Demokrasi tramvayı son durak, inmeyen kalmasın
Ve işte nihayet demokrasi tramvayı son durağa vardı. Şöyle bir hatırlayalım. Ne diyordu o zaman İstanbul Büyükşehir Belediye Başkanı olan Recep Tayyip Erdoğan? Sene 1996:
“Demokrasi bir tramvaydır, gittiğimiz yere kadar gider, orada ineriz. Demokrasi amaç değil araçtır.”
Vakti zamanında bir şeriat devleti mi olacağız endişesini yaratan bu söylem, geldiğimiz noktada bambaşka bir niteliğe büründü artık. O dönem bir ideolojinin neferi olarak yola çıkan şakirt, Milli Görüş gömleğini çıkardıktan sonra mutasyona uğradı ve bireyliğinin farkına vararak en sonunda kendisini Anayasa’nın üzerinde bir güç olarak tanımladı. O günden bu gününe çeşitli duraklardan geçtik. Her birinin adını “durak” olarak anmak manidar. Malum, kelime durmak fiilinden türetilmiş.
Peki demokrasi tramvayı hangi “durak”lardan geçti bu bireyleşme uğruna?
Her muhalif bir gün vatan hainliğini tadacaktır durağı,
Yanlış hesap AB’den döner durağı,
İlahi adalet, sen adamı öldürürsün durağı,
Sayıştay, için görünüyor, bu şeffaflık bize ters durağı,
Yolsuzluğuna bakanımı serdim, gel kaçma Rıza durağı,
Bir Bilal uğruna ya Rab, ne güneşler batıyor durağı,
Cüce divan durağı,
MİT tırı vırı durağı,
Roboski futbolcudur durağı,
Fıtratından madenciler eskittim durağı,
Gezi, göz, arpacık durağı,
Devletten Saray kaçırma durağı,
Önemli olan iç güvenliği durağı,
Ne sansür, ne ben söyleyeyim durağı,
Havuzlu medya yaptırdım, içine de çirkef doldurdum durağı,
Mağdurum da mağdurum durağı,
Tecavüzcü Coşkun’un askerleriyiz durağı,
Kadının toplumdaki yeri, mezarının yanıdır durağı,
Suriye’min sorunları kalaylı durağı,
Size Reyhanlı’dan bomba gibi haberlerim var durağı,
Tek adamlık aşkı durağı,
Başkanlık sevdası durağı,
Anayasa’nı da al git durağı,
Sandık sandık dediğin nedir gülüm, ben senin için demokrasiden vazgeçmişim durağı,
Kriz var kriz var kriz var kriz var, ekonomi tıkırında durağı,
Kürt sorunu yoktur, az Bahçeli vardır durağı,
Vatan sana kırmızı çok yakışıyor durağı,
IŞİD’mişik, yeşilmişik, canmışık durağı,
Allah kimseyi muhtarsızlıkla terbiye etmesin durağı…
Aslında öyle çok durak vardı ki güzergâh üzerinde, tramvay yol almıyordu da kapılarını açıp kapıyordu sadece. İçinde de demokrasiyi araç olarak kullanan sözde demokrasi sevdalıları. Ta en başından beri. Bireyleşmeyi bencilleşme üzerinden okuyunca aşağıdaki söylem kaçınılmazdı artık:
“İster kabul edilsin ister edilmesin, Türkiye'nin yönetim sistemi değişmiştir. Yapılması gereken bu fiilî durumun hukukî çerçevesinin anayasa ile netleştirilmesi, kesinleştirilmesidir.”
Şimdi soru şu: Anayasa’sında yönetim şekli net bir biçimde tanımlanan bir ülkede biri çıkıp da kendisini Anayasa’nın üzerinde bir güç olarak tanımlıyorsa ve bu kişi ülkenin cumhurbaşkanıysa yaptığına ne denir? Darbe mi, dayatma mı, zorbalık mı?
Soru iki: Bu şartlar altında yapılacak erken seçim Recep Tayyip Erdoğan’ın başkanlık hayalini gerçekleştirme ihtimali dışında ülkeye ne katar?
Ve son soru: Artık demokrasi tramvayından inildiyse, iktidarı boyunca sandığı kutsayan Erdoğan için bundan sonra sandık ha olmuş ha olmamış değil midir?
Ek soru: Bu keyfiliğe dur demek için bir planı olan var mı?
YORUMLAR