Covid-19 sebebiyle karantina döneminde çocuklar evde çok vakit geçirdi. Hep aynı ortamda, aynı tip hareketlerle kalmaktan nasıl etkilendiler?


Tabi ki olumlu etkileri olduğunu söyleyemeyeceğim. Çocukların rutinleri değişti. Sinir sisteminin regülasyonu, homeostaz denen olayla başlıyor. Yani çocuğun uyku saati, yemesi, bütün bunlar bambaşka hallere geldi. Çocuklar dışarı çıkıyordu, okula gidiyordu, arkadaşlarıyla oynuyordu. Bu süreçte anne baba evden çalışmaya başladı, çocukların bakım verenleri değişti.


Bunların hepsi adaptasyon süreci ve sinir sistemimizle uyumlandığımız şeyler. Bu bir süreç ama yetişkinler için bile tolore edilmesi, uyumlanması gereken şeyler oldu. Bunlar hem genetiğimizle hem de sinir sistemimizin uyum mekanizması dediğimiz şeyle yönlendiği için hepimiz farklı algıladık, farklı yaşadık. Çocuklarımız da aynı şekilde yaşadılar. Korona'nın karantina ve izolasyon döneminin çocuklarımızın anlam veremediği, mücadele edemediği duygusal boyutu da vardı. Bir korku vardı ve bu onların sistemlerini etkiledi. Her zamanki alışkanlıklardan alıkonma, men edilme durumunu yaşadılar.



Çocukların sinir sistemi nasıl etkilendi?

Bu süreç beyinlerimizde etki gösteriyor. Frontal korteksimiz ileri düzeyde beceriler ve “dur-bekle”leri yapabilmek için gelişmiş halde. Ancak çocukların frontal korteksi henüz gelişimini tamamlamadığı için tüm olan biteni anlamlandırmak onlar için daha zordu. Davranış değişiklikleri ve duyusal-duygusal farklılıkları tabi ki oldu. Özellikle de duyusal sistemlerini regüle etmekte zorlanan çocuklar bu kısımda biraz daha fazla sıkıntı yaşadılar. Hatta yoğun ihtiyacı olan çocukların özel izinle parka gitmesi gibi durumlar yaşadık çünkü alan yeterli değildi. Hepimiz için adapte olma, sinir sisteminin esnekliğini görebilme ve buna doğru manevra alma dönemi gibi bir hal oldu. Çocuklar doğal olarak zorlandılar.


Hareketli yapıdaki çocuklar için Korona’ya bağlı izolasyon dönemi oldukça zorlayıcı oldu, değil mi?

Hareket ihtiyacı dışında, Covid-19 dolayısıyla yaşanan karantina ve izolasyon döneminde yemek seçiciliklerinde artış, tırnak yeme, mastürbasyon, aşırı tembellik, sinirlilik, vurma gibi davranışlar görebiliyoruz. Son dönemde çocuklarda yemek bozuklukları görüldü. Bu da bir oral ihtiyaç. “Bu davranışların altında yatan sebep ne? Sadece duyusal mı yoksa duyusal da bir temeli var mı?” diye bakmak lazım.


Bazı çocuklar neden daha hareketli? Bazıları ise neden çekingen veya bazılarının kullanmaktan çekinmediği tabirle “huysuz”? Hareketlik aslında nedir? Duyusal bir ihtiyaç mıdır?

Hareket, aslında çocuk için bir ihtiyaç. Peki nasıl? Çocuğunuz çok hareketliyse, hemen “Hiperaktif” demeden önce şöyle bakmak gerekir; O çocuk demek ki bedeninden daha fazla sinyal almak istiyor ki böylece sakinleşebilsin ve o sakinlikle günlük yaşam aktiviteleri için gerekli olan sinir sakinliğini yani sinir regülasyonunu sağlayabilsin. Yani bizim “optimal bant” dediğimiz banda gelebilsin. Bu davranışlar, onun isteyerek yaptığı şeyler değil.


