Güneşi gözden kaçırmayın, pedal çevirin…

Geçtiğimiz haftaki yazımda hep beraber “beynimizi kamçılayalım” demiştik.


Bayram tatili sona erdi, hatta yıllık izinler de bitti ve yepyeni bir çalışma dönemi başladı diyebiliriz. Yaz aylarında biraz daha ağır düşünülen, tatil odaklı, düşüncelerin ve projelerin nadasa bırakıldığı aylar yaşanıyor genellikle…


Pedal çeviriyoruz…

Tabi tüm bu tanımlamalar girişimciler için geçerli değil! Girişimci çalışan kadın dostlarım eminim ki yaz aylarını biraz zorluk, biraz düşünce, yeni çalışma dönemi için tazelenme, fikir üretme amaçlı geçirdiler. Biliyoruz ki girişimcilik bisiklete binmek gibidir, pedal çevirmeyi bırakırsanız düşersiniz. Hatta hep söylediğimiz gibi son yıllarda yokuş yukarı pedal çevriliyor. Bu durumda girişimcilere her zaman yaratıcı olmaları gerektiğini hatırlatıyor.


Çünkü ne kadar yaratıcı olunur ise pedallar o kadar kolay çevrilir. Rüzgâra karşı değil, rüzgârı arkamıza alarak…

Geçen yazımdan sonra çok değerli arkadaşlarımdan pek çok telefon aldım.


Yaratıcılık konusunun şu anda en önemli gündemleri olduğunu bununla beraber nasıl yaratıcı olabiliriz sorusunun yanıtını aradıklarını ilettiler. Hatta kitabını tamamlamak üzere olan çok sevdiğim bir arkadaşım "gerçekten beynimi kamçılıyorum ve yazıyorum" yorumunu yaptı ve biraz daha yazmaya karar verdim bu konu ile ilgili…


Bir süreç, bir emek, bir mesai…

Yaratıcılık bir süreç, bir emek, bir mesai aynı zamanda… Yaratıcı olmak beynimizin sağ bölümünü kamçılarken aynı zamanda sol bölümüne de kapı nöbeti tutturmayı gerektirir. Yaratıcılık farklı noktalardan beslenir. Herkesin yaratıcılık sürecinde ilham perisi de bana göre farklıdır. Okumak, konuya odaklanarak farklı vakaları incelemek, değişik kültürleri araştırmak, reklamları izlemek, markaların ülkelere göre hazırladığı reklam panolarını bulmak ve incelemek, filmler özellikle sevdiğim kültürlere ait filmler benim yaratıcılık sürecinde en çok ilham aldığım yardımcılarım diyebilirim.


Nasıl bir evreka durumu?

Yaratıcılık aslında her insanın içinde mutlaka var olan sadece hayatın koşuşturması içinde bazen dışarı çıkmaya fırsat bulamayan bir evreka durumudur. Neden olmasın yaklaşımı ile harekete geçer, böyle olsa nasıl olur diye şekillenir. Bir de bu taraftan baksak diyerek olgunlaşır, işte böylesi hiçbir yerde yok diyerek tamamlanır ve ‘işte sahne’ diyerek hedef kitlesi ve ilgilenenleri ile buluşur.


Yaratıcılık ile ilgili çok kitap okudum ve okumayı sürdürüyorum. Özellikle reklam filmlerini izliyorum, yaratıcı reklam ajanslarının yaptıkları çalışmaları takip ediyorum ve bakış açılarını keşfediyorum. Yaratıcılık için en önemli yetkinliklerden biri de farkındalık.


Farkındalık bir de vizyoner bakış açısı ile aynı yolda buluşursa, ayrıca yapılan işe saygı, bağlılık ve emek de katılırsa bakın neler ortaya çıkıyor...

2016 Yaz Olimpiyatları logosunun yaratıcı hikâyesi…

Brezilya’nın Rio de Janeiro kentinde 2016 yılı yazında yaz olimpiyatları gerçekleşecek. Olimpiyatlar için logo çalışması yapan tasarım stüdyosu Tatil Design tüm ekibini bu projeye odaklayarak harika bir yaratıcılığa imza atmış.


