İnsanlık tarihi boyunca tamamen görmezden gelinmiş olmasa da, öncelikli olarak araştırılmamış ve çoğunlukla da yanlış anlaşılmış olan ilginç konulardan biridir kadın orgazmı. 1960’lardaki cinsel devrime kadar hakkında açıkça konuşulmadı ve yok sayıldı. Oysa kadınlar (ne ilginçtir ki!) ilk çağlardan beri orgazm oluyorlar...


Ortaçağda kadın orgazmı

Ortaçağ sosyal yaşamında adı pek geçmese de bilimsel kaynaklarda kadın orgazmı üreme teorisinin önemli bir parçası olarak kabul ediliyordu. 13. yüzyıldan itibaren birçok ortaçağ metninde, gebeliğin oluşması için kadınların orgazm olması gerektiğini savunan pek çok görüşe rastlamak mümkündü. O zamanlarda yaşayan kadınlar için bu iyi haber gibi gözükse de, aslında bu görüş kadınları ciddi sıkıntılara, hatta intihara bile sürükleyebiliyordu. Çünkü kadın orgazmını tıp metinlerine konu eden anlayış, kadınların üreme organlarının erkeklerinkinin tersine çevrilmiş hali olduğu ve kadınların da erkekler gibi boşaldığı fikrine dayanıyordu. Erkeğin sperm üretebilmesi için boşalması gerektiğini fark eden uzmanlar, aynı şekilde kadınların da ‘içeride’ boşaldığını ve gebeliğin sadece bu şekilde meydana gelebildiğini varsaydılar. Bu varsayımın iyi haber olmamasının sebebi, tecavüze uğrayıp hamile kalan kadınların da orgazm olduğunun düşünülmesiydi. Böylece bunun bir tecavüz değil, karşılıklı rıza ve zevk ile gerçekleşen bir eylem olduğu düşünülüyordu ki bu anlayış kimbilir kaç kadının hayatına mal olmuştu...



1800’ler ve histeri çılgınlığı

Kadın orgazmı, 1800’lü yıllarda histeri ile ilişkilendiriliyordu. Basitçe, duygusal ve sinirsel dengesizlik olarak tanımlanabilen histeri, ilk olarak meşhur Yunan tıp uzmanı Hipokrat tarafından tanımlanmış ve talihsiz bir şekilde, yalnızca kadınlarda rahimle ilgili bozuklukların neden olduğu bir bozukluk olarak görülmüştür. Hatta histeri kelimesinin kendisi bile rahim anlamına gelen hysterika kelimesinden türetildi. Modern tıbbın atası kabul edilen Hipokrat’ın bu görüşü, yüzyıllar boyunca histerinin kadınlara özgü bir nevrotik bozukluk olduğunun düşünülmesine neden oldu. Bu bilgilerin eşliğinde 19. yüzyılda anskiyete, uykusuzluk, kas spazmları, karın ağrıları ve ‘çevresindekileri sıkıntıya sokma eğilimi’ gibi sorunlarla doktora başvuran kadınların tedavisi için cinsel rahatlama yöntemleri kullanılmaya başlandı. Başlangıçta tümü erkek olan doktorlar, kadınların cinsel organlarını elle uyararak orgazm olmalarını sağlıyor ve bunu tedavinin bir parçası olarak görüyorlardı. Yaygın inanış, ‘normal’ kadınların cinsel arzularının olmaması gerektiği yönündeydi. Kadınların ‘nöbet geçirene kadar cinsel olarak uyarılması’ yöntemi ile vajinadaki zararlı sıvıların boşaltıldığına ve bu sayede iyileşebildiklerine inanılıyordu. 1900’lü yıllara gelindiğinde vibratör, yine bir histeri tedavi aracı olarak çoktan icat edilmiş ve doktorların kadınları ‘nöbet geçirene kadar uyarması’ için kullanıllmıştı. Ancak 1960’lı yıllara gelindiğinde, elektriğin evlerde yaygın olarak da rahatlıkla kullanılabiliyor olmasıyla vibratörler ‘rahatlatıcı masaj aletleri’ olarak halkın kullanımına da sunulmaya başlanmıştı.


