İkili ilişki veya sosyal yaşam fark etmeksizin “İlişkilerde neden başarısızım?” diye soranlar için Prof. Duysal Aşkun Çelik ile yaptığımız geniş kapsamlı sohbetimize kaldığımız yerden devam ediyoruz. Bu sefer ilişki sorunlarını düzeltmeyi ve sağlıklı ilişkiler yürütmeyi konuşuyoruz. Bazılarımız ilişkilerde karşı tarafı suçlama eğiliminde oluyor ve kendi payını fark etmiyor. Bazılarımız ise yol almak istiyor ama her ilişkide aynı sorunları yaşıyor. Bireysel ihtiyaçlar ve ilişkinin ihtiyaçları mı çakışıyor?


Prof. Duysal Aşkun Çelik şöyle anlatıyor: “İlişkilerde başarı aslında şudur; Karşı tarafı birey olarak kabul etmek bir başarıdır. Karşı tarafın seçimlerine saygılı olmak bir başarıdır. Karşı tarafa bağımlı olmayıp hayatımızdaki birtakım istekleri onun üzerinden hep onun üzerinden gerçekleştirmeye çalışmayıp kendi içimizde bir bütünlükle bu ilişkide yaşamak yani karşı tarafı kullanmamak bir başarıdır.”


İlişkide karşı tarafı kullanmamanın ne anlama geldiğini sorduğumuzda ise şöyle devam ediyor: “Kullanmamak; destek ihtiyacı, sevgi ihtiyacı, iyi görünme ihtiyacı, maddi ihtiyaçlar dahil karşı tarafa bağımlı olmamak, bağımlı olmadığımız ilişkilerde karşılıklı bir bütünlük yaratmak ve oradan bir sinerji oluşturmaktır. Esas başarı bence budur.”


Ancak iki bağımsız birey sağlıklı bir ilişki kurabilir

Prof. Çelik’e göre ancak maddi, manevi, psikolojik yönden bağımsız bireyler sağlıklı ilişkiler kurabilir. Örneğin “Yalnızlık hissediyorum, hep benim yanımda ol. Yanımda olmazsan ben kendimi çok kötü hissediyorum.” demek bir bağımlılık türü. Kişi, sözleri ve davranışlarıyla doğrudan veya dolaylı olarak bu bağımlılığı gösteriyor. Yani bu ilişkiyi aynı zamanda kendi yalnızlık hislerini gidermek için kullanıyor. Çelik “Kitabımda iki şeyden bahsediyorum; ihtiyaç ve deneyim” diyerek açıklıyor: “İlişki bizim bir ihtiyacımızı gideriyor. Ama bizim ihtiyaçlardan arınmamız ve kendi içimizdeki bütünlüğe kavuşmamız önemli. İşte o zaman, deneyimlemek için ilişkiye giriyoruz”


HTHayat: İkili ilişkilerden başladık, genel açıdan bakmaya devam ediyoruz. Hem ikili ilişkilerde hem de sosyal ilişkilerde “Neden başıma hep aynı şeyler geliyor?” veya “İnsanlarla neden anlaşamıyorum?” diye soranlar mağduriyet hislerine kapılabiliyor. Bir de “Ben ne yapıyorum da bunlar oluyor?” diye mi sormalı?

Hem ona hem “ben ne yapıyorum” sorusuna hem de gelen bilgiye açık olmak gerek. Ben “Fil ve beş kör adam” hikayesini örnek veririm. Her biri filin değişik tarafından tutuyor; biri hortumundan, biri kuyruğundan, biri ayağından, biri kulağından ve diyorlar ki bu bir fil. Hâlbuki bu bir fil değil. Her biri bir arada göremediği için o tuttukları yerin fil olduğunu zannediyorlar. Aynı şekilde insan ilişkisinde de aynı durum var.


Kendimizle ilgili kör noktaları ancak başkalarının yardımıyla çözebiliriz. Bu da sormakla olur. Diyelim ki arkadaşınız sizinle bir süre görüşmedi. Biz hemen varsayımlara başlıyoruz “Beni ihmal etti, bak niye görüşmüyor” gibi… Hâlbuki sorabiliriz. “Bak bunu konuştuk, sonra senden ses çıkmadı. Bir şey mi oldu acaba? Ben istemeden bir şey söylemiş olabilirim.” Bu tarz bir alçak gönüllüğü gösterebilmek ilişkilerde çok önemli. Çünkü hatasız hiçbir insan olmaz. Bizim Türkiye’de de bildiğimiz bir laf var “Hatasız kul olmaz” diye. Hata hiç önemli değil, herkes hata yapabilir. Ama biz ilişkilerimizi sağlıklı hale getirebilmek istiyorsak, bunu karşılıklı konuşarak ve dinleyerek yapmak durumundayız. Ancak tabi ki tek taraflı değil. “Ben kendi açımdan yapacaklarımı yapıyorum” demek adına…


HTHayat: Yani sorun yaşıyorsak mutlaka karşı tarafın da payı vardır diye yorumlayabilir miyiz?

