Taşıyıcı memeliler ve bebek giymek
Bebek giymek, yani İngilizcesiyle “baby wearing” son yıllarda ülkemizde oldukça popülerleşmeye başladı. Bebeği çeşitli aparatlarla üzerinde taşımak hem anneler, hem de bebek için oldukça faydalı. Anneler, bebekleri üzerlerindeyken ev işlerini yapabilir, alışverişe çıkabilirler; istedikleri çoğu şeyi özgürce yapabilirler. Ve biz biliyoruz ki yeni doğanların en çok sevdiği yer her zaman anne kucağıdır. Orada kalmak bebekleri huzurlu ve güvende hissettirir. Giyilen bebekler daha az ağlar, daha huzurlu olur, her ortamda kolaylıkla emzirilebilirler.
Hamilelik döneminin sonlarında lohusalığa hazırlanırken yenidoğanın ihtiyaçlarını öğrenmek oldukça önemlidir. Yenidoğanın ihtiyaçlarını anlamak için öncelikle onların dünyaya tamamlanmış olarak gelmediklerini bilmek gerekir. Doğadaki diğer memelilerin çoğu erişkin beyin büyüklüğünün yaklaşık %80'iyle doğarken, insan bebeklerinin erişkin beyin büyüklüğünün %50’ sinden azıyla doğduklarını, insan bebeklerinin beyin gelişiminin çoğunu rahim dışında, yani yenidoğan evresinde gerçekleştiğini bilmek gerekir. Bu inanılmaz hızlı gelişiminde anne sütünün kendine özgü muhteşem içeriğinin rolü büyüktür. Şimdi sorabilirsiniz, insan bebekleri neden tam olarak tamamlanmamış olarak doğuyorlar? Bunun nedeni tam gelişmiş beyin yapısının annenin pelvisinden geçip normal yolla doğamayacak derecede büyük olmasıdır. Bebekler annelerinin leğen kemiği ile uyum sağlayabilecek büyüklükte bir baş çapıyla doğarlar ve bu nedenle beyinleri doğadaki diğer memelilere göre daha az gelişmiş olur.
Şimdi yeni doğan bebeklere "bebek" yerine neden "yenidoğan" dediklerini daha kolay anlayabiliriz. Onlar tamamlanmış olarak doğmuyorlar ve bu nedenle doğduklarından sonraki ilk üç aya 4. trimester diyoruz.
Yenidoğanlar 4. trimesterde rahim içinde oldukları kadar savunmasız ve annelerine bağımlıdırlar. Rahim içinde gördükleri ve alışık oldukları 7/24 bakımı rahim dışı dünyada da ararlar. Sıcaklık, tanıdık sesler, kalp atışı sesi, sıkışık bir ortam ve anne ile temasta, ten tene olmak, kucakta kalmak ve her istediklerinde beslenmek onların en temel ihtiyacıdır. Kısacası rahim hayatını taklit eden bir 4. Trimester hayatı, yenidoğanlıktan bebekliğe büyümek için en ideal ortamdır. Tüm bu ihtiyaçlar bebek giymek ile kolayca çözümlenir.
Unutulmamalıdır ki aylarca anne karnındaki ortamda gelişimini sürdüren fetus dünyaya geldiğinde de yenidoğanlıktan bebekliğe gelişimini hızlı sürdürebilmek için aynı bakım kalitesine muhtaçtır.
Kucağımdan inmeyecek mi?
Çoğu yeni anne ve annenin etrafındakiler yenidoğan ihtiyaçlarından bir haber olduğu için bebeğin neden bu kadar çok kucakta kalmak istediğini, neden bu kadar sıkı, uzun ve düzensiz aralıklarla emdiğine anlam veremez.
"Kucağımdaysa sorun yok, ama yerine yatırdığım zaman kısa süre sonra ağlayarak uyanıyor. Her zaman kucağımda kalmak istiyor ve buna anlam veremiyorum. Herkes bir şeylerin ters gittiğini, bebeğin doymadığını, sütümün yetmediğini söylüyor. Aslında içinden bebeğimi kucağımda tutmak geliyor ama çevremdeki herkes bunun tersini söyleyince kafam çok karışıyor. İçim hiç rahat değil, nerede hata yapıyorum…"
Yepyeni dünya, yeni ihtiyaçlar
Anne karnındaki bebeklerin beslenmek ya da diğer ihtiyaçlarını karşılamak için herhangi bir sinyal vermelerine asla gerek yoktur. Doğdukları yeni dünyaysa onlar için çok farkı ve yenidir. Artık 7/24 beslenme ve bakım görmeleri gereklidir ve onlar için en uygun besin tabii ki annelerinin memelerinden emdikleri süttür!
Yeni doğanın tam gelişmemişliği ve bu gelişmemişliğin getirdiği farklı beslenme ihtiyaçlarını karşılayan mükemmel içerikli tek besin, yenidoğanın ihtiyaçlarına göre otomatik olarak içerik değiştiren anne sütüdür. Hiçbir formül mamada bu üstün zeka yoktur!
Bebek taşımak her ortamda kolaylıkla bebeğinizi emzirmenizi sağlar. Sürekli temasta olan anne/bebek ikilisi uyumlarıyla muhteşem bir süt üretimi ve emzirme kolaylığı yaratır.
