Obezite, fazlasıyla ciddiye almamız gereken bir problem. Pek çok yetişkinin korkulu rüyası olan aşırı şişmanlık hastalığı olan obezite, günümüzde dünya nüfusunun yarısından fazlasını tehdit ediyor.
Obezite nedir?
Op. Dr. Serkan Ayhan'ın obezite hakkında söyledikleri...
Dünya Sağlık Örgütü obeziteyi “Sağlığı bozacak ölçüde vücutta aşırı yağ birikmesi durumu” olarak tanımlıyor. Obezite tedavi edilmediği takdirde yol açtığı sağlık sorunları ile beklenen yaşam ömrünü 10-15 yıl kısaltıyor. Dahası Türkiye’de her 5 erkek’ten 1’i, her 5 kadından 2’si obezite hastası.
Obezite nasıl hesaplanır?
Vücut ağırlığının(kg) ,boyumuzun metre cinsinden karesine bölünmesi ile elde edilen rakamsal veri ile hesaplanıyor. Vücut kitle indeksi / vki=bmi
Vücut kitle indeksi sonuçları nasıl değerlendirilir?
18.5-24.5 arası sağlıklı birey
25-30 arası kilolu
30-40 arası obez birey
40-50 arası morbit (ölümcül) obezite
50 ve üzeri süper morbit obezite
Obezitenin nedenleri nelerdir?
Doktor Mehmet Yavuz, obezitenin nedenlerini ve kontrol yöntemlerini aktarıyor.
Günümüzün en büyük sağlık problemlerinden biri haline gelen obezitenin artmasında pek çok faktör bulunuyor. Teknolojinin gelişmesiyle insanların işlerinin kolaylaşması ve buna bağlı olarak hareketsiz yaşamın artması ve fast food tarzı yiyeceklerin yaygınlaşması obeziteye davetiye çıkarıyor. Dr. Mehmet Yavuz ise birçok hastalığa sebep olan obezitenin yaygınlaşmasında pek çok faktör olduğunu söylüyor.
Yeme kontrolü iki hormona bağlı
Leptin hormonu, organizma günlük aktivitelerini yerine getirecek kadar gıda aldığında devreye girerek doygunluk hissi uyandırır ve böylece dışarıdan gıda alımı durur. Grelin hormonu ise leptinin aksine açlık hissi uyandırır. Obezlerde leptin aktivasyonu azalmış, grelin salınımı artmış ya da her ikisi de değişmiş olabilir.
İlaç kullanımı obeziteyi tetikliyor
Son yıllarda bilim adamlarının leptin aktivasyonunu artırarak tokluk hissi uyandıracak ve böylelikle şişmanlığı tedavi edecek ilaçlar üzerinde çalışıldığını ancak bu konuda etkin bir ilaç henüz geliştirilemediğini söyleniyor.
Tiroit ve insülin direnci de obezitede önemli faktörler arasında!
Tiroit hormonları, metabolizma aktivitesini düzenleyen hormonlardır ve az salgılandığında metabolizma yavaşlar. Bu durumda kalori harcanma düzeyi düşeceği için alınan gıdalar yakılamayıp depolanmaya başlar. Ve sonuç yine aşırı kilo alımıdır. Bazı durumlarda kas, karaciğer ve yağ dokusunun insüline karşı direnç geliştirebilir. Bu nedenle insülin kan şekerini parçalayamaz, kanda şeker oranı yükselmeye ve vücut gereğinden fazla kalori maddesi üretmeye başlar. Bu yükselme dışarıdan vücuda giren kalorilerle birleşince ihtiyaç fazlası kan şekeri yağa dönüştürülerek depolanır.
