Nasıl doğdum?
Bazı kitaplarım her zaman yanı başımda, elimin altında durur. Arada elime alır, birkaç sayfa okur, sonra tekrar yerine koyarım. Bunu özellikle gece uyumadan yapıyorum.
Sanırım geçen gece de okuduğum kitabın etkisi rüyama yansımış. Anneme rüyamda nasıl doğduğumu soruyordum. Annem önce söyle bir düşündü, sonra cevap verdi.
İşte şöyle güldün, şöyle ağladın diye anlatmaya başladı. Aslında benim öğrenmek istediğim, nasıl bir ortamdı, ne şekilde doğdum? Anbean her detayı öğrenmek istiyordum. Etrafım ne kadar sakindi, ne kadar karanlıktı, ne kadar sessizdi? Hemen annemin kucağına verdiler mi, sürekli annemin yanında kalabildim mi? Duygularım nasıldı? Aslında öğrenmek istediğim bazı detayları annemin de hatırlamadığına kanaat getirdim. Dr. David Chamberlain’ in “Bebeğinizin Olağan Üstü Zihni” isimli kitabında anlattığı gibi belki de hipnoz tedavisi ile doğumumu hatırlamak istedim gece gece kitabı okuyup, yatınca.
Bizim doğduğumuz seneler, anne ve bebeği aynı odada tutmuyorlardı. Emzirmeden emzirmeye annenin yanına getiriyorlardı. Ne kadar vahim, düşünsenize…
Bebek, anne rahminde aylarca yaşıyor, oranın sıcaklığına alışıyor. Annesinin, babasının sesini tanıyor, alışıyor. Onun için en tanıdık, en bilindik durum annesinin yanı ama o annesinin yanında değil.
Artık kanıtlı çalışmalar bize şunu söylüyor: bebeğin yanı, annesinin yanıdır. Bebek, annesinden aldığı antikorlar ile dışarıdan gelecek mikroplara karşı savaşır. Annesinin yanında yatan bebek, vücut ısısını, metabolizmasını, kalp atışını dengeler. Annesinin yanında uyuyan bir bebeğin, annesinin nefes alış verişinde feyiz aldığı ve nefes almaya devam ettiğini okumuştum. Ben kızımı tam sekiz ay boyunca benimle birlikte aynı odada yatırdım. Süt kokusunu duyunca, sürekli meme ister, uyanır dediler.
Dinlemedim. Eskilere göre, bebek annesinden ayrı yatmalıymış, çünkü süt kokusunu duydukça meme istermiş. Ne iyi işte! Bebek anneyi, anne bebeği tetikliyor süt konusunda.
Anne bebek ilişkisi büyülüdür, hiçbir şey önüne geçemez, geçmemeli.
Anne ve bebeğin birbirinden ayrılması, fiziksel yoksunluklara ve duygusal boşluğa neden olurmuş.
Bebeğin bakışları ve dokunuşu, annelik için gerekli duyguların oluşmasını sağlarmış, biliyor muydunuz?
Bebekler her zaman annelerini hissetmeli, koklamalı, duymalıdır. Hem de ilk doğdukları andan itibaren. Bunu sağlamak günümüz şartlarında artık zor değil. Önemli olan ne istediğinizi bilmektir. İsteğinizin gerçekleşmesi için de çevrenizi bilgilendirmek yeterlidir.
Ne mi yapacağız?
Tıbbi gereklilik olmadıkça, doğum odanız, doğumhaneniz sıcak olsun, ışıklar kısık olsun, az insan olsun, gürültü olmasın. Bebeğiniz doğar doğmaz kucağınıza verilsin hem de kordonu kesilmeden. Kordonun atışı durmadan hemen kesilmesin, bebeğinizi kucağınızda hemen emzirin. İlk ve rutin kontroller kucağınızda yapılsın…
Özetle, geçen haftaki “Doğum Tercihlerim” başlıklı yazımda da belirtmiştim. Ayrıca Sevgili Doula arkadaşım Özge Taşkın’da bu haftaki yazısında yapılacaklar konusunda önerilerini yazmış.
Ben nasıl doğdum konusuna gelince, maalesef önerilen şekilde doğmadım. Ama önerilen şekilde doğurmaya çalıştım. Siz de çalışın, hem de daha çok.
YORUMLAR