Çocuk, tamamen bedeninden gelen sinyallere göre manevra alıyor. "Hareketli" ve “yaramaz” veya “hiperaktif” tabir edilen çocuklara böyle baktığımızda rahatça yardımcı olabiliyoruz. Hareket, o çocuk için bir ihtiyaç oluyor. Yani son dönemlerde sıkça yapıldığı gibi hemen “dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğu” diye etiketlemek doğru değil. Bu noktada biraz durmak gerektiğini düşünüyorum çünkü hareketliliğin temelinde yatanlar, çocuğun duyusal ihtiyaçları olabiliyor. Buna da bakmak gerek.


“Çocuğum çok hareketli” veya “Çocuğum huysuzluk yapıyor” diyenler nereden başlamalı?

Çocuğun gelişimi piramit olarak açıklanıyor. 0-2 yaş duyu-motor dönem. Duyusal şeylerle çocuk, bedenini tanıyor. Ona göre bir sinir sistemi gelişiyor. Bunda bir aksaklık olduğunda üst basamaklar daha zor gelişiyor. En üstte akademik öğrenme var. O nedenle alttaki basamağın gelişimi; doğru okunması, doğru desteklenmesi ve o ihtiyacın giderilmesi çok kıymetli. Bir çocuk çok hareketliyse altında yatan nedenlere bakmalıyız. Oraya baktıktan sonra manevra almak ve çocuğa o gerekli ortamı sağlamak gerekiyor. Bu noktada davranışa bakış açımızı vurgulamak istiyorum. Davranış, aslında buzdağının görünen kısmı. Biz, davranışı görüyoruz ve davranış üzerinden ilerlediğimiz zaman piramidin en alt basamağını, en temel basamağını kaçırmış oluyoruz. Davranışla uğraşıyoruz. Belki de çocuğun, karşılanmamış bir ihtiyacı var. Duyusal sistemini rahatlatmak için bu davranışı gösteriyor olabilir.


Duyusal ihtiyaçların davranışsal sonuçları mı oluyor? Örneğin yatakta zıplayan bir çocuğa “yapma” demek yanlış mı?

Çocuğa “Zıplama!” demek, o çocuk için “Yemek yeme!” demek gibi bir şey. Hayati önemi var. O şekilde rahatlıyor. Zıplayacak, belki salıncakta çok sallanacak, çıkıp bir yerlerden atlayacak, böylece ihtiyacını giderecek ki sistemi sakinleşebilsin. O nedenle çocuğun penceresinden bakmak, çocuğu anlamak çok kıymetli. Sadece hareketli çocuklar yönünden de bakmamak lazım. Bazı çocuklar da hareketten rahatsız oluyorlar. Örneğin, hareket ettirilmekten rahatsız olan bir çocuk başka çocuklarla bir araya geldiğinde, örneğin okulda teneffüse çıktığında ya da parka gittiğinde diğer çocukların ona çarpması tehdit gibi geliyor. Salıncakta sallanmaya korkabiliyor. Kendi yapamadığı ve zorlanmadığı için arkadaşlarına agresif davranan, onları iten bir çocuk tablosu görebiliyoruz. Ancak sadece buraya yoğunlaştığımız zaman olayı çözemiyoruz, orada kalıyoruz. Temele bakmamız durumunda ise çocuğun ihtiyacının duyusal sistemden kaynaklandığını bulabiliriz. Duyusal sistemden kaynaklanıyor ise, buraları çalıştıktan sonra çocuklar çok kolay uyumlanıyor.


Anne babalığa hazırlık eğitimlerinin içeriğinde “Çocuğunuzun duyusal sistemlerini tanıyın” başlığının olmasını öneriyorsunuz.

Çocuğu sadece gördüğümüz kısmıyla değerlendirmek yerine duyusal sistemleri bilerek detaylı değerlendirme yapmak çok önemli. En temelden başlamanın hatta anne-babalığa hazırlık kurslarında “Çocuğunuzun duyusal sistemlerini tanıyın” başlığının açılmasını gerekli görüyorum. Bu çok önemli. Çocuğun duyusal sistemi anne karnında gelişmeye başlıyor. Doğumdan sonra çocuğun dış dünyaya uyumlanmasını beklerken ne yapacağımızı bilemiyoruz. Halbuki ilk sinyalleri okuma yeri, çocuğun regülasyonunun geliştiği ilk basamaklardır. Çoğu zaman buzdağının görülen kısımlarıyla uğraşılıyor ama sinyalleri okuyup yerinde ve zamanında müdahalede bulunduğumuzda çok güzel sonuçlar alıyoruz.