Yaşlandıkça kilo alma riski artıyor
Yaş ilerledikçe metabolizma yavaşlar. Metabolizma yavaşladığı halde dışarıdan alınan gıda miktarı eskisi gibi olursa bir süre sonra ihtiyaç fazlası kaloriler vücutta depolanmaya başlar. Bu nedenle kişiler yemek disiplinleri değişmediği halde yıllar süresince artan bir grafikle kilo almalarına bir anlam veremezler. Yaş ilerledikçe kontrolsüz kilo alımını engellemek için yemek alışkanlığını disiplinize etmeyi ve düzenli egzersizi öneriliyor.
Polikistik over sendromu ve obezite bağlantılı mı?
Kesin olan bir şey var ki o da bunların birbirini tetikleyen durumlar olmasıdır. Ancak obez olup zayıflayan kadınlarda polikistik over tablosunun düzelmesi, obezitenin bu hastalığa neden olduğu görüşü destekleniyor.
Yapılan araştırmalara göre iklim değişikliği obeziteyi artırıyor!
İklim değişikliği nedeniyle taze gıda üretiminin azaldığı ve işlenmiş gıda ürünlerine talebin arttığı, bu nedenle de obezite ve şeker hastalığının yaygınlaştığı bildirildi.
Uluslararası Şeker Hastalığı Birliği tarafından yayınlanan rapora göre, düşük ve orta gelir düzeyindeki ülkelerde şeker hastalığı vakaları son yıllarda artış gösterdi. İklim değişikliği etkilerinin insanların beslenme alışkanlıklarını değiştirmesi de bunun ana nedeni arasında. Dünya üzerinde 366 milyon şeker hastası yaşıyor. Bu hastalığın, 2030 yılında 500 milyon kişide yani yaşayan on yetişkinden birinde görüleceği tahmin ediliyor. Şeker hastalığı yılda 4.6 milyon kişinin ölümüne ve küresel ölçekte 465 milyar dolar değerinde sağlık harcamasına neden oluyor.
Atlanan her öğün obeziteye davetiye çıkarıyor!
Öğün atlama özellikle bir sonraki öğünde aşırı enerji alımını tetiklemektedir.
Yrd. Doç. Dr. Mehmet Akman, obezler üzerinde yapılan pek çok çalışmada, özellikle kahvaltı öğününün atlandığının belirlendiğini, öğün atlamanın, özelikle bir sonraki öğünde aşırı enerji alımını tetiklediğini bildirdi. Obezler üzerinde yapılan pek çok çalışmada özellikle kahvaltı öğününün atlandığı belirlenmiştir. Öğün atlama özellikle bir sonraki öğünde aşırı enerji alımını tetiklemektedir. Söz konusu araştırma sonuçlarına göre, şişman kadınların yüzde 57.5’inin kahvaltı, yüzde 42.5’inin ise öğle öğününü atladıkları belirlenmiştir. Bir anda alınan aşırı besin öğelerinin enerjiye dönüşümünde görev alan hormon ve enzimlerin metabolik düzeni bozulmaktadır. Bu nedenle alınan fazla enerjinin yağ olarak depolanma yüzdesi de artmaktadır.
Sosyal medya obezite nedeni!
Beslenme ve Diyet uzmanı Aslı Cemile Özatan, sosyal medyada paylaşılan yiyecek ve içecek fotoğraflarının obeziteyi tetiklediğini söyledi.
İnternetin günlük hayatta olumlu etkilerinin yanı sıra olumsuz etkilerinin de olabildiğini ifade eden Beslenme ve Diyet uzmanı Aslı Cemile Özatan “Özellikle sosyal medyada paylaştığımız yiyecek içecek fotoğrafları takipçilerin hem iştahını kabartıyor hem de yeme içme isteklerini tetikliyor. Dolayısıyla ensülin desteğiyle birlikte açlık hissini ortaya çıkardığı için gereksiz saatte besin alımlarına ve fazla kalori alımlarına neden oluyor. İştah kabartmasıyla birlikte yaş pastalar, çok yoğun kalorili olan tatlılar, yağlı besinler, çok uygunsuz vakitte iştahlı kişilere sunulduğunda hiç ‘Hayır’ demeden bir an önce yemeğe başlama isteğini ortaya çıkarabiliyor. Bunlar vücudun yağlanmasına ve ilerleyen saatlerde alınan besinler tansiyonun ve kolesterolün yükselmesine neden olabiliyor” dedi.