Tabi ki tek taraflı değil. İnsanın kendisine bir bakışı var, kendi farkındalığımız var. “Ben şunu yapıyorum ya da yapmıyorum” diyoruz. Peki, karşı taraf seni nasıl görüyor, onu sordun mu? İşin kritik noktası burada. Karşı taraf derken sadece tek bir kişi değil 1, 2, 3, 4 kişiye birden sormak lazım. Sana söyledikleri şeylerde ortak bir şey var mı?


Hatalarını nasıl söyleyebiliriz?

Bazı kişiler onlar hakkında söylediklerimizi duymaya gönüllü olmuyor. Tepki gösterebiliyor, reddedebiliyor veya bizi suçlayabiliyor. Tüm bunlar karşısında ne yapmak gerektiğini Prof. Çelik şöyle açıklıyor:

“Kişiye geri bildirim vermek istersek ama o istemezse, buna açık değilse ve yine de ona geri bildirim verirseniz kendini kapatıyor ve savunmaya geçiyor. ‘Böyle bir şey hatırlamıyorum, yapmadım’ diyor. O zaman işte zorluk başlıyor. Eğer bu ilişki sizin için çok önemliyse, o zaman üçüncü bir kişiden yardım alınabilir. Bu kişinin, ikinize de aynı uzaklıktan bakabilecek yani hiç sizin tarafınızı ya da o tarafı tutmayacak ama ilişkiye bağımsız olarak, objektif olarak bakabilecek bir insan olması gerekiyor. Bazen çift terapistleri bu rolü görür. Evet, o insanlara gerek duyuyoruz ama iki taraf da buna bakmaya istekliyse oluyor. Biz terapistler genelde ilişki motivasyonunu arıyoruz. ‘İkiniz de bu ilişkiyi sürdürmek istiyor musunuz?’ sorusunu ben terapilerde çok erken sorarım. Gerçekten istiyor musunuz? Gerçekten istiyorsanız bu alçak gönüllülüğü göstermeniz daha kolay oluyor.”



“İnsan ilişki içinde kendini bulan bir varlık”

“İlişki dediğimiz çok evrensel bir kavram. İlişki dendiğinde çift ilişkisi diye anlıyoruz ama aslında anne-çocuk ilişkisi, baba-çocuk ilişkisi, arkadaşlık ilişkisi, belki bir psikoterapistle danışanın ilişkisi, bir koçla bir koçluk alan kişinin ilişkisi, bir guru ile takipçisinin ilişkisi... Tüm bunlar birer ilişki. İnsan, ilişki içinde var olan bir varlık. İlişki içinde kendini ifade edebilen, öğrenebilen, kendini geliştirebilen, kendini bulan bir varlık. O yüzden ilişkiler aslında sadece özel yaşamımızla sınırlı değiller. Aynı zamanda bizim hayatımızda ayakta kalabilmemizle de ilgililer.”


“Doğduğumuz günden itibaren, ilk yıllardaki deneyimler çok kritiktir. Bebeğin kafasında, bizim ‘obje temsilleri’ dediğimiz bir şey var. Kafasında insanların kim olduğuyla ilgili temsiller oluşur. Bunlar anne baba ilişkisiyle ya da yakın bakım sağlayıcıların davranışlarıyla oluşan şeyler. O yüzden biz büyürken bakım veren kişilerin bize olan davranışları bize dünyayı anlatır. Davranışlar, bize olanlar, bizim onlarla olan ilişkimiz bizim dünyayı algılayışımızı etkiler ve ona göre tepki vermemize neden olabilir. Doğuştan getirdiğimiz özellikler de var, genetik yatkınlıkların da kişilikte, özellikle de zekada yüzde elli gibi etkisi bulundu. Doğuştan getirdiğimiz özellikler tabi ki çok önemli ama ilişki üzerinden de biz çok şey öğreniyoruz, çok şeye üzülüyoruz, çoğu zaman ilişki dolayısıyla parçalanabiliyoruz da…”


HTHayat: Bu noktada biraz emek gerekiyor belki. Böylece çeşitli çalışmalar, örneğin atölyeler devreye giriyor. Atölye içeriklerinizden bahseder misiniz? Kazanımlar neler oluyor?


Atölyeler her türlü ilişki için uygun. Bahsettiğimiz tarz sorunlar yaşayan kişiler, çiftler ya da belki annesiyle bir problem yaşayan bir yetişkin bireyler de faydalanabilir. Çünkü ebeveyn-çocuk ilişkisi bizim toplumumuzda çok uzun süren bir ilişki. Anne-babalarla olan ilişkiler yurt dışındaki gibi değil, çok sıcak. Allah ömür versin, hayat boyu devam eden ilişkiler oldukları için tabi ki sorun alanı oluşturabiliyorlar.


