Bütün doğum yapmış kadınların saçı başı dağınık değildir!
Basitçe dedim ki: Anne olmak istemiyorum, beni kendi halime bırakın, siz kendinize bakın.
Kastettiğim iki kadın var.
Birincisi, çocuksuz kadına acıyan, kendini unutmuş, dağılan saçı başıyla kendisinin acınacak durumda olduğunu hiç düşünmeden “bir kadın olarak doğurmak gerektiği” üzerine konuşan, konuşan ve konuşan çocuklu kadın.
İkincisi, aile ve iş hayatını bir arada dört dörtlük götürmek, kendine bakmak için çaba harcayan ve doğurmasını öğütlerken acıdığı çocuksuz kadına hayatının hiç de çekici görünmediğini düşünmeyen çocuklu kadın.
İki kadın da “her şeye rağmen anne olmaya değdiğini” türlü biçimlerde tekrarlar ve ikisinin de aklına çocuksuz kadının o “rağmenleri” yaşamadığı için hayatından memnun olduğu gelmez.
Anne olmak istemeyen kadın içi daraldığında çantasını alıp gara, otogara, havaalanına, hiçbirine değilse mahalledeki kahveye, parka tek başına gidebilir ve bu durumdan mutludur. Evdeki sessizlikten, okuduğunun izlediğinin dinlediğinin konuştuğunun kesilmemesinden memnundur. Etrafın oyuncak denizi olmamasından memnundur. Gece deliksiz uyuyabilmekten, sabah kahvesini istediği anda sakince içebilmekten, hafta sonunu evde geçirebilmekten, sadece kendini beslemek ve kendine bakmakla yükümlü olmaktan, bin parçaya bölünmemekten memnundur.
Çocuk istemeyen kadın, anne olan kadına özenmez, onun yerinde olma hayali kurmaz. Bir gün özenebileceği ihtimalini düşünüp onun için üzülmek, bunun üzerine laf etmek çocuklu kadına hiç düşmez.
Dediğim şu: Eğer anne olmak istemeyen kadına aklına, diline geldiği gibi konuşursan, gelecekteki psikolojik tahlilini yaparsan, ona da senin bugün fiziken ve ruhen nasıl göründüğünü söyleme, senin psikolojik tahlilini yapma hakkını vermiş olursun. Sen onun gelecekteki ihtiyaçlarıyla niye ilgileniyorsun? Kendi güncel ihtiyaçlarına niye bakmıyorsun? Hayatın yeterince zor değil mi? Çocuk yapmadığına bir gün pişman olur, olmaz buna neden kafa yoruyorsun?
Eğer birinci halkadan arkadaşı değilsen girme bu konuya.
Maalesef iki kadının da aklından şu bir türlü geçmez: Acaba ben ona doğurmadığı için bir gün pişman olacağını söyleyen kaçıncı kişiyim?
Kırkını geçen bir kadın, sizce kaç kere maruz kalmıştır bu tacize? Siz kaçıncı kişiye patlamasını uygun görürsünüz? Yoksa hep geçiştirsin, idare mi etsin? Niye?
Sarf eden farkında değildir ama “Bir gün doğurmadığına pişman olacaksın” öyle masum bir söz değildir. Saldırgan, tacizkâr, üstten, tehditkâr ve yatak odasına anahtar deliğinden bakan bir sözdür. Saldırgan ve tacizkârdır, çünkü doğrudan senin hayatın ve bedenin hakkında, reddettiğin halde yargı bildirir. Üsttendir, çünkü senin bilmediğini, öngöremediğini düşündüğü gerçeği sana öğretme çabasındadır. Tehditkârdır, çünkü huzursuz etme gayesi taşır. Söyleyenin, gizleyemediği cinsel merakını da ortaya koyar.
Aslında bu cinsel merak konusunu profesyoneller açıklasa daha iyi olur. Bugüne kadar hiç anne olmak istemediğimi duyan birkaç psikolog, bana durumumun psikolojideki karşılığının “güdülenme bozukluğu” olduğunu bildirdi. Bana bu tanıyı koyan kıymetli psikologların “doğurmazsan ileride pişman olacaksın” sözünün altında barınanlara dair açıklamaları da herhalde vardır.
Psikologlar literatürü incelerken tekrar edeyim. Doğuran kadın dağılır gider, cinsel hayatı da biter demek benim haddime değil. Bütün doğuran kadınların saçı başı dağınık değildir, hepsi kendini unutmamıştır, hepsinin cinsel hayatı bitmemiştir. Eğer kendini unutmuşlar ve unutmamışlar arasında, çocuk istemeyen kadına “pişman olacaksın, doğur” diye ısrar eden olursa, çocuk istemeyen kadının ona tutacağı aynaya bakmak durumunda kalır. Eğer çocuğunun babasıyla yaşayageldiği sıkıntıları uluorta anlatıyorsa, onun da aldığı karşılıklara dahil olması doğaldır.
Çocuksuz kadının rahmini, beynini rahat bırakmak o kadar zor değil zannederim. Çünkü son on yıldır ne zaman omuzlarım düşse yanlarında nefes aldığım, toplasam on kadının üçünün ikişer, ikisinin birer çocuğu var.
Diyeceklerim bu kadar.
YORUMLAR