Obezite tedavisi nasıl yapılır?
Obezite cerrahisinde temelde üç yöntem uygulanıyor. Op. Dr. Tuğrul Demirel obezite ameliyatlarında kullanılan yöntemleri anlatıyor.
Mide kelepçesi
Kısıtlayıcı ameliyatlar sınıfına giren bu yöntemde, içinde şişirilebilir bir alan olan halka, midenin girişine yakın bir bölüme takılıyor. Bu halka, ince bir boru ile bağlı olan ve deri altına yerleştirilen hazneye sıvı verilerek daraltılabiliyor ya da gereğinde genişletiliyor. Halkanın daraltılması ile bu bölge kum saati şeklini alıyor ve zor geçit veriyor. Hasta sıvı ve yumuşak gıda alabiliyor. Günde sadece üç öğün beslenmesi ve öğünler arasında bol su içmesi gerekiyor. Bu ameliyatı geçiren hastanın, yeni midesini yeni bir eşya almış gibi özenle kullanması şart. Bazı hastalar kelepçeye rağmen aşırı yemeye devam edebiliyor. Bu durumda megaözofagus (yemek borusu genişlemesi) meydana gelebiliyor. Nisbeten kolay bir ameliyat olması nedeniyle bazı hastalar tarafından tercih edilen bu yöntemde mide kelepçesi çok uzun zaman vücutta kalabiliyor.
Tüp mide (sleeve gastrektomi)
Kısıtlayıcı yöntemlerden olan tüp mide ameliyatında amaç midenin iki litreye kadar çıkabilen hacim kapasitesini düşürmek. Ameliyatta, midenin büyük kısmı, geride yemek borusunun genişliği kadar bir bölüm kalacak şekilde zımbalanarak kesiliyor ve çıkarılıyor. Midenin hacmi böylece 100–150 cc.’ye düşürülüyor. Normalde iştah hormonu (ghrelin) salgılayan midenin üst bölümü kesildiği için hormon salgılanmıyor ve kişi acıkmıyor. Ancak bu yöntemde midenin bir süre sonra tekrar genişleme olasılığı bulunuyor. Bu nedenle hastanın iradesini kullanması burada da önem taşıyor.. Hasta aşırı yiyip de kusarsa yiyecekleri geri iten basınç, aynı şekilde mide duvarlarına da uygulandığı için zaman içinde mide genişleyebilir. Bu yöntemin kalıcı olması için kişinin yeme miktarını kontrol etmesi gerekiyor. Her iki yöntemde de hasta bir ya da iki gün hastanede yatıyor, ikinci günden itibaren ağızdan beslenmeye başlayabiliyor.
Atlatma
Bypass, obezite cerrahisinde altın standart olarak kabul ediliyor. Mide küçültülüyor ve barsağın belli bölümleri atlatılarak daha aşağı bağlanıyor. İnce barsağın atlatılan bölümünün uzunluğuna ve midenin kesildiği yer ve hacmine göre farklılıklar oluşuyor. Yenilen gıda ve sindirim enzimleri ne kadar az barsak mesafesini karışmış olarak geçerse zayıflama hızı, kilo verme oranı ve işlemin kalıcılığı o derece artıyor. Bypasslı yöntemlerde hastalarda ishaller olabiliyor. Özellikle ince barsağın aşağı bölümlerine uygulanan bypass’larda yağlı yenildiği zaman çok kötü kokulu ishal, karbonhidrat tüketiminde aşırı gaz oluşabiliyor. Bu ayrıntıların hastaya ameliyat öncesi anlatılması çok büyük önem taşıyor. Bu yöntemde kişinin besinlerdeki vitaminlerden yararlanamaması durumu ortaya çıktığı için, vitamin desteği sağlamak gerekiyor.
