Parklar kimin?
Kızımın okuluna çok yakın bir park var. Eskiden mezbeleydi. Sonra Kadıköy Belediyesi el attı oraya ve bir avuç cennet yarattı, bir de her kesimden müdavim.
Bu parkın bana sorarsanız en asıl sahibi, her sabah oraya bir ömrün ağırlığını omzunda taşıyarak gelen, ellerini arkasından, başını anneannem gibi bağlayan yaşlı teyze.
Her sabah lacivert ceketinin altına çekiyor gri eteğini. Evde onunla kahvaltı yapan, keyif kahvesi içen bir can dostu var mı bilmiyorum, ama bir yalnızlığını bir de makosenlerini alıp geliyor sabahları parka. Saat taşımaz. Bir nebze olsun paylaşmak için yalnızlığını, bana sorsun isterim zamanı. Yürüyüş bitince geçer jimnastik aletlerine. Oradan belli ki eve.
Her sabah bu teyzeyi görmesem sabah çayımı içmemiş gibi olurum. Bizim park önce bu teyzenin.
Sonra Ilgın’ın. Kızım okula gitmeden orada sabit bir grup edinmişti kendisine. Suadiye’de rant çok olduğundan park olamıyordu ve biz bebek arabasıyla 15 dakika yokuş tepip gidiyorduk o zaman o parka. Adı da oranın okul öncesi sabitlerinden Ilgın’ın Parkı kaldı. Şimdilerde gelmiyor ama o vakit gediklisiydi. Ve benim kızımın bakıp ayar aldığı büyüklerdendi.
Ilgın okul öncesi tüm çocuklardı aslında. Beton yığınları arasında hava solumaya gelen, güvercinlere yem atan, kargaları kovalayan ve paylaşmayı öğrenen çubuk kraker üzerinden. Gökçe’min bir başka tezahürüydü yani. Babaanne sevgisiyle sarmalanan, dengeli ve ilkeli büyütülen, çemkirmesine asla izin verilmeyen.
Sonra sabahları duşunu alıp spor pabuçlarını ayağına çeken ve yanındaki genç kankasıyla gündem ve dizi muhasebesi yapan yaşlı ama fit teyze var. Benden hızlı dolanır parkı. Bu park onun da.
Ben bir gebeyim. İki lokma temiz havaya, bir avuç çınar yaprağına ve parkın minik deresindeki su şırıltısına muhtacım. O park tüm hava almak ve güvenli adım atmak isteyen hamilelerin.
Sonra bakıcı mafyasının. Hepsi muhafazakar çevrelerden olan bu ablaların – ki pardesü altına kot pantolon ve spor pabuçlardan mamul bir kulüp giyim kodları var- ve onların refakat ettiği Gap, Mango, Zara vb. giyinen ve üzerinden varlık akan çocukların. Bu park en çok onların. Anneleri işteyken hava alıyor ve yaşıtlarıyla oynuyorlar. Bir de arkalarından koşturulan meyve kavonozları var, bu park biraz da onların. Her gün bıkmadan bir ağza girme mesaisine takılıyorlar.
Parkın bir de az sevilenleri var. Çenelerini yüksek seste ve bitimsiz bir ağız dalaşı mesaisinde unutup, kuşların cıvıltısını gamsızlıklarıyla bozanlar… Köpeğinin kakasını orta yerde, onca çocuğun emeklediği, koştuğu yerde bir acaba demeden bırakanlar. Bir şey diyecek olanları da borçlu çıkarıyor bu güruh: Kavgaya hazırlıklı ve donanımlılar. Eskiden molalarda gezip otobüse gelince sigara yakanları hatırlıyor musunuz? Bir de onlar var. Sigaralarını tüttürmeye onca çocuğun, bebeğin, yaşlının arasına geliyorlar.
Bunlardan bazıları poşetli köpek sahipleri gibi kibar ve dikkatliler, bazılarıysa hamile göbeğinize üflemekten çekinmiyor dumanlarını.
Parklar aslında ve elbette hepimizin. Hakkına, hassasiyetine saygı göstereceksek birbirimizin.
YORUMLAR