Çocuğun dilinden anlamak için gözlemlemek...
Henüz konuşarak derdini anlatamayan küçük çocuğunuz istek ve ihtiyaçlarını kendi yöntemleriyle dile getirmeye çalışır. Sıkıntılı çocuğunun dilinden anlayabilme becerisi annenin onun ihtiyacına çabucak cevap vermebilmesini, onu sakinleştirebilmesini, yaşadığı gerginliği yoğunlaşmadan yumuşatabilmesini sağlar.
Huzurlu çocuklar duyarlı annelerle yetişir.
Bir yaşındaki küçüğünün çıkardığı seslerden, beden dilinden ne istediğini çözemeyen anne, anlaşılmadıkça huysuzluğu artan çocuğuna karşı giderek sabrını kaybederse durdurulamayan ağlama krizleriyle biten bir kısır döngünün içinde buluverir kendini.
Bebeklikte doğası belirlenen bu ikili ilişkinin kalitesi çocuğun yalnız duygusal değil, sosyal ve zihinsel gelişiminde de belirleyici bir rol oynar. Bu ilişkiyi kısır döngülere düşürmeyecek duyarlılığı anne ancak çocuğunu dikkatle gözlemleyerek kazanabilir.
Anne çocuk ilişkisinde bu denli önemli rol oynayan gözlemler sonraki yıllarda öğretmenlerin de başvurduğu önemli bilgi kaynaklarından biri olur.
Maria Montessori’yi eğitim metodunu tasarlarken en çok besleyen yıllarca çocuklarla sürdürdüğü çalışmalarda yaptığı gözlemlerdir.
Ancak dikkatle gözlemleyerek çocuğun gerçek ihtiyacını anlayabilir ve o ihtiyacı karşılayan tutum, davranış ve uygulamaları gerçek yaşam deneyimlerine dayanarak belirleyebiliriz. Bu yolla çocuğun sadece anlık ihtiyaçlarını değil, aynı zamanda ilgi ve becerilerini, güçlü ve gelişmesi gereken özelliklerini, onlar için en etkili öğrenme yöntemlerinin ne olduğunu, neyle motive olduklarını, nelerin onlarda duygusal sıkıntı yarattığını, bu sıkıntının üstesinden gelebilmelerine nasıl yardımcı olabileceğimizi de keşfederiz.
Peki, başarılı gözlem nasıl yapılır?
Bakmakla, izlemek, izlemekle gözlemlemek arasında fark vardır. Yetişkinin çocuğu tanımasını, anlamasını sağlayan gözlemler tarafsız bir pencereden bakabilmeyi, izlerken tespitler yapmayı ve bu tespitleri yorumlayabilmeyi gerektirir.
Gözlemleyen yetişkin çocuğun davranışlarına, beden diliyle ne ifade ettiğine odaklanır.
Fakat gözlemlemek görmenin ötesinde söylenenleri, hatta söylenmeyenleri dahi duymayı içerir.
Duyabilmek içinse yetişkin önce kendi iç sesini ve içinden gelen çocuğa müdahale etme dürtüsünü bastırabilmelidir. Dolayısıyla etkin bir gözlemci olmak için yetişkin öncelikle kendi duygu iniş çıkışlarını, önyargılarını, objektif olmayan değerlendirmelerini kavramalı, sonra bu farkındalığı tarafsız ve yapıcı gözlemler yapma becerisine taşıyabilmelidir.
Kısacası kendi iç dünyasını ve bunun dışa yansımasını gözlemleyerek anlamlandıramayan yetişkin çocuğu anlamakta da güçlük çeker.
Bebeklikte ve erken çocukluk döneminde başlayan gözlemler yalnız bu ilk yıllarda kurulan ikili ilişkileri olumlu etkilemekle kalmaz, çocuğun ilerleyen yıllarda kuracağı sosyal ilişkileri de şekillendirir.
“Ailem ve yakınlarım beni anlar, gerektiğinde bana destek olur, zor durumlarda yardım edeceklerini bilirim, onlara güvenebilirim” inancı ile büyüyen çocuk özgüveni yüksek, sosyal ortamlarda rahat olabilen ve zor durumları yönetebilen bir birey olarak yetişir. Kendisini anlayan, dinleyen, güven veren büyüklerinin olduğunu bilmek çocuğu büyürken karşılaştığı zor durumlarda tereddüt etmeden yardım istemeye yönlendirir.
Arkadaş baskısı ile kötü alışkanlıklara yönlenme, arkadaş grubundan dışlanma, arkadaş zorbalığına boyun eğme gibi zorlukları yaşayan çocukların bilgisayar oyunlarını ve sanal ortamlarda sosyalleşmeyi gerçek dostluklara tercih ettiği günümüzde büyüyen çocuğumuzdan her geçen gün uzaklaşmak istemiyorsak bebeklikten itibaren onları gözlemleyerek anlamaya çalışmalı ve anlaşıldıklarını onlara göstermeliyiz.
YORUMLAR