Tecritle gelen özgürlük

Köşedeki koltuğa yayılıp biraz kitap okuma hayali kuruyorduk, şöyle bir elimizde kahve, dizlerimiz üzerinde battaniye, ama hiç zamanımız olmuyordu ki... Halının üzerinde biraz esneyip gerinmek, hareket etmek, öyle fazla bir şey değil, vücudumuzu hissetmek istiyorduk, ama iş-güç, yol yorgunluğundan fırsat mı buluyorduk? Bir hevesle aldığımız selülit kremleri, cilt, saç maskeleri bir kenarda son kullanma tarihlerini doldurmayı beklerken nasıl da sitem ediyorduk: “Hiç kendime vakit ayıramıyorum.” Bu kadarla da kalmıyordu. Kiminin anne-baba, kardeş, akraba ziyaretleri gibi ailevî mecburiyetleri vardı. Bazısı çocukları arkadaşlarıyla sosyalleşsin diye, kendini o arkadaşların aileleriyle sosyalleşmek zorunda hissediyordu. Her günün sonunda hep aynı şarkıyı söylüyordu: “Niye başkaları hep benden daha önemli?


Sonra bir gün evlere kapandık. Kitap okuyacak, halının üzerinde biraz sağa sola yuvarlanacak, selülit kremini masajla bacaklarımıza yedirecek, cilt ve saç bakımı yapacak, en yakınlarımızla bile gidip gelmediğimiz için pişirdiğimiz kahveyi kendimize ikram edecek zaman bulduk. Üzerinden bir ay geçti. Acaba kendimize ne kadar vakit ayırdık? Acaba önem sıralamasında kendimize ön sıralarda biraz yer açabildik mi? “Yok, gene olmadı” ise, sormak lazım: Niye?


Koşulları biraz yumuşayacak olsa da sürecek bu “zorunlu mesafe” bir fırsat aslında. Mesafeyi koruyarak temasta kalmayı öğrenmek ve bu teması kaybetmeden bir özel alanımız olduğunu, bu alanı korumayı, kullanmayı, orada özgürleşmeyi kavramak için bir fırsat.


Başkalarından boşalan yere kendini koyma fırsatı

Bize kalan zamana bakınca, tecrit günlerine kadar uğraşlarımıza ve başkalarına hayatımızda ne kadar yer açtığımızı veya onların hayatımızda ne kadar yer kapladıklarını görüyoruz.


Şu günlerde “yakın” ve “yakınlık” kavramlarını düşünmeye ihtiyacımız var. Yakın bildiklerimize “sevdiklerimiz” diyebiliriz. Peki yakınlıktan anladığımız ne? Görüşmek mi? Sık görüşmek mi? Temas etmeden görüşemez miyiz? Görüştüğümüzde birlikte ne yapıyorduk? Oradan buradan konuşup kafa dağıtma, aile ilişkileri söz konusu olduğuna göre biraz atışma, ortamda olmayanı nasılsa duymuyor diye çekiştirme. Şimdi bütün bunları yapamayınca karşılıklı ne kaybediyoruz?


Fazla mı görüşüyorduk acaba? Beraber vakit geçirmekten hoşlanmak, yanlarında iyi hissetmek yeterli açıklamalar mı? Sebebi çözemediğimiz, tek başımıza çözemeyeceğimize inandığımız ya da zaten çözmeye niyetli olmadığımız sorunlarımızı sakız gibi onların yanında çiğneye çiğneye hafiflemek olabilir mi? “Mecburi” sınıfına koyduğumuz görüşmeleri, aslında kendi kendimizle baş başa kalmamak için mi kullanıyorduk biraz da? Neden yakınlarımızın yanında iyi hissediyoruz da, kendi kendimize kalınca yeterince iyi hissetmiyoruz? Yakınlarımıza bağlanıyoruz, bu normal. Acaba bağlanmalarımızı bağımlılığa mı dönüştürüyoruz? Kendi iyiliğimiz için düşünmeye değecek sorular olabilir.


Bağımlı ilişkilerden özgürleşmek

Gerçek şu ki, tecrit günleri, başkalarından boşalan yere kendimizi koymayı öğrenmek için en uygun zemin. Onlara fazlaca ayırdığımız vakti kendimize ayırmak, kendimizi önceliklerimiz arasında ilk sıraya yerleştirmek için mükemmel bir fırsat.


Başta bocaladık. İnsan, memnun olmasa bile, alıştığı durumu devam ettirmekte ısrarlı, yeni koşullara uyum sağlamayı reddetmeye eğilimli. Alışkanlıklarımızı bir anda değiştiremediğimiz için yüz yüze görüşemediklerimizle hep konuştuk, mesajlaştık. Fakat geçmişin aksine bir fark olduğunu idrak ettik: Kimsenin kimseyi fazla dinleyecek, teselli edecek, destek olacak hali yoktu, eskinin aksine. Memnun etme, memnun edilmeyi bekleme en aza indi haliyle. Herkes durmak zorunda olduğu alanda yapacak bir şeyler aramaya başladı. Başka çaresi de pek yoktu.


Ufak ufak özel alanımızı fark etmemiz böyle başladı. Şimdi başımızı kaldırdığımızda kendimizle karşılaşıyoruz. Kaçtığımız sorunlarımızla yüzleşmeye, bu sorunları kimseye sığınmadan, medet ummadan, kendi başımıza çözmeye çalışıyoruz. Ergenlikten yetişkinliğe geçiyoruz. Bunun adı başkalarından, bağımlılıklardan özgürleşmek.


Zorunlu mesafeyle beliren yalnızlık, yoksunluk hissi geçici. Hayatında kimi nereye koyacağına karar verirken kendi içine bakma, kendini keşfetme dönemi biraz. Tecrit günleri bir tür “doğal seleksiyon”. Bağımlı ilişkilerini fark eden, kendini keşfedip gerçekten özgürleşmeyi seçecek. Birkaç metrekarede bulduğu özgürlüğü kabul etmemekte ısrar eden ise bağımlı ilişkilerini teknoloji aracılığı ile sürdürecek. Dünyayı da kendi hayatını da değiştirenler ilk gruptakiler olacak.

Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.