Ben de gidemiyorum...

Çarşamba gecesi daha doğrusu Perşembe sabaha karşı uykum kaçtı. Kalktım, salonda oturdum koltuğa, aldım telefonumu elime. Son on beş gündür zaten elimden düşmüyor ki. Sanal olarak Gezi’ye katılmak, son durumu kontrol etmek vazgeçilmez bir alışkanlık oldu.



On beş gündür İstanbul dışındayım yani tam Gezi olayları iyice patlak vermeye başladığı günden beri. Uzaktan takip etmek çok zor bir durum, orada olmak istemek ama olamamak. Tam anlamı ile cep telefonum elime yapıştı, öyle ki telefonumun şarjı %1’e inene kadar kullanıyorum. Gezi’de sosyal medyadan tanıdığım birçok anne var. Sonuna kadar direnmeye devam ediyorlar, neden çocuklarımız için…


Hepsi ile ayrı ayı gurur duyuyorum. Her olayı uzaktan da olsa sıkı sıkı takip ediyorum.


Ama uzaktan işte, bu da insanda psikolojik olarak bir etki yaratıyor. Zaman geliyor sinirleniyorum, zaman geliyor umudum tekrar yeşeriyor, zaman geliyor iyice karamsarlığa kapılıyorum.


Neyse uykum kaçmıştı. Gündüz HT Hayat’ta Elif Key’ in yazısını tam okuyamamıştım, onu okuyayım bari dedim. Ne kadar da güzel yazmış. Ben de aynı lobide büyüdüm ve büyümeye devam ediyorum. Elif’in yazısını okurken, baktım Damla yeni yazı yazmış. Hadi onu da okudum. Gezi’de değilim ama Gezi’deyim.


Yüreğim sürekli hop oturuyor hop kalkıyor. Kalbim sıkışır gibi oluyor. Sonra kendimi kendi yazılarım arasında dolaşırken buldum. Yazdığım yazılara bırakılan yorumları tekrar tekrar okumak gibi bir hobim var. Bana çok fazla zevk ve şevk veriyor. Daha önce bir okurun beni okudukça doula olmak istediğini okumuştum, çok etkilenmiştim.


Başka bir okurum da benzer bir yorumu yazmış. Yazılarım Sevgili Deniz’in hayatında yeni bir kapı açmış ve doula olma hayalini kurmaya başlamış. Ne kadar etkilendim anlatamam. Gecenin karmaşasına, karamsarlığına farklı bir tohum ekti bu yorum. Çok mutlu oldum.


Gündemin karışıklığında beni şu güne götürdü: Soğuk bir kış günü. Günlerden cumartesi. Eşim evde, kızımla ilgileniyor. Ben de fırsat bilip kendimi kuaföre attım.


Saçımın kesilmesini beklerken bir yandan da gazetelere göz gezdiriyorum. Bir gazetenin hafta sonu ekinde güzel bir röportaja rastladım. Bir doula neden doula olduğunu, Türkiye’de nasıl bir eğitim aldığını anlatıyor. O güne kadar doulalığın sadece Avrupa ve Amerika’ da olduğu bilen, düşünen ben önce bir şaşırdım. Sonra sevindim. Demek ülkemizde bunun eğitimini alabilirim!


Hemen eşimi aradım, onunla paylaştım röportajı. Sonra akşam olunca, el ayak çekilince yani minik sevgilim uyuyunca araştırma yapmaya karar verdim. Akşam oldu, kızım uyudu. Ben bilgisayarımı açtım. Önce Facebook’a bakayım dedim ve ne göreyim. Bir arkadaşım “2.İçsel Doğum Doula Eğitimi açılıyor” diye bir tanıtım paylaşmış. İşte evrenin gücü dedim. Gönderdiğim mesaj alındı ve ben gönülden yapmak istediğim, beni inanılmaz etkileyen, ruhumu tetikleyen ve ileride ruhumun bundan besleneceğimi düşündüğüm doulalık ile buluştum.




Aradan bir buçuk sene geçti ve ben bir doulayım. Gönülden inandım, çalıştım.




İnanmak başarmanın bir devamını gibidir, o yüzden Gezi’deki gençlere, annelere, kadınlara tüm insanlara çok inanıyorum. Onlar da bu direnişe inanıyorlar.




İnanın yarınlar güzel olacak!




Biraz iç seslerim konuştu bu yazıda, bir oradan bir buradan. Belki de ben gidemedim diye. Gidemiyorum diye. Evet, belki orada olmak, oradaki havayı, gazı solumak çok farklı ama kalbim sizinle. İnancım sizinle.

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.