her sorunu gülümseyerek aşabileceklerine inandıklarını söylüyor.
‘Hiçbir maliyeti yok ki!’
Achor, “Defalarca olumlu düşünmek için beyninizi eğitebilirsiniz” diyor. “Mutluluk bir iş ahlakıdır ve bir atlet kendini geliştirmek zorundadır. Siz de böyle düşünün, beyinlerimizin de gelişmeye ve yenilenmeye ihtiyacı var.” Zira beynimiz bizi kurtarma konusunda gerçekten istekli. Negatif düşünme bataklığında aşağı sürüklenirken ufak bir gülümsemeyle, pozitife odaklanmaya başlıyor ve yaratıcı yönü devreye giriyor.
Belki şu anda gülümsemek için insanüstü bir çaba harcadığınızı düşünüyor olabilirsiniz. Fakat sonrasında ufak şeylerden büyük mutluluklar duyabilirsiniz. “Gülümsemek insanın doğasında olan bir şey” diyor Achor. Yani aslında gülmeye epey meyilliyiz ama içimizdeki öfke bunu bastırmaya çalışıyor. Anchor, son kitabını annesinin sözüyle noktalıyor: “Gülümsemenin hiçbir maliyeti yok ki!”
Peki ne zaman gülümseyelim?
- Sabah kalktınız ve güzel bir kahvaltı sizi bekliyor. (Gülümseyin)
- Caddeye çıkar çıkmaz boş bir taksi önünüzde durdu. (Gülümseyin)
- Bindiğiniz toplu taşıma aracında size yer verdiler. (Gülümseyin)
- Yanından geçtiğiniz çiçekçi teyze renkli çiçekleri diziyor. (Gülümseyin)
- Biri, sokak hayvanları için bir kaba yemek koyuyor. (Gülümseyin)
- Bir işyeri üşüyen evsizlere çay veriyor. (Gülümseyin)
- Radyoda en sevdiğiniz müziği yakaladınız. (Gülümseyin)
- Yemekhanede sevdiğiniz tatlı var. (Gülümseyin)
- Tamam bu biraz zorlama ama yağmurda bir araba sizi ıslattı ve tam bağıracakken kafanızı kaldırdınız, biri size selpak uzatıyor. (Gülümseyin)
- Fırından ekmek alırken, ihtiyacı olan biri için ekmeğin parasını ödeyip asın. (Gülümseyin)
- Sokaktan geçen bozacıyı dinleyin. (Gülümseyin)
- Bu akşam televizyonda sevdiğiniz film var. (Gülümseyin)
Yazı: Neşe Şenol
YORUMLAR