Ailemizden bir genç kızın nişan yüzüklerini takma görevi bana verilmişti. Erkek tarafı ile ilk kez karşılaşıyorduk. Tertemiz insanlar oldukları, çok iyi duygular taşıdıkları her hallerinden belli oluyordu. Gençler birbirlerini uzun süreden beri tanıdıkları için rahatlardı, üstelik arkadaşlıklarını resmileştirmenin sevincini yaşıyorlardı. Aileler ise yeni tanışmış olmanın tereddütü içindeydiler. Yüzükleri takarken yaptığım konuşmada gençlerin artık daha güçlü olduklarını bir anneleri varken iki anneleri olduğunu, kardeşlerinin, dayılarının, amcalarının çoğaldığını, daha zenginleştiklerini söyledim. Önemli olan her iki ailenin aralarındaki dostluk, arkadaşlık ve anlayışı geliştirerek bütünleşmeleri, bu bütünlüğü iki gence hissettirmeleri ve kendilerinin de bu zenginliği yaşamalarıydı.


Evlenen iki insanın yaşamında, mutluluklarının devamında ailelerin önemli payı vardır. Kimi anneler, babalar çocuklarını evlendirince bir kayıp ve yokluk hissi yaşamaya başlarlar. Bir kısım gençler ise ailelerine bu hissi yaşatmamak için yapışık kardeş gibi yaşama yolunu seçerler.


Bir arkadaşımın boşanan oğlu anlatıyordu: “Sorun balayı seyahatinde başladı. Antalya’ya ulaşır ulaşmaz eşimin ilk işi annesini aramak oldu. On gün süren balayı boyunca eşim günde en az iki kez annesini arıyordu. Annesi ise defalarca onu… Öyle basit nedenlerle birbirlerini arıyorlardı ki müthiş sıkılmaya ve bu iki sıkı fıkı arkadaşın arasında kendimi yabancı hissetmeye başladım. Balayından döndüğümüzde yine ilk iş olarak annesini aradı. Annesi sofra hazırlamıştı, yemeği özenle hazırladığımız evimizde değil, annesinde yemek zorunda kaldık. Evimize döndüğümüzde bir başka sürprizle karşılaştık. Zevkimize en uygununu henüz bulamadığımız için seçimini dönüşe bıraktığımız perdeler, kayınvalidemin zevkine göre seçilmiş, yaptırılmış ve yerlerine astırılmıştı. Duvarlarda yine onun seçtiği ve kendince evimize yakıştırdığı tablolar vardı. Bana göre tuhaf olan şey, eşimin bunlardan hiç rahatsız olmamasıydı. Eşimle annesi adeta ikili bir dünya kurmuşlardı. Eşim çalıştığı için evimizin hemen hemen yönetimi kayınvalidemdeydi. Kayınvalidem kendi evi nasılsa bizim evi de öyle düzenliyordu. Bu nedenle bir türlü eve kendi evim gibi bakamadım.”


Evlilik eşler arasında olur, aileler arasında olmaz. Aileler gölge gibi hiç varlıklarını hissettirmeden desteklerini verirler. Gençleri yaşamlarında özgür bırakırlar. Aileler, özellikle kayınvalideler, evlilikte yenilmesi güç rakipler ve eşler arasındaki dengeyi bozan güçler haline gelmemelidirler. Gençler evlendikleri zaman yukarıda söylediğim gibi aileleri ikiye katlanır. Bu yaşamlarına iki misli zorlama değil, iki misli kolaylaşma olarak yansımalıdır. Anneler ve babalar evlenen çocuklarının artık yetişkin birer aile reisi veya ev kadını olduklarının bilincine varmalı, onları yönetmekten vazgeçip dost olmanın yolunu bulmalıdırlar. Bilmelidirler ki artık onlar bir ailedir. Eskisi gibi evlerindeki çocukları değillerdir. Onlara, yaşamlarını bir aile bütünlüğü içinde geliştirebilmeleri ve büyütebilmeleri için bağımsızlık tanımalıdırlar. Ortada genç çocukları değil, üç ayrı aile vardır. Gençler de bilmelidirler ki, anne ve babaları onları özlerler, ilgi, sevgi ve saygı beklerler.


Evliliğin güzelliği anneler, babalar, çocuklar, torunlar içtenlikle birbirlerine bağlandıkları, özlem içinde oldukları, açıklıkla duygu ve düşüncelerini paylaştıkları zaman yaşanır.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.