Yemek seçen çocuklar için duyu bütünleme terapisi… Duyu bütünleme nedir? Duyu bütünleme terapisi nedir? Regüle olma ihtiyacını nasıl karşılar?


Çocuklarda problem halinde görülen birçok davranışa yönelik çözüm sunan duyu bütünleme yaklaşımı, bedenimizden ve çevreden gelen duyusal bilgileri organize etmemizi ve bedenimizi çevreyle uygun şekilde kullanmayı mümkün hale getiren nörolojik işlem olarak tanımlanıyor. Duyu Bütünleme Terapisti ve Fizyoterapist Ebru Güçlü, “hareketli, huysuz” gibi farklı şekillerde nitelendirilen çocukları daha iyi anlamamıza yarayan duyu sistemi ve duyu bütünleme terapisi hakkında bilgiler vermeye devam ediyor.


Çocuğun ihtiyaçlarını nasıl karşılayabiliriz? Anlaşılan o ki duyu bütünleme konusu bu noktada devreye giriyor. Duyular ve duyu bütünleme nedir? Regüle olma ihtiyacına nasıl hizmet eder?

Öncelikle duyulardan bahsedelim ve duyusal sistemimizi tanıyalım. Bize hep 5 duyu tanıtılıyor ama bunların dışında bedenimizden gelen duyular artık konuşulmaya başlandı. Bununla ilgili teori, ilk olarak duyu bütünleme teorisini geliştiren ergoterapist/uğraşı terapisti ve klinik psikolog Dr. Anna Jean Ayres tarafından ortaya atıldı. Kendi bedenimizden gelen duyularımız 3 tanedir;

Vestibüler duyumuz; hareket-denge duyumuzdur.

Propriyoseptif duyumuz, beden algısı duyumuzdur.

İnteroseptif duyumuz ise iç organlardan gelen açlık, tokluk, susama gibi duyularımızdır.


Hareket-denge duyusu çok önemli çünkü önce kendi bedenimizi algılıyoruz ve kendi bedenimizden gelen sinyalleri algıladıktan sonra sonra dış dünyaya adaptasyonumuz başlıyor. Hareket-denge duyusunun alıcıları iç kulaktadır. Başın hareketlerine göre uyaran alır. Bunları duyusal sistemde 3 tane alanda işliyoruz. Çocuk, optimal banda gelebilmek için uyaran arayabiliyor ya da uyarandan kaçabiliyor ya da uyarana yanıt veremiyor. Bu duyuları bu bağlamda değerlendiriyoruz. Hareket, uyaran arayışıdır.


Konuya hareket-denge duyusundan bakarsak, hareketsiz çocuğun da uyaranı alabilmesi için çok fazla hareket gerekiyor. Çocuğun eşiği çok yüksek oluyor. Hareketli çocuk için gerekenden daha fazla uyaran vermek gerekiyor ki harekete geçsin, optimal banda gelebilsin, bunun gerektirdiği becerileri geliştirebilsin. Hep aynı pozisyonda kaldığı, yeni deneyimler edinmediği için beyindeki bağlantılar da gelişmiyor. Uyaran arayışındaki çocuk yani hareketli çocuk, kendini o optimal bantta tutmak için sürekli hareket istiyor. Yani takla atıyor, başını döndürüyor, yuvarlanıyor, sallanıyor, başın hep farklı hareketleriyle uyaranı alıp regüle olmaya çalışıyor.



Bir de uyarandan kaçan çocuk var ki; bize normal gelen, eşiğimizin arasında kabul ettiğimiz uyaranlar o çocuk için fazla geliyor. Yapamıyor, rahatsız oluyor, düşecekmiş gibi hissediyor, midesi bulanıyor, fizyolojik semptomlar gösteriyor. Örneğin salıncağa binmek istemiyor, kaydıraktan kaymıyor, kucağa alınmak ve zıplatılmaktan hoşlanmıyor, merdiven inip çıkmakta zorlanıyor, bu tarz belirtiler gösteriyor. Bir duyu üzerinden gitmek yerine, bunlar tüm sistemden ipucu alacağımız noktalar.