Obezite cerrahisi kimler için uygun?
Her fazla kilosu olan obezite cerrahisinden faydalanabiliyor mu? Obezite cerrahisi hakkında en çok merak edilen soruları Prof. Dr. Cihan Uras’tan aldık.
Çok sayıda organ ve sistemi olumsuz yönde etkileyen obeziteden ilaç tedavisi, diyet ve egzersiz programıyla kurtulmak mümkün. Ancak bu tedavinin düzenli olarak yapılamasında yaşanan güçlükler ve farklı etkenler nedeniyle fazla kilolardan kurtulmakta güçlük yaşanabiliyor. İşte bu durumda son zamanlarda adını sıkça duymaya başladığımız ‘obezite cerrahisi’ devreye giriyor.
2 yıl içinde fazla kiloların yüzde 70-80’i gidiyor
Ameliyat sonrasında uzmanların önerdiği diyet ve egzersiz programına uyulduğu sürece çok hızlı bir şekilde kilo verilebilir. Hastalar 6 ay içinde fazla kilolarının yüzde 40’ını, 2 yıl içinde de yüzde 70-80’ini verebiliyor. Ancak zayıflama durmaksızın devam etmiyor. İki yılın sonunda hastanın metabolizması buna adaptasyon gösteriyor ve Vücut Kitle İndeksi normal sınırlarda sabitleniyor. Beslenme uzmanın önerdiği beslenme kurallarına dikkat ettikleri takdirde hastaların tekrar kilo alma riskleri yok. Gastrik by-pass yönteminden maksimum yararı sağlayabilmeleri içinse günde 2-3 öğün beslenmeleri, öğünler arasında atıştırmalardan kaçınmaları gerekiyor. Eğer bu kurala dikkat etmez ve yine yüksek kalorili besinleri tercih ederlerse, hastalar tekrar kilo alabiliyor.
Genellikle 20–35 yaş grubundaki kadınlar başvuruyor
Obezite cerrahisinden en çok 20 – 35 yaş grubundaki kadınlar faydalanmak istiyor, kadınların erkeklere nazaran daha fazla başvurmalarının en önemli nedenlerinden biri, fazla kilonun vücutlarında yarattığı deformasyondan rahatsız olmaları. Çünkü bu durum kadının hem özel, hem sosyal, hem de iş hayatında çok ciddi sorunlar yaratabiliyor. Obezite ayrıca adet düzensizliğine yol açarak hamile kalmayı imkansız hale getirebiliyor. Üremeyi olumsuz yönde etkileyen polikistik over sendromu da obez hastalarda daha sık rastlanıyor. Çocuk sahibi olabilmeleri için öncelikle kilo vermeleri gerekiyor, bu nedenle obezite cerrahisine kadınlar daha sık başvuruyor.
Kimler obezite cerrahisinden faydalanabiliyor?
‘Fazla kilolarım var’ diye yakınan her hastaya obezite cerrahisi uygulanmıyor. Obezite cerrahisinin hangi hastalara uygulanabileceğinin Uluslararası Obezite ve Metabolizma Cerrahisi Derneği tarafından saptanan kriterlere göre belirleniyor. Obezite cerrahisine 18–65 yaş arasında olan, Vücut Kitle İndeksi (VKİ) 40 kg/m2’yi aşan veya 35-40 kg/m2 arasında olup, buna hipertansiyon, diyabet, uyku apne sendromu ve artrit gibi hastalıkları eşlik edenler, en az 1 yıl normal kilosuna kavuşmak için uzman denetiminde diyet ve egzersiz yaptığı halde bunu başaramayan kişiler aday olarak kabul ediliyor.
Hasta için en uygun yöntem seçilmeli
Her hasta için en uygun yöntemin seçilmesi gerekiyor. Bu süreç şöyle:
- Tüm hastalar öncelikle; endokrinoloji uzmanı, beslenme uzmanı, psikiyatri uzmanı, fizik tedavi uzmanı ve egzersiz danışmanı tarafından değerlendiriliyor.