Benim sizlere tavsiyem konu ile ilgili internette bu yaratıcılık sürecini anlatan bir video var, mutlaka izleyiniz. Tatil Design şirketinin her bir üyesi bu logo çalışmasını kendisine ülkesini, şehrini, kültürünü ifade etmek üzere misyon edinmiş, her çalışan farklı bir bakış açısı ile ortak bir amaç belirlemiş, günler, aylar süren çalışma sonunda yapılan söyleşilerde bir hayalin gerçek olduğunu ve logonun bittiğine ve kazandığına inanamadıklarını ifade ediyorlar.


Geçtiğimiz günlerde 139 çalışma arasından seçilen Logo Olimpiyat Komitesi Başkanı Jacques Rogge tarafından basına tanıtıldı.


İşte bu nedenle yaratıcılık bir mesai, bir emek, bir misyon ve bir mutluluk bence… Ve tabi ki eğlenceli bir süreç…


İster işimiz ile ilgili yepyeni bir proje olsun, ister ilk defa denediğimiz bir yemek, ister çocuğumuzun yaptığı hayata farklı bakan bir resim olsun, ister annemizin diktiği bir elbise, bir arkadaşımızın yazdığı kitap, yeni bir televizyon programı, bir moda tasarımcısının gözlerinden o harika kırmızı ve kumaşın dansı yaratıcılık her zaman gülümseten bir süreçtir.


Hiç düşündünüz mü?

Hiç düşündünüz mü, imkânların çok daha kısıtlı olduğu, düşünmenin ve üretmenin hiçbir kaynak ile desteklenmediği, teknolojiden çok uzak zamanlar da yaratıcılık neden daha yoğun yaşanan bir olgu, bir ortaya çıkarma süreci idi…


Tarihe baktığımızda yaratıcılık ile ilgili günümüze kadar uzanan ve kendi alanına ebedi imzalar atmış kişi ve ürünlerin zor anlarda ortaya çıktığını görüyoruz. Tam "bitti" denilen anlarda, "çaresizim" duygusunun yoğunlaştığı dakikalarda, "bunun çaresi nedir?" sorusunun geldiği zamanlarda en yaratıcı insanlar ortaya çıkmışlar ve fark yaratmışlar.


Çünkü onlar kendilerine inanmışlar, zorluklar karşısında yılmamışlar, dünden hızlı olmuşlar ve hayallerinin peşini bırakmamışlardır.


Onlar maalesef günümüzde sıklıkla karşılaşılan motivasyon kırıcılar ile samimiyet kurmamışlar, zihinlerindeki kilitleri açmışlardır. Az aslında çoktur demişlerdir. Onlar deneyimlerini, bilgilerini linklemişler, üzüm cenderesine bakıp baskı kalıbını hayal etmişlerdir.


Yaratıcı düşünmenin özünde sahip olunan bilgileri, örnekleri, deneyimleri linklemek ve bir arada kullanabilmek, bu birliktelikten yeni yaratıcı fikirler yaratmak vardır. Buna çok güzel bir örnek 15. yüzyıl Alman mucidi Johannes Gutenberg’tir. Gutenberg’in yaptığı birbiri ile alakalı olmayan iki fikri birleştirmektir.


Üzüm Cenderesi ve Baskı Kalıbı… Baskı kalıbının amacı şeklin izini çıkarmak, üzüm cenderesinin amacı ise geniş bir alana güç uygulayıp üzümün suyunu sıkmaktır. İşte matbaa böyle doğmuştur.


Bununla beraber yaratıcılık mutlaka bir icat ya da inovasyon ile sonuçlanmak durumunda değildir, yaratıcılık daha önceki yazımda da belirttiğim gibi hayal etme, farklı yollar keşfederek yeni fikirler geliştirebilme yeteneğidir.


Herkesin baktığı noktaya herkesle aynı zamanda bakmak, bununla beraber herkesin görmediğini görebilmek ve hayal edebilmektir.


Peki, bizler daha, çok daha yaratıcı düşünebilmek için neler yapmalıyız?

Şimdi şu 3 soruyu acilen kendimize sormalıyız ve verdiğimiz cevapları değerlendirmeliyiz.




