İstanbul’un orta yeri sinema

İnce, uzun ve beyaz ışıltılı bir güzel olan Kız Kulesi, belki de üç yüz yıldır aşık olduğu ama bunu kimselere söyleyemediği Galata Kulesi'ne bakıyor. İstanbul'a hüzünlü bir akşam iniyor. Çok aşağılarda, yorgun ve varacakları limanlar belirsiz şilepler, öylece Karaköy’e sığınmış duruyor. Kımıltısızlar. Birazdan Sadri Alışık Karaköy meydanını sarhoş adımlarla geçip, Yüksekkaldırım’dan yukarıya tırmanacak. ‘Balıkçı Osman' filminin o günkü sahneleri tamamlanacak…


Fazla geniş olmayan tahta tablada bir yumak halinde uyuklayan bembeyaz tavşanlardan biri, kırçıl bıyıklı adamın dokunmasıyla isteksizce uyanıyor. Kulaklarını titreterek tablanın kenarına geliyor ve orada sıralanmış minnacık zarflardan birini pespembe burnuyla ittirip, yerinden çıkarıyor. Kırçıl bıyıklı adam, karşısında heyecanla onu bekleyen genç kıza dönüyor ve tavşanın çektiği “niyet”i okuyor. “Bahçe sana, bağ bana / Değme zincir kar etmez / Zülfün teli bağ bana…


Genç kız mutlulukla gülümseyip uzaklaşıyor. İstanbul'da gün devrilmeye başlıyor. Biraz sonra Ahırkapı açıklarında tekmil Marmara'yı hüzünlü bir zakkum pembesine boyayarak batmaya gidecek olan güneş, Sultanahmet Camii'nin mavi çinilerini son bir kez okşuyor.


Arkada çok eski bir Ayasofya görünüyor. Aşağılardaki Gülhane Parkı'nda hiç kimsenin, hatta polisin bile fark edemediği bir ceviz ağacı altındaki ayakkabı boyacısı, “dükkanı kapatıyor”. “Kara Gözlüm” filminde, Kadir İnanır ve Türkan Şoray'a ağaçlarını yavaşça yitirmek üzere olan bir İstanbul eşlik ediyor.


Sirkeci Garı'nda bir zamanlar Agatha Chiristie'nin bindiği Orient Ekspresi'nin son yolcularının son bir sepya fotoğrafını çeken “şipşakçı” da körüklü Zenith makineyi topluyor, üçayaklı sehpayı sırtına vurup, Sultanahmet Meydanı'na doğru yürüyor.


İşte bu niyetçi, ayakkabı boyacısı ve sokak fotoğrafçısı “Üç Arkadaş”, Sultanahmet Meydanı'nda buluşuyor.


Kameralar çalışıyor ve İstanbul, kare kare, kenarları tırtıklı bir film bobinine zapt ediliyor.


Memduh Ün'ün “Üç Arkadaş” filminde; Muhterem Nur, Fikret Hakan, Semih Sezerli ve Salih Tozan, nice bahtsız halayığın denize atıldığı söylenen bir “Sarayburnu” panoraması önünde, Marmara'nın yorgun sularının sahile vurduğu tenha yolda kol kola yürüyorlar. Güneş batıyor. “Motor stop”. Film çekimi o günlük bitiyor.


Ama İstanbul yeni başlıyor…





İnce uzun bir adam. Anadolu'ya tayini çıkmış bir mühendis. Sevgili anneciğinin hastalandığını haber alıyor ve memleketi İstanbul'a dönüyor. Sıkıntılı ve yalnız. Bir kitapçı dükkanında uzun kirpikli bir kızla karşılaşıyor. Kızın, gizli mumlarla aydınlatılıyormuş gibi görünen geniş bir alnı, kıvırcık kirpiklerinin gölgelediği elmacık kemikleri var. İri gözleri ciddi. Siyah saçları çoktandır süren bir yalnızlığın vahim gölgesini taşıyor.


İri ve ciddi gözlü Selma Güneri ile “Son Kuşlar”daki rolü icabı mühendis olmuş ince uzun Ediz Hun, yan yana Altınboynuz'a bakıyorlar. Yönetmen Erdoğan Tokatlı, “motor stop” diyor. Yorgun sinema işçileri kabloları topluyor, vizörleri kapatıyor. Son Kuşlar filmindeki “Sekans 32” bitiyor.


Ama İstanbul yeni başlıyor…





Fatih’e gidecek olan 34/A numaralı turuncu renkli belediye otobüsü, Aksaray meydanında yolcu alıyor. Otobüs şoförü Kemal, hareket saatini bekliyor. “Gelmeyecek mi acaba?” endişesi içinde. Hareket işareti veriliyor. Kemal, sevdiği kızı görememenin hüznüyle motoru çalıştırıyor. Deminden beri derin nefesler çektiği sigarasını tam söndürürken, üniversite öğrencisi güzeller güzeli Nevin de geliyor. Saçlar Farah Diba. Üzerinde Dior'un son modelinin taklidi Mahmutpaşa işi bir kadife manto. Beyazıt'ta inecek ve o güzelim başını havaya kaldırıp, ağır Arjantin tangosu adımlarla “Hukuk Mektebi”ne doğru yürüyecek.


Yönetmen Ertem Göreç'in “Otobüs Yolcuları” filminin bir sahnesi daha sona eriyor. Üniversite öğrencisi Nevin rolündeki Türkan Şoray salınarak yürüyor. Şoför Ayhan Işık, görür görmez vurulduğu Nevin’in arkasından içi ürpererek bakıyor. Yeşilçam’ın kotardığı en iyi filmlerden biri olan “Otobüs Yolcuları” filminin o gün çekilecek sahneleri de böylece sona eriyor…


Bu filmler çekildi ve bitti. Nedir, o siyah-beyaz filmlerin bizdeki anıları hiç bitmeyecek. Unutmayalım ki, Orhan Veli’nin dediği gibi, “İstanbul'un orta yeri sinema”dır ve bu şehir her filmden sonra yeniden başlar.


“Altın çağını” yaşamakta olan Türk sinemasını, hemen her gün gösterime giren “Aşk Sana Benzer”, “Mucize”, “İçimdeki Ses” gibi yeni filmleri gördükçe, ben de anlatmaya çalıştığım bu eski ve unutulmaz Yeşilçam filmlerini düşünüyorum…


Türk sinemasının kalbi olan Yeşilçam, Antalya Film Festivali’nin özel konusuydu. Buna layıktı çünkü Yeşilçam Türkiye’nin aynasıdır ve bizler o aynaya baktığımızda boylu boyunca kendimizi görürüz.


Gonk. Susalım lütfen, film başlıyor…


Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!
  • Misafir doğma büyüme istanbul'lu lemi özgen bu defa yeşilçamın vizöründen anlatmış tarihi yarımadayı ve yakın çevresini. dediği üzere; içinde yaşadığımız istanbulun fark edemediğimiz değişen yüzünü görürüz yeşilçamın gözünden, insanı, tarihi, doğası ile. evet, film başladığında, bizim de içinde yaşadığımız o geçmiş gözümüzün önünde akmaya başlar. teşekkürler lemi ağabey. fy
    CEVAPLA

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.