- Gerekli görüldüğü durumlarda hastayı kardiyoloji ve göğüs hastalıkları uzmanları da muayene ediyor. Ayrıca, uygun hastaların obezite cerrahisi ekibi tarafından görülmesi de sağlanıyor.
- Her hasta, obezite sorununun altında yatan faktörler, yeme alışkanlıkları, psikolojik problemleri, sağlık durumu gibi çok detaylı bir incelemeden geçiriliyor.
- Bu incelemelerin sonucuna göre yapılan değerlendirmelerin ardından hastaya en uygun cerrahi yöntem seçiliyor. Çünkü obezite cerrahisinde başarıyı belirleyen en önemli faktör, kişiye en uygun yöntemin seçilmesi. Örneğin, Vücut Kitle İndeks değeri 50’nin üzerinde olan buna diyabet veya hipertansiyon eşlik eden orta yaşın üstünde bir hastada kesinlikle seçilecek metot gastrik bypass olmalı. Bunun aksine, 20’li yaşlarda, Vücut Kitlesi İndeks değeri 35-45 arasında olan, yeme ve yaşam tarzını değiştirmeye ve egzersiz yapmaya motive bir hastada sleeve gastrektomi ilk seçenek olabiliyor.
Obezite ameliyatları vücudun kilo yönetimini düzenliyor
Beyin Hastanesi Genel Cerrahi Uzmanı Op. Dr. Şerafettin Özer, pek çok hastalığa yol açan obezite ile mücadelede tedavi yöntemlerini anlattı.
Obezite ile mücadelede diyet, egzersiz ve ilaçla tedavi yöntemlerinin yetersiz olduğu durumlarda uygulanan bariatrik ve metabolik cerrahi, kalıcı kilo kaybı için önerilen yöntemlerin başında geliyor. “Obezite cerrahisi” olarak da bilinen yöntem, yiyecekler ve metabolizma arasındaki karmaşık ilişkiyi değiştirerek vücudun etkin kilo yönetimi yapabilmesi için sıfırlanmasına yardımcı oluyor. Mide küçültme operasyonları sonrasında bir yılda, yüzde 50-70 aralığında fazla kilonun verilebildiğini kaydeden uzmanlar, hastanın ideal kiloya 1,5 yıl sonra ulaşmasının öngörüldüğünü söylüyor.
Obezitenin yüksek tansiyon, şeker hastalığı (Tip 2 Diyabet), kalp hastalıkları, safra kesesi taşı, karaciğer yağlanması, eklem hastalıkları, reflü, gut-ürik asit artışı ve kanser sıklığında artış, adet görme bozuklukları, felç-inme sıklığında artış gibi pek çok sağlık sorununa davetiye çıkardığını belirten Op. Dr. Şerafettin Özer, “Obezite tedavisinde her hastanın durumu ayrı değerlendirilerek diyet, fiziksel egzersiz, ilaç tedavisi ve cerrahi tedavi yöntemlerinden biri veya birkaçının beraber uygulanması gerekir” dedi.
Hastalıklarda önemli iyileşme sağlıyor
Obezite tedavisinde Amerika Sağlık Birliği’nin 2005 yılında yayınladığı fikir birliği belgesine göre cerrahi tedavinin kalıcı kilo kaybı için önerilen tek yöntem olduğunu ifade eden Özer, “Bariatrik ve Metabolik Cerrahi, obezite ile ilişkili hastalıklarda anlamlı iyileşmeler göstermektedir. Tip 2 Diyabette yüzde 45’ten yüzde 68’e kadar düzelme, hipertansiyonda yüzde 42’den yüzde 62’ye kadar düzelme, kemik erimesi ve eklem hastalıklarında yüzde 41’e kadar düzelme, uyku apnesi yüzde 45’ten yüzde 76’ya kadar düzelme sağlamaktadır” dedi.
