Çöp kaybolmaz, yer değiştirir
Çöpten dünyaya yayılan görünmez bir ticaretin hikayesi
Bir pet şişeyi çöpe attığınızda o an zihninizde kayboluyor. Ama aslında yeni bir yolculuğa çıkıyor: konteynerlere, gemilere, bazen bir köyün tarlasına, bazen bir derenin kıyısına… Çöp kaybolmaz; yalnızca göç eder.
Türkiye, uluslararası çöp göçünün önemli bir durağı hâline geldi. Avrupa’nın herhangi bir evinden çıkan plastik, uzun zamandır Akdeniz kıyılarında. Yani Londra’da kullanılan bir pet şişe, birkaç hafta içinde Adana’da bir arazide yanabiliyor. Adana’nın tatlı karpuzu artık Asda poşeti aromalı anlayacağınız...
Kavram karmaşası: Geri dönüşüm sadece toplamak değil
Buradaki temel sorun, “geri dönüşüm” kavramının çoğu zaman bir yanılsama yaratması. Bir atığın toplanması başka şey, işlenerek yeniden ham maddeye dönüşmesi bambaşka şey. Resmî raporlarda geri dönüşüm oranları yüksek görünse de, gerçekte kullanılabilir ham maddeye dönüşen kısım çok daha düşük.
32 milyon ton çöpün resmini yapabilir misin Abidin?
Rakamlar tabloyu netleştiriyor: Avrupa Birliği'nin resmi istatistik kurumu Eurostat, 2022 yılında ihraç edilen 32 milyon ton atığın en fazla Türkiye'ye gönderildiğini açıkladı. Sen 32 milyon ton çöpün resmini yapabilir misin Abidin? Hayal edebiliyor musunuz?

Türkiye’de bu atıkların akıbeti üç farklı şekilde:
Resmî Geri Dönüşüm Tesisleri: Atıkların bir kısmı lisanslı tesislerde ayrıştırılıp yeniden ham maddeye dönüştürülüyor. Ancak kapasite sınırlı. 2025 için hazırlanan TOBB OSD raporunda, Türkiye’de 925 adet lisanslı geri dönüşüm tesisi bulunduğu belirtiliyor. Yani geri dönüşüm tesislerinin çoğu bu yükü kaldıramıyor.
Kaçak depolama ve yakma
Greenpeace ve BBC’nin saha araştırmalarında (özellikle Adana, Mersin, İzmir çevresinde) tonlarca plastik atığın açık arazilerde yakıldığı, gömüldüğü belgelendi. Hem toprak hem yer altı sularımız zehirleniyor böylece. Yakma sırasında ortaya çıkan dioksinler gıda yoluyla bedenimize ulaşıyor. Çöpün göçü aslında bir şekilde midemizde, bedenimizde son buluyor. Hücrelerimiz mikro plastiklerle sarılıyor.
"İkinci Ham Madde" piyasası
Sokak toplayıcıları, küçük geri dönüşüm atölyeleri çöplerin bir kısmını topluyor. Denetimsiz koşullarda çalışan işçiler (çoğunlukla göçmenler ve çocuklar) sağlıksız ortamlarda, aslında geri dönüşümle uzaktan yakından alakası olmayan; bir anlamda yok etme işlemi gerçekleştiriyorlar.
Türkiye’de tesis kapasitesinin sınırlı olması, çöpü bir ham madde değil, çevresel bir kriz haline getiriyor.
Küresel ölçekte de tablo farklı değil. Bugün dünyanın en büyük atık üreticisi ABD. Kişi başına yılda 811 kilo atık üretiyor. Neredeyse 1 ton!
Türkiye, Çin’in 2017 sonrası plastik atık ithalatını yasaklamasının ardından bu alanda önemli bir aktör olarak öne çıktı. ABD ve Avrupa ise atıklarını hâlâ “geri dönüşüm” adı altında başka ülkelere göndermeyi sürdürüyor.
Türkiye, Malezya ve Vietnam bu “çöp göçü”nün en çok uğradığı limanlar arasında.
İsveç: Çöp enerjiye dönüşüyor
İsveç, atıklarının yüzde 99’unu geri dönüştürüyor ya da enerjiye çeviriyor. Hatta kimi dönemlerde Norveç’ten çöp ithal edip enerji üretmek için yakıyor. Çöp onlar için bir yük değil, enerji kaynağı.
Güney Kore’de “öde-tüket” sistemi uygulanıyor. Çöp torbaları parayla satılıyor; ne kadar çöp çıkarırsanız o kadar çok ödüyorsunuz. Yani lazım mı bu kadar tüketmeye diyorlar bir anlamda. Bu basit kural, ülkeyi dünyanın en başarılı geri dönüşüm örneklerinden biri haline getirdi.
Buna karşılık Nijerya ve Tayland, artan tüketim karşısında çöplerin altında kaldı. Lagos’ta drenaj sistemleri plastikle tıkanıyor, seller büyüyor. Bangkok’ta atıkların yalnızca üçte biri düzenli olarak toplanabiliyor. Çöp burada yalnızca çevresel değil, halk sağlığı krizine dönüşmüş durumda.
Türkiye için yol hâlâ açık. Avrupa’nın çöpünü alıp kendi toprağımızı kirletmeye devam etmek de mümkün, kaynağında ayrıştırma, sokak toplayıcılarını sisteme dahil etme ve döngüsel ekonomi politikalarıyla yeni bir rota çizmek de.
Lazım mı?
Dönüşüm bazen çok basit soruları kendimize sormakla başlıyor. “Lazım mı?” market alışverişinde, kıyafet seçiminde, gündelik hayatın hemen her alanında cebimizde olması gereken bir soru bu.
Kendimizi, tükettiklerimizi tartarak bu soruyu sorduğumuzda çoğu şey aslında “lazım değil”.
Bu gerçekliği kabul etmek hayatı her alanda ve her anlamda özgürleştiriyor.
Daha az tükettiğimiz günlere…
Bir sonraki yazı: Biz neden musluktan su içemiyoruz?
YORUMLAR