Kırılganya
Size de öyle geliyor mu?
Çin porselenlerinden Çin Seddi’ni imal etmeye çalışıyoruz. Anne - babalık dediğimiz şey özetle bu.
Ebeveynliğe rağmen hayatta kalmaya çalışan çocuklarımız, Kırılganya diye bir yerde yaşıyorlar. Biliyoruz aslında durumu, ama bir an önce dış dünyayla başa çıkabilsinler istiyoruz.
Zamanın hızlı aktığı kentlerde yaşadığımızdan, hızla bina olmalarını bekliyoruz. Bazen bu aceleye kurban ediyoruz porselenleri.
Bazense sadece bilsinler istiyoruz düzen denen şeyin kıymetini.
Ev düzeninin baki olmasından sorumlu gayretkeş annenin bakıp da, döküntü diye gördüğü şey onların içine çekildiği, mutlu olabildiği, kurallarını kendi koyabildikleri Kırılganya aslında. Daimi ikametgâhlarında kırılmamanın mümkün olabildiği yegane yer belki de.
Özensiz, duygusuz, ortalığın derini - topunu çocuğa yeğ tutan bir anne değilim ben, hayır. Düzenin, onun stres olmaması için gerekli olduğuna inanlardanım sadece. Yığın haline gelmesi kaçınılmaz olan eşya, giysi, kitapla bir arada yaşamanın başkaca yolu yok çünkü bence.
Kırılganya’nın koordinatlarını aşıp, alan ihlali yaptığım oluyordur belki bazen, kabul.
Ama bundan sonra o sınırı ihlal etmemeye yeminliyim.
Evdeki peluş oyuncak yığınına, yatağın yanında kamp alanı olmuş yere serili yorgana başka bir gözle bakabilmek, o dünyanın verdiği duygu ile tekrar bir olabilmek için sapanla çekilip geçmişime gitmem gerekti zira.
Bir de dolapta duran, Gökçe’nin sanki gizli bir anlaşma yapmış gibi-korumaya yemin ettiğinden oynamadığı, kıymetlileri arasında saklı Fatoş’a bakmam.
Kendimi hatırlayabildiğim en eski an kadar yaşı olan Fatoş, 76 senesi yumurcaklarının çok iyi bileceği; kafası plastik, içi plastik bulgurdan dolma bezden bir bebek.
Çocukken elimin, ergenken gözümün değeceği yerdeydi. Ne ara geldi bilmiyorum ama benim sayısız kent değiştirmelerimden sonra, şimdi de yaşadığım evde. Bezine takılacak bant, onu daha fazla deşebileceğinden, dolaşımdan kalktı dolaptaki tahtına.
Bence o eski benle bugünkü beni birbire yapıştıran banttır aslında. Sırtladı beni bugüne. Gökçe’yi de taşıyacak belki kim bilir çocukluktan, ergenliğe, oradan genç kızlığa, hatta belki kadınlığa. Fatoş’u -devir mi desem emanet mi-, teslim edebileceğim biri olduğu için çok mutluyum.
Beni hızını almış bir taş gibi geçmişime götürüp, Fatoş’u bu sayfaya getiren şey, sizi de geçmişinize fırlatacak eminim. Hafta sonu kızımla beraber izlediğim Toy Story 3 yaşadığımız yetişkin hayattan çocukluğumuza giden hızlı, komik, sonu ille de gözyaşlı bir maceraya attı beni.
Toy Story 3, Gökçe için bir çizgi filmken benim için tapılası bir yolculuktu. Bir koşu izledim ta çocukluğuma giden yolu…
YORUMLAR