Obez bir insanın belirgin ve kalıcı bir şekilde kilo vermesi için, vücudun kilo denge sisteminin ya da metabolik sağlık sisteminin yeniden oluşturulması ve böylelikle vücudun fazla yağı depolamayı sonlandırması gerektiğini belirten Op.Dr. Şerafettin Özer, “Bugüne kadar bunu gerçekleştiren en etkili yöntem ise cerrahi müdahale olmuştur. Aynı zamanda hastaların yüzde 80’inde obeziteye bağlı sağlık problemlerinin de çözüldüğü görülmüştür” ifadelerini kullandı.
Bariatrik Cerrahinin büyük miktarda kilo kaybı sağladığını ifade eden Op.Dr. Şerafettin Özer, “Yaşam tarzı değişikliği veya ilaç tedavisi ile karşılaştırıldığında ameliyat sonrası 3 yıllık dönemde yüzde 45’ten fazla kilo kaybı sağlar. 10 yıllık ortalama kilo kaybı verilerine bakıldığında; diğer seçenekler ile ortalama 1 kg kilo kaybı sağlanırken, aynı durum obezite cerrahisi uygulanmış hastalarda 20 kg’dır” diye konuştu.
İdeal kiloya 1,5 yıl içinde ulaşılabilir
Mide küçültme operasyonları sonrasında ilk 6 ayda fazla kilonun yüzde 50’sinin kaybedildiğini, ikinci 6 ay içinde de yüzde 50 olmak üzere bir yılda fazla kilonun yüzde 75’inin verildiğini belirten Özer, hastanın ideal kiloya 1,5 yıl sonra ulaşmasının öngörüldüğünü belirtti. “Bariatrik ve Metabolik Cerrahi, yiyecekler ve metabolizma arasındaki karmaşık ilişkiyi değiştirerek vücudun etkin kilo yönetimi yapabilmesi için sıfırlanmasına yardımcı olur” diyen Op. Dr. Şerafettin Özer, “Bariatrik ve Metabolik Cerrahi ile midenin ve/veya ince bağırsağın anatomisinin değiştirilmesi, hormonal sinyallerle etki ederek, iştahın azalması doygunluk hissinin artması metabolizmanın hızlanması ve sağlıklı yeme alışkanlığının oluşmasıyla sonuçlanır. Bu olumlu değişiklikler sonucunda vücut kilo kaybına hazır hale gelir ve tekrar yüksek bir referans seviyesine çıkmak için yeni bir mücadeleye girmez” diye konuştu.
Obezitenin sonuçları nelerdir?
Obezite fiziksel zararların yanı sıra insan psikolojisine de zarar vermektedir. Uz. Psk. Uğurkan Ulutürk, obezitenin yol açtığı psikolojik sorunlar ve tedavi yolları hakkında bilgi verdi.
Obezite, fizyolojik sağlığı birçok açıdan tehdit ettiği gibi kişinin ruh sağlığını da olumsuz olarak etkilemektedir. Obezite sıklıkla depresyona ve diğer psikiyatrik bozukluklara yol açmaktadır. Günümüzde sosyokültürel ve teknolojik hızlı değişimlerin yaşanması, kültürel çatışmaların artması, moda ve eğilimlerin farklılaşması ile yeme bozukluğu oranı ve obezite artış göstermektedir. Özellikle beden imgesine yönelik sosyokültürel tutumlardaki değişim ülkemizde de yeme bozukluğu sıklığını artırmaktadır.
Obezite artıyor ve benlik değeri azalıyor
Obezite ile psikopatoloji arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalarda normal vücut ağırlığına sahip olanlara göre obez hastalarda daha düşük benlik değeri, özellikle depresyon, kaygı bozuklukları, cinsel işlev bozuklukları, uyku bozuklukları ve kişilik bozuklukları olduğu saptanmıştır. Obezite ile benlik değerinin azalması arasında doğrusal bir ilişki olduğuna dair araştırmalar vardır.
