Romantik komedilerin iyileştirici gücü
Evet, evet, böyle bir güçleri olduğuna inanıyorum. Bir çeşit terapi gibi. Hani bazen kıskanıyoruz oradaki ilişkileri, evliliğe uygulamaya çalışıyoruz (ki esinlenip de yaptığım şeyden sonra başıma geleni, bu filmlerin insanı bazen nasıl farklı hissettirdiğini "Kocam Hâlâ Sevgilim Mi"de ”Romantik Filmler Çok Tehlikeli” başlığı altında yazdım… Meğer en zor taktikleri uygulamamak gerekiyormuş, onu da baştan anlasaymışım), “Ay, neden böyle değil bizim?” diyoruz ancak yine de iyi geliyor. Şimdi bloguma baksam, buradaki eski yazılarıma baksam, belki tam aksini anlattığım bir yazı daha bulurum. Fakat durum şu ki şu anda düşüncem tam da başlıktaki gibi. İkizler burcu olmak böyle bir şey… Eğer bir gün “Sıkıldım romantik komedilerden” dersem bu yazıyı hatırlatırsınız.
Son dönemlerde bazı konularda sınanınca kendimi işe verdim, sonrasında da romantik komedilere. Gündüz kızım okuldan gelene kadar iş yapıyorum, akşam ev ahalisi uyuduktan sonra da film izliyorum. Evde televizyonun varlığını gereksiz bulan ben Apple TV kumandasıyla yaşıyorum. Julia Roberts, Meg Ryan, Ben Affleck, Renee Zellweger, Sandra Bullock, Katherine Heigl, Cameron Diaz, Anne Hathaway, Ashthon Kutcher… Onlarca isim. Yazıyorum arama yerine, izlemediğim ne varsa bir tane seçip geçiyorum başına.
Çünkü…
Düşünmeden, gerilmeden, heyecanlanmadan, yüzüme yapışan gülümsemeyle, bir diğer tabirle “sırıtarak” film izlemek istiyorum. Bazen gerçek olduğunu düşünüp “Ay, ne güzel” diye diye izliyorum. O sırada kafamdakileri bir güzel silip atabiliyorum. Yazı konusu buluyorum, aklıma güzel fikirler geliyor birçok şeyle ilgili.
İşte bana bir çeşit terapi gibi geliyor. Bu yazıyı yazmadan internete konuyla ilgili yapılan bir araştırma var mı diye bakmadım fakat birçok insanda aynı etkiyi yaptığı da bir gerçek! Zaten aksi olsa çekilmezdi onca film.
Eskiden terapi niyetine bilgisayar başına oturduğumda kendimi iyileştirdiğimi düşünürdüm. Hataymış. İşin yokken bilgisayar başında “iş yapmalıyım” diye durmak aslında büyük bir gerginlik nedeni. Şimdi iş bittiği an kalkıyorum başından. Büyük bir hışımla hem de. İnanamayarak. İş yoksa, kalkacaksın. Hem başka şeyler yapmak ilham kaynağı olmuyor mu? Bazen birinin ağzından çıkan söz, gün içinde yaşanan bir olay insana neler kazandırıyor.
Geçen akşam arkadaşımla “Tag” (Yakalandın) filmini izledik. Romantik komedi değil, komedi, hatta absürt komedi. Beş arkadaşın hikayesini anlatıyor. 30 yıldır her mayıs ebelemece oynayan bu 5 koca adamın oyun zamanı, bu kez aralarındaki en usta oyuncunun düğün zamanına denk gelmiştir. Diğerleri toplanır, davetli olmadıkları düğüne gider. Davet edilmeme nedenleri de çok açık, düğün mayıs ayında. Bir romantik komedi kadar olmasa da öyle iyi geldi ki. “Ay, biz neye gülüyoruz” diye diye, güle güle izledik.
Ağlatan filmlerden ise koşarak kaçıyorum. Keza dizilerden de. TV’de inanılmaz dizi isimleri görüyorum, arada fragmanı girince bile göz dolduruyor. Bunları izlemeye de sonuna kadar karşı çıkıyorum. Şurada 30 kişi toplansak, herkes hayatında yaşadığı bir sorundan söz etse zaten toplu ağlama seansı gibi olur. Bizi üzen, sıkan bunca şey varken ağlamak için dizi izlemeye karşıyım. Bunu bir de anneme anlatsam şahane olacak. Şans eseri oradaysam, diziye bakıyorsa “Bak, şu şunu yaptı, bu bunu dedi” diye başlıyor. Şimdi eskisi kadar değil fakat yapıyor arada. (Yazdım diye çok kızacak kesin. Yine tutamadım çenemi, elimi.)
Konudan çıktım. Diyordum ki vakit buldukça romantik komedi izleyin. Nasıl iyileştirdiğini görün. Sevgiliden ayrıyken izlemek zor ancak sonunda kavuşma olduğu için umut verdiği de bir gerçek. Uykusuz da bırakmayın kendinizi.
İzleyin işte. Arada mola verin. Kaçın sorunlardan. Kaçsak da kaçmasak da oradalar zaten. Onları 90 dakikalığına yok saymak da bazen bir çözüm.
"En büyük sorunlarımız da film izleyerek geçenler olsun" diyeyim son olarak. Yeter ki sağlık olsun, geri kalan her şey hallolur…
YORUMLAR