Propriyoseptif sisteme geçtiğimizde ise bu, beden algısı duyumuz. O da derin duyu. Yani itmeyle çekmeyle, kas ve eklemlerimizden gelen “Bedenim nerede, kolum nerede, gözümü kapattığım zaman elimin pozisyonunu biliyorum.”, “Görmüyorum ama ayağımın pozisyonunu biliyorum.” dememizi sağlayan duyu. Topu yakın bir yere hangi hızda atacağımızı, uzak bir yere hangi hızda atacağımızı bu duyu sayesinde biliyoruz. Bu duyu olmasa, gelen arabaya göre hızımızı ayarlayamayız ve karşıdan karşıya geçemeyiz. Bu, o kadar önemli bir duyu. Günlük yaşama geldiğimizde çocuk örneğin hızla gelen bir topu gördüğünde ne yapacağını bilemiyor, sinir sistemi kaç-savaş modunda "don"a geçiyor ve sempatik sinir sistemi devreye giriyor. Duyu sistemi nörolojik bir süreç, sinir sistemiyle bağlantılı.


Çocuğun duyu bütünleme terapisine ihtiyacı olduğunu düşündürecek neler olabilir? Eksiklikleri evde telafi edebilir miyiz? Ne zaman terapiye başvurmalı?

Biraz önce konuştuklarımıza bir parantez açmak gerekiyor. Gördüğümüz kısım daha çok hareketle ilgili oluyor ama diğer alanları da kaçırmamak lazım. En çok hareketi görüyoruz ama görsel, işitsel, dokunsal alanların hepsi bir bütün. Özellikle de son dönemde, evde yoğun kalınan dönemde en çok dikkatimizi çeken şey çocuğun hareketsiz kalması oldu. Halbuki beyin tek bir alandan gelişmiyor. Hepsi çocukta yeni sinapslar oluşturuyor. İşte bu yüzden erken çocukluk döneminde, zenginleştirilmiş ortamı çok kıymetli buluyoruz. Küçüklük döneminde doğru zamanda doğru uyaranlarla karşılaştırılması önemli. Görsel uyaranlara hassasiyeti varsa da çocuk yemek yemeyebiliyor.


Dokunsal, işitsel, görsel, dokunsal yönden hassas çocuklarda yemek seçiciliği görülebiliyor. Örneğin, çocuk yemeğe dokunmaktan rahatsız oluyor. Dokunamadığı için yiyemiyor ya da sürekli bir şeylere dokunmak istiyor. Buralar, çocukta duyusal sistemin nasıl işlediğine dair ipucu alacağımız noktalar. Duyusal sistem böyle işliyor. Ve bu kısmına modülasyon bozukluğu diyoruz.


“Çocuğum iştahsız, yemek seçiyor, yemiyor” deniyorsa bunun bambaşka sebebi olabilir, değil mi?

Beyaz gıda görünce öğüren danışanım vardı. Altına bakınca sorun olduğunu tespit ettik. İşareti doğru okumak çok önemli. Duyuları bir bütün olarak ele almak önemli. Mesela vestibüler sistem olmadan propriyoseptif sistemi tek başına ele almak doğru değil. Ayrıca birçok çalışma var, vestibüler sistemin dikkat ve öğrenmeyi desteklediği bulunuyor. Sallanmak, yuvarlanmak akademik gelişim için de faydalı etkinlikler olabiliyor. Korona ve izolasyon döneminde çocuklar hep masa başında, tek düzlemde hareket ettiler, 'kes-yapıştır' etkinlikleri gibi masa başı, tek tip hareketler yaptı. Ama bizim sistemimiz, bedenimiz öyle değil. Biz yetişkinlerin bile kendimizi regüle edebilmemiz için bedenimizden gelen duyulara ihtiyacımız var. Kimimiz tırmanıyoruz, kimimiz yoga yapıyoruz. Bir şekilde regüle oluyoruz.



Büyük küçük hepimiz, değişimleri yaşarken sinir sistemi üzerinden yaşıyoruz. Farklı ortamlardan etkilenebiliyoruz, koşullar değişiyor.