Bağlanma kuramı bireylerin kişilerarası ilişkilerini açıklayan bir kuramdır ve bu kurama göre bağlanma şekli kendine güvenle ilişkilidir. Obezite rahatsızlığı olan bireylerle yapılan araştırmalarda güvensiz bağlanma puanları daha yüksek çıkmıştır. Bu kişiler arasında güvensiz bağlananlar ise güvenli bağlananlara göre daha çok kilo ile uğraşı olan, düşük kendilik değerine sahip, yetersizlik ve işe yaramazlık duygularını yoğun şekilde yaşayan ve diğerleri tarafından reddedilmeye duyarlı kişilerdir.
Güvensiz bağlanmanın sonucu olarak çocuk ya da yetişkin, bireyselleşmesi gerektiğinin farkına varamaz ve kendi kişisel değerini ve sevilebilirliğini sorgular. Kişisel yetersizlikle başa çıkma isteği, yeme davranışıyla ilgili katı bir tutuma dönüşebilir. Bu açıdan “diyet yapmak ve kilo vermek” gücü ve kontrolü yeniden kazanmaya, kişinin kendisini en azından dış görünüş olarak yeniden tanımlamasına olanak sağlama işlevini görebilir.
Obeziteye sebep olan psikolojik sıkıntı çözülmeli
Obezitenin tedavisinde birçok yöntem (cerrahi, diyet vb.) uygulanmaktadır. Son yıllarda ise bu tedavilere ek olarak “psikolojik destek yönelimli obezite tedavisi” ve “psikoterapi tedavisi” gibi yeni tedavi modelleri öne çıkmaya başlamıştır. Yapılan araştırmalar obez bireylerde psikolojik rahatsızlıklar saptandığını açıklamakta ve obezitenin diğer psikopatolojik rahatsızlıklarla birlikte görülme sıklığının olduğunu ortaya koymaktadır. Bu yüzden obezite tedavisinde, obeziteden kaynaklanan psikolojik rahatsızlıkların tedavisi önem kazanmaktadır. Bir diğer açıdan obeziteyi tetikleyen ve kişinin yemek yeme davranışında bulunmasına neden olan psikolojik sıkıntıların tedavi edilmesiyle kişinin kilolarından kalıcı olarak kurtulabileceğini gösteren araştırmalar da mevcuttur.
Diyete ek olarak bireysel terapi ve grup terapisi yapılabilir
Obezite ile psikopatoloji arasındaki ilişkiyi inceleyen araştırmalarda normal vücut ağırlığına sahip olanlara göre obez hastalarda; daha düşük benlik değeri, özellikle depresyon, psikososyal yetersizlik, kaygı bozuklukları (sosyal fobi, obsesif kompulsif bozukluk), cinsel işlev bozuklukları, uyku bozuklukları ve kişilik bozuklukları olduğu saptanmıştır.
Farmakolojik ya da davranış tedaviler olsun hemen tüm tedavi yöntemlerinde kilo kaybından sonra hastanın şiddetli stres altında tekrar eski yeme alışkanlığına döndüğü görülmüştür. Her başarısız diyet yapma davranışının yeme bozukluğunun gelişimine yol açtığını ve kilo alımına neden olduğunu ele alırsak obezitenin tedavisinde diyet programına ek olarak bireysel terapi ve grup terapisi destekli tedavi modelleri ile kişinin “iyi hissederek zayıflaması” ve böylece kalıcı kilo vermesi sağlanabilmektedir.
Bilişsel davranışçı tedavi ile psikolojik rahatsızlıklar tedavi edilebilir
Obezite tedavisi üzerinde etkili olan terapi yaklaşımlarından biri “bilişsel-davranışçı terapi”dir. Bu terapide, hastaların çevresel uyarıları ve açlık duyumlarını hatalı yorumladıkları ve bunun rahatsız edici duygulara ve ardından yeme davranışına yol açtığı düşünülür.
