Doğum, sabır, teslimiyet...
"Doğuma on gün kaldı"
"İki hafta sonra doğuracağım"
Normal doğum yapacaksanız böyle kesin konuşamayacağınızı bilmeniz gerekiyor. Bebekler doğum tarihlerine kendileri karar verirler. Doktorların bizlere söyledikleri tarih tahminidir.
İşin sırrı sabırdır. Bebeğinizin doğumunun beklendiği ay sabredeceksiniz. Şu gün doğuracağım, bu hafta doğum bekleniyor, nişanım geldi, doğum başladı diye ailenizi, arkadaşlarınızı ayağa kaldırırsanız "neden hala doğuramadın" mahalle baskısını çokça hissedeceğinize, yakınlarınızın hastaneye dolacağına, durmadan telefonla aranacağınıza emin olabilirsiniz.
Doğum sabır işidir. İlk doğumlar yaklaşık olarak 12 saat kadar sürebilir. Daha kısa da olabilir, daha uzun da... Doğumunun başlamasını nişan gelerek karşılayan bir gebe belki üç gün sonra doğum yapar, belki iki saat. Kim bilir?
Yakın bir arkadaşım gebeliğinin 40. hafta kontrolünde doktorundan daha bir hafta doğumun beklenmediğini öğrenmişti. Akşam sancıları başladığında eşini ikna edememiş ancak sabaha karşı artık herşey yoğunlaştığında hastaneye gitmişlerdi. Anlayacağınız doktorlar bile bebeğin ne zaman doğacağından tam tamına emin olamazken bizlerin şu gün doğuracağım diye emin konuşmamız saçmalıktır.
Diyelim suyunuz geldi. Doğum suyunuz gelerek başladı. Kaç saat sonra doğuracaksınız Allah bilir. Doktorunuzu ben ne zaman doğuracağım, kaç saat kaldı diye sıkıştırmaya başlarsanız o da size yardımcı olmak adına bu doğumu medikal olarak hızlandırmanın yollarını sunmaya başlar ki bu da doğumun doğal sürecine bir parmak atmaktan farksızdır. Gül gibi kendi ritminde ilerleyen doğum (ne kadar da ilerlemiyor gibi görünse de) artık daha sık tıbbi takibin yapılması gereken bir döneme girmiştir. Sadece suni sancıyla doğumu hızlandırmanın sezaryen olma olasılığını arttırdığını doğuma hazırlık eğitimi alan bir çift bilebilir. Onlar belki biraz daha sabırlı davranarak bebeklerinin dünyaya geleceği güne, saate razı olurlar. Geriye kalanların bir kısmı mahalle baskısına, diğer bir kısmı “bu çocuk oldu,alalım” ya da “yarın çantanla hazırlıklı gel belki doğumun başlar” yönlendirilmesine yenik düşüyor.
Sezaryen olanların zaten tarihi belli. Doktorunla konuş, bırak doğacağı tarihe bebeğin karar versin, tıbbi bir aciliyet yoksa doğum başladıktan sonra sezaryen olursun desek? “Benim doğum yapacağım tarihte doktorum izindeymiş, ondan 38. hafta doğuracağım” diyenler var. Dünya bas bas bağırıyor. Bırakın dünyaya gelecekleri tarihe bebeğiniz karar versin, doğumun başlamasına tıbbi bir engel yoksa doğum başladıktan sonra sezaryen olabilirsiniz diye ama biz hala nato kafa, nato mermer...
Planlı sezaryenin riskleri görmezden geliniyor. Sabırsızca davranılıyor ve belki de dünyada yaşamak için tam tamına hazır olmayan bebekler annelerinden birileri öyle istedi diye ayrılıyor.
Sabırsız, negatif, kavgacı, tahammülsüz bir toplum olduk. Tüm bu duygular hayatımızın her alanına yansıdığı gibi doğumlarımıza da yansıyor.
Özellikle anne adayları olarak bedenimizde oluşan, büyüyen ve bir bebeğe dönüşen o hücrenin mucizevi dönüşümünün başıboşluğunu, bir noktada bizden bağımsızlığını, kendiliğindenliğini anlayabilsek, hissedebilsek... Zaten tıbbi yönden en mükemmel takibin altındayken doğumun kendiliğinden olan tarafına teslim olabilsek, sabredebilsek, doktorumuzu ne zaman doğuracağım, neden hala olmadı diye sıkıştırmayı kessek herşey herkes için çok daha kolay olacak.
Bebeğini harika bir şekilde büyüten bedeninin yine harika bir şekilde doğurabileceğine ve bebeğinin doğum yolculuğunu mükemmel bir şekilde tamamlayıp kollarına geleceğine inan. Hamileliğin son haftalarında bebeğinin karnında olduğu her günün kıymetli olduğunu, doğumun kendiliğinden başlamasının normal doğum olasılığını arttırdığını, sen sabırsız olursan sağlık ekibinin de sabırsız olabileceğini bil. Gecenin güne dönmesi, hilalin dolunaya büyümesinin nasıl ki bir zamanı varsa ve hepsi kendiliğinden oluyorsa bizim bedenimizin süreçlerinin de ilahi bir zamanı vardır. Bize düşense bu mükemmel devinime kendimizi teslim edip sabırlı olmaktır.
YORUMLAR