• En son ne zaman aklıma yaratıcı bir fikir geldi?


• Bu fikir neydi?


• Daha yaratıcı olmam için beni neler motive eder?




Yaratıcı olmak için bilgi sahibi olmalıyız, bununla beraber sadece bilmek değil en önemli adım yapabilmektir.



Tarihten çok etkileyici bir yaratıcılık örneğini eğitimlerimde katılımcılar ile sıklıkla paylaşırım. Bilmek, fikirde yaratıcı olabilmek ve uygulayabilmek… Zorlukları yaratıcı fikirler ile aşabilmek, yaratıcı canlandırma ile amacımıza ulaşabilmek… Mesaj çok yalın ve net…



1792’de Joseph Haydn saraylı müzisyenleri oldukça öfkeli idiler. Çünkü dük onlara bir tatil sözü vermesinin hemen ardından bu tatili ertelemişti.


Haydn’dan düke giderek bu izin konusunda konuşmasını istediler. Haydn’ın bu noktada aklına oldukça yaratıcı bir fikir geldi. Konuşmayı kendisi değil müzik yapacaktı. Bu düşünce oraya bir sanat eserinin de çıkmasına neden oldu: “Veda Senfonisi”


Senfoni orkestranın bütünü ile başlıyordu ve sonlarına doğru enstrüman sayısı gittikçe azalıyordu. Kendi bölümünü tamamlayan müzisyen elindeki mumu söndürüyor ve salonu terk ediyordu. Böylece senfoninin sonunda salonda hiç kimse kalmamış oluyordu. Bu yaratıcı düşüncenin sonunda dük mesajı aldı ve tatil iznini verdi.


Zihin kilitlerimiz nelerdir?

O zaman bütün bu örneklerden yola çıkarak önce bizi frenleyen, yaratıcı süreçlerimizi başlatmamızı engelleyen kilitleri açıyoruz; doğru cevap budur, böyle olmalı, mantıklı değil, bu benim alanımın dışında, hata yaparım, belirsizlik var, yaklaşmamam lazım, oyun vakit kaybıdır, ben yaratıcı bir insan değilim ve bu fikrim kabul edilmez gibi kilitleri açalım. Önceden hazırlanmış cevaplara takılı kalmayalım. Her zaman ikinci bir cevabınız olsun tabi bu cevapları bulmak için kullandığınız sorular da farklı olsun.


Basit düşünelim, karmaşık düşünmek çoğunlukla bizi yaratıcı olmaktan uzaklaştırıp bir hortum misali içine çeker sonra da kendimizi bambaşka bir noktada buluruz.


Yaratıcı düşünceyi parlatmanın yolları nelerdir?

Yaratıcı düşünceyi parlatmanın yollarına bir örnek de varsayımları unutmaktır. Kısacası çok daha yaratıcı düşünebilmek için zihinsel kilitlerimizi açmalı, varsayımlarımızdan kurtulmalı, bildiğimiz ilk doğru cevapları unutarak, ikinci cevapları bulmaya çalışmalı ve birden fazla fikir sahibi olmalıyız. Yeni fikirlerin fayda sağlayacak özelliklerine odaklanmalıyız. Gözümüzün önün de olanlardan çok olmayanları düşünüp farkına varmalıyız. Bakış açımızı terse çevirmeli, tersten bakarak olayların komik yanlarını da keşfetmeliyiz. Unutmayalım ki mizah zihni geliştirir.


“Mizahın "ha ha" sı ile keşfin “aha” sı arasında güçlü bir ilişki vardır!”



Rastgele bilgilerin bizi harekete geçiren bilgiler olabileceğini unutmamalıyız. Yaratıcılık sürecini hızlandıran önemli bir enerji gücünü hikâyeleştirmeyi ve metaforları mutlaka kullanmalıyız. Bütün bunları gerçekleştirdikten sonra geriye üç şey kalıyor, tereddüt etmemeli, mazeret üretmemeli ve önce kendimize inanmalıyız.


Tagore’un dediği gibi; “Güneşi gözden kaçırdım diye ağlarsan yıldızları da göremezsin.”




Facebook Yorumları

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

Yazarın önceki yazıları

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.