Bilişsel yeniden yapılandırma yöntemleri kullanılarak yemek ve diyetle ilgili işlevsel olmayan düşünceler, negatif duygular, motivasyon bozucu tutumlar ve bunlarla ilişkili mantık hataları tanımlanabilir. Böylece kişiye daha sağlıklı ve akılcı düşünme, daha iyi hissetme ve daha sağlıklı başa çıkma davranışı kazandırılmış olur. Bu yaklaşımın uygulandığı, obezite tedavisinde bireysel psikoterapiler ve grup terapilerinde etkililiğin yüksek olduğu saptanmıştır. Bilişsel davranışçı terapi ile obezitenin yol açtığı psikolojik rahatsızlıkların tedavi edilmesi mümkündür.
Obezite idrar kaçırmayı tetikliyor!
İdrarını tutamama yetişkinlerde sosyal yaşamı zorlaştıran, gerek fiziksel gerekse de psikolojik birçok hastalığa neden olan en önemli sağlık sorunlarından biri. Yetişkinlerde aşırı kilo alımına bağlı olan obezite, halk arasında “alt ıslatma” olarak bilinen idrar kaçırma problemini tetikliyor. Opr. Dr. Yusuf Temiz, yetişkinlerin kâbusu haline gelen idrar kaçırma problemini ve dikkat edilmesi gerekenleri anlatıyor.
Yetişkinlerde idrar kaçırmanın sebepleri, bayanlarda ve erkeklerde olmak üzere iki gruba ayrılmaktadır. Kadınların yaklaşık yüzde 20 ila 30’unda idrar kaçırma hastalığına rastlanmaktadır. Genç kadınların yüzde 20-30’unda, orta yaşlı kadınların yüzde 30-40’ında, yaşlı kadınların ise yüzde 30-50’sinde idrar kaçırma gözlenmektedir. Erkekler de ise idrar kaçırma kadınlara göre yarı yarıya daha azdır. Ortalama erkeklerin yüzde 3-11’inde idrar kaçırma vardır. Erkeklerde yüzde 40-80 sıkışma tipinde, yüzde 10-30 karışık tipte, yüzde 10’dan az baskı tipine idrar kaçırma vardır. Sıkışma tipinde idrar kaçırma daha çok BPH’ya bağlı aşırı aktif mesanede olurken, baskı tipinde idrar kaçırma ise, prostat ile ilgili ameliyatlar sonrası, nörolojik yaralanmalar sonrası daha çok olmaktadır.
Obeziteye dikkat!
Yaş, hamilelik sayısı, doğum yöntemi, obezite, sigara, kronik öksürük, kabızlık, mesane hastalıkları, menapoz ve pelvik cerrahiler idrar kaçırmayı etkileyen genel faktörlerdir. Pek çok kadının ortak sorunu olan idrar kaçırmayı en çok obezite etkiler. Karın içi basıncının artması şişman kadınlarda idrar kaçırma problemine yol açar. Genç ve orta yaşlı bayanlarda baskı tipinde idrar kaçırma, yaşlılarda ise karışık tipte idrar kaçırma daha çok olmaktadır.
Böbrek yetmezliğine yol açabilir
Yetişkinlerde idrar kaçırmanın genelde dört tipi vardır. Sıkışma tipinde idrar kaçırma, baskı tipinde idrar kaçırma, karma tipte idrar kaçırma ve taşma tipinde idrar kaçırma. Bu dört tipin teşhisi ve tedavisi birbirinden çok farklıdır. İdrar kaçıran hastanın kaçırma sebebi eğer mesanenin tam boşalamaması ve dolayısıyla böbrekleri etkileyen bir durumsa önemli sorunlar doğurabilir. Bu durum böbrek yetmezliğine neden olabilir. İdrar kaçırma tedavisinde en önemli nokta kaçırma tipini doğru teşhis etmektir. Ayrıca idrar kaçıran insanlarda suyu az içtiklerinde az kaçıracakları düşüncesi oluştuğundan suyu az tüketmektedirler. Bu da diğer hastalıklara sebebiyet verir.
YORUMLAR