Bir şehit evinden manzaralar
Bir şehit evi. Henüz evdekilerin kimin şehit olduğundan haberi yok ama onların dışındaki herkes olaydan haberdar. Gazeteci, asker, kaymakam, belediye başkanı, ilçe emniyet müdürü, sağlık görevlisi, imam, ilgili ilgisiz bir sürü insan. Mizansen kuruluyor. Kameralar, fotoğraf makineleri ve cep telefonları uygun açı arıyor. Az sonra bir haber verilecek.
Anne baba evin sedirine oturtulmuş. Tam kayıt denecekken biri kadraja giriyor ve kameramanın dürtükleyen eli tarafından dışarı alınıyor. Niye? Kaymakamın önüne geçecek, mizansen bozulacak, kaydın niteliği düşecek. Böyle güzel bir an yakalamış, kaçırırsa yazık olur. Bir de tabii, kaçırmaması lazım. Kim bilir kim için yapıyor o haberi. Hani derler ya, emir büyük yerden, belli.
Belki de kameralar o an anne babanın ölümüne de tanıklık edecek. Olamaz mı? Haberi duyan anne küt diye gidiverse? Baba şehit olan oğluna mı yansın, haberi alan karısının ansızın ölüvermesine mi yansın derken, o da karısının peşine takılsa? Oh, ne güzel, katmerli reyting. Oradan mağduriyet de devşirilir, teröre güzelce bir lanet de edilir. Sonra gelsin oylar, gitsin 400 milletvekili. 2023, 2071 derken bir bakmışsın 3000’lerin süper gücü olmuşuz, “paralel” evrendeki düşmanlarımızla savaşıyoruz. Öyle ya, düşman şart.
Sahne hazır olunca kaymakam bey girizgâh yapıyor şehit polisin babasına. Senin oğlan askerliği yaptı mı, nerede yaptı, piyade miydi falan. Derken sözün bittiği yere geliniyor. Artık haberi vermesi lazım. Kaymakam büyük yetenek. Haberi verirken dramatik esler veriyor, kameranın önüne geçen adamın dağıttığı ilgiyi teatral suskunluğuyla yeniden kendinde topluyor, bir es daha vererek gerilimi en üst noktaya taşırken sükûnetle burun kemerini sıvazlıyor ve “Mehmet,” diyor elini şehidin babasının dizine vurarak. “Mehmet, kendini feda etti bugün.”
Bizler, videoyu sonradan izleyenler için bu noktada film kopuyor. İçimize bir ateş düşüyor. Kendince tabii. O anne babanınkiyle kıyaslanır mı. Ama durun! Bizim bile gözlerimiz dolmuşken, kimimiz ağlamaya başlamışken, şehit annesine yapılanlar inanılır gibi değil. Anne, haberin şaşkınlığıyla kaymakama bakıyor. Duyduklarına inanamamış gibi. Sonra etrafını bir tarıyor. Hani biri, “Yanlış duydun, Mehmet ölmedi,” dese inanacak. O an ağzında kelimeye dönüşememiş birkaç inilti. Ama kimse, Mehmet ölmedi, demiyor. Ayaklanıyor çaresiz. Kendini dışarı atmak, ağlamak, dövünmek istiyor. Ama üzerine öyle büyük ve anlamsız bir güruh çörekleniyor ki, olduğu yere çökmek zorunda kalıyor. O dakikadan sonra bakışları bomboş artık. Anlamsızca ellerini birbirine sürtüyor, yüzünü kapıyor. Etrafında bir şey yok bir şey yok diyenler, Feride bacı diye seslenenler, salavat getirmesini isteyenler, bir kadın polisi yanına oturtmaya çalışanlar, durmaksızın patlayan flaşlar…
Daha onun şaşkınlığını üzerinden atamamışken bu kez imam giriyor sahneye. Rolünü iyi çalışmış. Tam yerinde giriyor söze. Ama sesi, o her zamanki vaaz sesinden ne bir tık aşağıda, ne bir tık yukarıda. Bütün sıradanlığıyla kendince anneyi teskin etmeye çalışıyor. Sanki hayatının yüz bininci cuma hutbesini okur gibi yavan ağzından çıkanlar. Kime ne anlattığının farkında değil. Ama o da bir emir kulu. Birileri demiş ki, git şehit evinde anlat bir şeyler. Söyleyeceğin her şeyi biliyor olsalar da. Ve söyleyeceklerin hiçbir işe yaramayacaksa da. O sırada anne sadece “Memed’im” diyebiliyor. “Amanın.” Bırakmıyorlar. Haberin hemen ardından duaya geçiyorlar.
Daha acısının idrakine varamamış kadın. Oğlu boğazına oturmuş bir yumru. Bir yutkunsa, bir çığlık atsa, birazcık dövünse acısını kalbinde yaşamaya başlayacak. Ve belki de o zaman diyecek ki, çıkın evimden, beni kendi acımla baş başa bırakın. Duamı da okuturum ben, cenazemi de gömerim. Yeter ki çıkın evimden.
Bırakmıyorlar. Şov devam etmeli. Çünkü belli ki bu dev prodüksiyon için kafa patlatılmış. Gişe beklentisi büyük. Dualar okumaya devam ediyorlar. Anne, elleriyle yüzünü kapıyor. Boğazında bir yumru. Kimse görmesin istiyor yüzünde yarım kalmış acısını. Gitmiyorlar. Gitmek bilmiyorlar.
Videonun ortasında duyduğum üzüntü, sonuna doğru bastıramadığım bir öfkeye dönüşüyor. Hayatı sadece bir şovdan ibaret gören bu zihniyetin gerçekle çoktan kopmuş ilişkisine lanet ediyorum. Vicdan diyorum kendi kendime, bu nasıl bir vicdan ki, bir şehit haberini oğlu ölen bir annenin üzerine basarak vermekten çekinmiyorlar? Ama bunu der demez, şehide kelle diyenlerin daha geçenlerde bir şehit tabutuna elini koyarak nutuk atışları geliyor aklıma. Niye bu kadar şaşırıyorum ki diyorum kendime. Bu, vicdanın ilk ölümü değil ki. Vicdan, bu ülkede her gün öldürülen bir şey. Ve failleri arsız arsız ortalıkta dolaşıyor. Günü geldiğinde içimizden birinin daha ocağına ateş düşürmek için.
YORUMLAR