Evet. Sinir sisteminin esnekliğine de bakıyoruz. Duyusal sistemlerde duygusal esnekliğe de bakarız. Örneğin çocuğun oyun değiştirememesi… Bununla beraber çocuğun duygusal esnekliği de çalışması gerekiyor. Çocuğun bazen uzun süre boyunca tek düzlemde hareket ettiğinden bahsettik. Çocuğun vücudunu regüle edebilmesi için, ihtiyaçlarını sağlayabilmesi için dönmesi gerekiyor, eğer hareket hassasiyeti yoksa tabi. Hareket hassasiyeti olan bir çocuğu döndürürseniz rahatsız olur. Orada terapi devreye giriyor.


Beden çok bilge. Çocuğun ihtiyaçları beden üzerinden açığa çıkıyor. Anneye bir şey anlatıyoruz ve “Onu yapmayı zaten seviyor” diyor. Çünkü çocuğun ihtiyacı o... Sistemi onu istiyor. Onu takip edip oraları beslemek, çocuğun ihtiyacıyla hareket etmek ama hareketi koymak da gerek. Belki dönmekten hoşlanmıyordur ama örneğin biraz eğimli bir düzeyde, yastıkların üzerinden geçerek dönebilir. Ona yine bu hareketi sağlayacak hafif aktiviteler olması lazım. İtmeli-çekmeli, 'fış fış kayıkçı' gibi bedeni kullanacağı oyunları koymamız lazım ki bu uyaranları alsın. Bunlar her zaman uygulanabilir. Kış döneminde de yaz döneminde de gerekli. Çocukların kış döneminde bu aktivitelere ihtiyacı var. Aileler evdeki malzemeleri buna yönelik kullanabilirler ve çeşitli düzenlemeler yapabilirler.


Ne zaman duyu bütünleme terapisi almak gerekir? Çocuğun duyu bütünleme terapisi alması gerektiğini düşündürecek şeyler neler olabilir?

Öncelikle şunu söylemek istiyorum ki dikkat eksikliği ve hiperaktivite bozukluğunda veya “hareketli çocuk” ibaresinde olduğu gibi, “Duyu bütünleme bozukluğu” yaftasının da olmaması lazım. Öncelikle çocuğun bir duyu profili çıkarılmalı. Çünkü çocuk bir uyaranla ilk defa karşılaştığında, bunu ilk defa deneyimlemediği için tabi ki tedirgin olabilir. Uyaranı tekrar denediğinde rahatlıyorsa, herhangi bir tepki göstermiyorsa bunda bir sorun yok. Veya tüm bu duyusal alanlardaki ufak tefek değişiklikler çocuğun öğrenmesini, duyusal, duygusal, motor, zihinsel gelişimini etkilemiyorsa yine bir sıkıntı yok. Ama buralarda gecikmelere neden oluyorsa bir uzmandan danışmanlık almak çok önemli ve kıymetli ki çocuğun profili çıkarılsın.


Duyu bütünleme terapisine ihtiyacı tespit edilen çocuk için evde bir şeyler yapamaz mıyız?

“Evde zenginleştirilmiş ortam sunalım” derken çocuğun sinir sistemine uyaranlar verip sinir sistemini alarm durumuna geçirebiliyoruz. Çocuğun sinir sistemi, istemediğimiz “kaç” moduna geçiyor. Oysa biz terapide sisteme “Güvendesin” mesajı verip sakinleştirmek istiyoruz. “Bu uyaranla güvendesin” mesajını veriyoruz ve böylece beyin yeni deneyimlesin, tekrar deneyimlesin ve böylece öğrenerek rahatlasın. Çünkü o uyaranla farklı ortamlarda tekrar karşılaşacak.

Bunlar üst üste birleşiyor ve bildiğimiz gibi beyin “plastik” yani yeniden yapılandırılabilir yapıda. Nöroplastisite, bizim terapimizin esasını teşkil ediyor. Tabi ki duyusal oyunlar çocuğun merakını destekliyor ama duyusal oyunların içinde doğru gözlem yaptığımızda sinyalleri alabiliyoruz ve bir uzmandan en azından danışmanlık almak çok önemli oluyor.


Sorun gibi görünen şeyler basit düzenlemelerle hallolabiliyor ancak belki anne-babanın kendi sinir sisteminin regülasyon ihtiyacı da olabilir mi?


Evet, mümkün.


Röportaj: Senem Tahmaz



YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.