Atölyelerden neler kazanılabilir diye baktığımızda, bir kere, ilişkinin aynen kariyer gibi belki bilgisayar gibi belki bir alet gibi yönetilmesi ve öğrenilmesi gereken bir şey olduğunun anlaşılması lazım. Yani ilişkiler ‘öylesine girelim, davranalım’ denilebilecek yerler değil. İlişkilerde karşılıklı farkındalık olmazsa uzun vadede maalesef ilişkide tekrarlayan döngüler olabilir. Bir de sizin tekrarlayan döngüleriniz olabilir. Başkalarıyla ilişkilere giriyorsunuz ve aynı şey olarak çıkıyorsunuz. Yani aynı sorunla çıkıyorsunuz. “Bunlara çok dikkat edin diyorum” atölyede.



İnsan ikili ilişki içindeyken daha hızlı dönüşür

Prof. Duysal Aşkun Çelik ile sohbetimizin başında ekonomik sıkıntılar, gündelik yaşam içindeki kaygılar, covid, doğal afet, savaş gibi birçok krizli durumun ilişkilere ne yaptığına değinmiştik. Çelik, krizlerin ilişkilerde var olan sorunları su üstüne çıkardığını söylemişti. “Bu tarz krizli durumlar ilişkileri güçlendirebilir mi?” diye sormuş ve “Evet, mümkün.” yanıtını almıştık. Biz de ilişkilerin insanı dönüştürme özelliğine bakmadan geçemedik.


HTHayat: İlişkinin insanı dönüştürme özelliği de var, değil mi? Peki, sorunlu ilişkide iki taraf da dönüşürse bunun ilişkiye katkısı olabilir mi? Böylece o ilişki bir bütün haline gelebilir mi?


Evet, kesinlikle gelebilir. İlişkilerin dönüştürücü özellikleri tabi ki var. Bunu koçluk çalışmalarında, psikoterapide ve bazen öğretmen-öğrenci ilişkisinde görüyoruz. Lider ve takipçisi ilişkisinde görüyoruz, kurumlarda yönetici-çalışan ilişkisinde görebiliyoruz. Yani dönüştürücü özellikler var çünkü yaşımız ne olursa olsun, biz karşımızdaki insanı modelleyebiliyoruz. Onunla olan ilişkimizden motive olup birtakım şeyleri farklı yapmak isteyebiliyoruz. Örneğin kurduğunuz ilişki düzeyine göre bir insanı ya motive edersiniz ya da demotive edersiniz. Örneğin iş hayatında yönetici olarak eğer yaptıklarınızın farkında değilseniz karşı taraf bir anda ya çiçek açabilir ya da tam tersi, bütün yapraklarını dökebilir. Çünkü siz o ilişkide maalesef bir şey yapıyorsunuz, farkında değilsiniz ve o insanın maalesef gelişememesine bile neden olabiliyor.


Prof. Duysal Aşkun Çelik, “İlişkilerde dönüşmek mümkün mü?” sorumuza şöyle yanıt veriyor: “Eğer iki taraf da belli bir farkındalık düzeyindeyse ve sorunlarını ele alabiliyorsa, bağımsız olarak buna yaklaşmayı biliyorsa evet. İşte bu workshopları ve atölyeleri düzenliyoruz, her zaman çünkü bilmiyoruz. İlişkiyi karşılıklı olarak masaya yatırabiliyorlarsa ve ona objektif olarak bakıp ‘burada ben çekeyim, buradan sen çek, ben buradan kaldırayım’ diyebiliyorlarsa, bunu yapabiliyorlarsa evet. Hatta kişinin kendi dönüşüm hızından daha fazla dönüşürler. Yani ikili ilişkide daha hızlı dönüşüm sağlarsınız. Çünkü ikilidir, ikili olan şeyin sinerjisi çok fazladır. Sinerjinin gücü”


O da bireylere yansıyacaktır, değil mi?

Kesinlikle. Örneğin bir insan bir ilişkiden çıkar, olumsuz bir şey yaşar ama hayatla ilgili çok dönüşebilir. O dönüşümü kendi kendine yaşasaydı belki on sene alacaktı ama o ilişkinin içinde belki öyle bir şey yaşadı ki, öyle bir şey öğrendi ki daha hızlı dönüştü. Çünkü ilişkilerin içinde deneyimler var. Bazen biz kendi kendimize deneyimleyemiyoruz ve ilişki bize deneyimi getiriyor. İşte o deneyim, insanı çok hızlı dönüştürebiliyor.



Röportaj: Senem Tahmaz



Prof. Duysal Aşkun Çelik'le yaptığımız sohbetin ilk bölümü için tıklayın!

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.