Taşıyıcı memeliler ve yenidoğan bakımı
Doğadaki diğer memelilere göre insan sütü en düşük yağ ve protein içeren süttür ve yine doğadaki diğer memelilere kıyaslandığımızda insanlar olarak taşıyıcı memeliler sınıfına gireriz. Mesela kedi ve köpekler yuva kurucu memelilerdir. Onlar gizlenerek bir yuva kurar ve doğurdukları yavrularıyla çoğu zaman beraber kalırlar. Arada yuvadan ayrılıp yavrularını yalnız bıraksalar da günde birkaç defa onları beslemek için yuvalarına geri dönerler. Yuva kurucu memelilerin sütü gizlenici memelilerin sütünden daha az yağ ve protein içerir. Onlar bebeklerini gizleyiciler gibi uzun saatler yalnız bırakamazlar. Geyik, tavşan gibi gizlenici memeliler yavrularını bir yere gizler ve 12 saatte bir yanlarına dönerler. Yani yuva kuruculara göre daha az emzirirler. Bir de inek, zürafa gibi takipçi memeliler var. Malum onların bebeleri annelerini takip edip tüm gün beraber olduklarından istedikleri sıklıkla anne sütü alırlar. Takipçi memelilerin sütü gizlenici memelilerden daha az yağ ve protein içerir.
Anlayacağınız emzirme sıklığı sütün içeriğindeki yağ ve protein miktarıyla doğru orantılıdır. Bu durumda doğada sütü en düşük yağ ve protein oranına sahip insanlar, maymunlar ve kangurular gibi taşıyıcı memeliler sınıfına girerler. Bunun üzerine bir de yukarıda bahsettiğim insan bebeklerinin beyin gelişimlerini tamamlanmamış olarak doğduklarını eklersek yenidoğanların neden sürekli emmek ve kucakta kalmak istediğini kolaylıkla anlayabiliriz.
Yenidoğandan bebekliğe gelişimlerini tamamlamaları için gece gündüz sık sık beslenmeleri, annelerinin kucaklarında olmaları, yumuşak seslerini, kokularını, kalp atışlarını duymaları en temel ihtiyaçlarıdır. Bizim kangurulardaki gibi kocaman bir cebimiz ya da üzerimize maymun gibi sıkı sıkı sarılan bebelerimiz yok ama yenidoğanın ihtiyacı olan aynı ortamı kolaylıkla yaratabileceğimiz pek çok bebek giyme yöntemimiz var.
Farkında değiliz ve bilinçli olarak böyle düşünmüyoruz ama hamile olan çoğu kadının hayali yuvakuran memeliler gibi yenidoğanlı hayat geçireceklerine dairdir. Bebeklerimiz doğduğunda eski hayatımıza yakın bir hayat yaşayacağımızı düşünür ve sonrasında büyük bir şok yaşarız. Bebeklerimize binlerce lira vererek odalar kurar, süslü püslü yataklar alır ve onların o yataklarda yatacağını, gece maksimum bir, iki sefer uyanacağını, şakır şakır emip, pıt diye uyuyacağını ve bizden bağımsız da takılabileceklerine düşünürüz. Bebekleri doğar doğmaz bir düzene sokma çabası yanılgısına kapılırız.
"Kucağına alma alışır!"
Yeni doğum yapmış bir kadın aslında içgüdüsel olarak yeni doğan bebeğini sıkça kucağına almak ister. Sorun bunun yanlış olduğunu düşünen, kucağa almayı engellemeye çalışan diğerleridir. "Çok kucağına alma alışır. Aynı yatakta yatma alışır. Bu kadar çok emiyor ama yine de doymuyor. Senin sütün bu çocuğa yetmiyor” gibi saçma sapan laflarla aslında yenidoğanın gelişimini engellediklerinin farkında olsalar asla bunları söylemezler. Bebeğe ve anneye iyilik yerine kötülük yaptıklarının farkında olsalar çok mutsuz olurlar.
Onlara göre iyi bir bebek annesine daha az ihtiyaç duyan bebektir ve içten içe, bilinçaltına sıza sıza lohusaları da bu şekilde yönlendirirler. Günün sonunda, pratikte çoğu zaman tam tersini yaşayan yeni anne büyük bir çelişkinin içine düşer. Bu annenin bebeği ona çokça ihtiyaç duyar. Sürekli kucağında kalmak ister. Annesinin sesiyle sakinleşir, kucağında huzur bulur, sık sık emer ve orada uyuyakalır. Şimdi bu yenidoğan başkalarına göre harika değildir. Çünkü sürekli annesine bağımlıdır. Ona nefes aldırmaz. Oysa o bir yenidoğandır, taşıyıcı bir memelinin bebesidir ve dünyadaki tek ihtiyacı 4. trimesterde rahim içini taklit eden ortamlardır. Hızla gelişmesi, daha sakin, özgüvenli bir çocuk olması için bu şartların sağlanması çok önemlidir.
***
Bebeğini giyiyorsan, yenidoğanını sıkça kucağına alıyorsan, sen ihtiyaç duyduğunda ve bebeğin her istediğinde sık sık emziriyorsan doğru yoldasın. Başkalarını değil iç sesini dinle! Onunla beraber uyu, bol bol ten teması kur, onunla konuş, onun seni anladığından emin ol ve başkalarını boşver. Yenidoğanın ihtiyaçlarını anlamak için en başta taşıyıcı memeli olduğunu unutma!
YORUMLAR