1960’lar: Ama seks iyidir

1940’ların sonunda Amerikalı biyolog Alfred Kinsey’in hazırladığı ve ‘Kinsey Raporu’ olarak ünlenen çalışmalar, dünyada cinselliğe bakış açısını değiştiren bilimsel araştırmalardan oldu. Seksolojide devrim noktalarından biri kabul edlen Kinsey Raporu ile Alfred Kinsey, 60’lardaki cinsel devrimin temelini atan kişi olarak tarihe adını yazdırdı. 20 binden fazla Amerikalı ile görüşmeler yaparak önemli veriler elde eden Kinsey, hayvanların cinsel yaşamı kadar araştırılmamış olan insan cinsel yaşamı ile ilgili en temel bilgileri, tabulardan arındırılmış bir şekilde insanlığın hizmetine sunan ilk bilim insanı oldu. 1960’lı yıllarda savaş karşıtı hareketin simgelerinden John Lennon ve Yoko Ono, yatakta verdikleri pozlarla ‘Savaşma Seviş’ sloganını dillere doluyor, bir yandan da gün geçtikçe hareketlenen cinsel devrimi besliyorlardı. Aynı zamanlarda feminist düşüncenin de ilerlemesi, kadınların ‘da’ seksten zevk almasının normal olduğunun ifade edilmesi, kadın orgazmı için de bir devrim oldu. 70’lere gelindiğinde bir kadının cinsellikten keyif aldığını ifade etmesi artık neredeyse normal kabul ediliyordu.




Hor görülen hazine: Klitoris

İlk çağlarda insan anatomisi üzerinde çalışan kişiler kadın üreme organlarının da tıpkı erkeklerinki gibi olduğunu, sadece erkeklerinkine nazaran daha içeriye gömülü halde olduğunu tahmin ediyorlardı. Ortaçağdaki cadı avları sırasında ‘şeytan memesi’ olarak adlandırılan uzuv, cadılık işareti olarak görülerek kadınların öldürülmesine ve işkencelere bahane ediliyordu. 1545’te yayınlanan bir anatomi kitabında klitoristen “yüz kızartıcı uzuv” olarak bahsedilirken, 1559’da Renaldus Colombus, ‘oralarda bir yerde’ kadın hazzının merkezinin yer aldığını ve tıpkı penis gibi dokunulunca sertleştiğini ifade etmişti. 1671’de İngiliz ebe Jane Sharp, ‘kadın penisi’ olarak adlandırdığı klitorisi cinsel birleşmeden zevk almayı sağlayan uzuv olarak tanımlamıştı. Aynı yıllarda Hollandalı anatomist Regnier De Graaf da “bazı anatomistlerin bu uzuvdan hiç yokmuşçasına bahsetmemesi karşısında şaşkınız” demişti. 1844’te Alman anatomist George Ludwig Kobelt, klitorisin anatomisini çizen ilk kişi oldu. 1900’lerin başında ise Sigmund Freud, klitoral orgazmın olgunlaşmamış kadınlara özgü olduğunu ve sağlıklı kadınların vajinal orgazm olması gerektiğini söyleyerek kafaları karıştırdı, 1948’de ise Grey’s Anatomy adlı kapsamlı anatomi atlasında yer alan klitoris çizimleri yeni baskıdan sebebi anlaşılamadan kaldırıldı.


Cinsel devrimin öncüsü Alfred Kinsey, cinsel birleşmenin kadın hazzı için en iyi şey olmadığını, klitorisin kadın hazzının merkezi olduğunu söyleyerek dikkatleri üzerine çekti. 1966’da seksolojinin önemli isimlerinden William Masters ve Virginia Johnson, klitoral orgazmın da vajinal orgazm ile eşit olduğunu laboratuvar çalışmaları ile kanıtlayarak Freud’un açtığı tartışmaları sonlandırdı. Nihayet 1998 yılına gelindiğinde, Avusturalyalı ürolog Helen O’Connell, klitorisin kapsamlı bir anatomisini yayınlayarak penisten iki-üç kat daha fazla sinir ucu içerdiğini kanıtladı. İnsanlık tarihinde gerçekleştirilen keşiflere bakıldığında, kadın orgazmının anahtarı olan klitorisin tam olarak anlaşılmasının 1998 yılını bulması ise trajikomik bir gecikme olarak tarihe geçti.


2000’li yıllar, gündelik orgazm

İçinde bulunduğumuz binyıla gelindiğinde artık nihayet seks, cinsiyetten bağımsız olarak normal, sağlıklı bir aktivite olarak kabul edilmeye başlandı. Hatta yapılan araştırmalar düzenli olarak orgazm olan kadınların daha sağlıklı olduğunu, adet döngülerinin düzene girdiğini, sinir sistemi fonksiyonlarının iyileştiğini ve bağışıklık sistemlerinin güçlendiğini kanıtlayarak orgazmın sağlığa faydalarını da doğrulamış oldu. Hala vajinal orgazm ve klitoral orgazm üzerine yapılan tartışmalar bazı çevrelerde devam ediyor olsa da, en azından kadın orgazmının normal, sağlıklı bir işlev olduğu nihayet kabul görüyor. Ancak bilim dünyasındaki tüm bu acayip gelişmelere rağmen biliyoruz ki, kadınlar insanlık tarihinin başından beri orgazm olmayı sürdürüyor.




YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.