Bugün benim doğum günüm
Bugün benim doğum günüm. Yaşım otuz yedi oldu. Bir anlamı var mı? Yok. Ama asal sayıları severim. Çünkü onları sadece kendileri bölebilir ve sadece kendilerine bölünebilirler.
Herkesin büyük büyük laflar ettiği yaşlar var. Yaşanan büyük büyük hayatlar… Bunların neresine konur benim hayatım? Düşünmeye bile değmez. Geçiyorum.
Yaşın zamanla bir ilgisi var mı bilemiyorum. Bildiğim, insanların hayatlarının gözümün önünde bir bir değişiyor olması. Değişimin varlığının fark edilebilmesi için birilerinin durması gerekiyor. İşte o ben duranım. Öyleyse zaman da duran bir şey. Madem ki göreceli.
Yaşlandığımı hissetmiyorum. Ama ellerime uzun uzun baktığımda bir şeylerin değiştiğini fark ediyorum. Derin çizgiler oluşmaya başlamış. Parmak izim bile değişmiş olabilir. Demek ki küçük çillerin elimin üstünü kapladığını da tıpkı derinleşen çizgiler gibi fark etmeyeceğim. Hayıflanacak bir şey yok o zaman.
Bu “duran ben” nasıl bir şey, pek kavrayamıyorum. Bir beden var, onda zaman ve mekân içinde yol alan bir hareket var, sonra o hareketin biteceği bir an var ve ben, bu sırada sadece duruyorum. Sanki o bedenden önce de varmış ve ondan sonra da var olmaya devam edecekmiş gibi.
Durmakla beklemek aynı anlama gelebilir mi onu da bilemiyorum. Ama yılların geçip gidişini umursamasam da, benim de beklediğim zamanlar oldu. Hayatın nasıl bir şey olduğuna sanırım o sıralarda karar verdim.
Beklemenin zamanla bir ilgisinin olmadığını söyleyebilirim. Hatta beklemenin bir duygu olduğunu da. Hayatım boyunca beklemekten nefret ettim. Hâlâ ediyorum. Ama şunu çabuk kavradım. Hayat uzun bir can sıkıntısıdır. Beklemek, bu sıkıntıyı daha da arttırır.
Sanırım bu “duran ben” o günlerde ortaya çıkan bir şey. Artık beklemek yerine duruyorum. Durmanın alıp götürdükleri yok mu peki? Olmaz mı! Sevginin ne olduğunu artık kavrayamıyorum mesela. Birçok şeyi kavrayamadığım gibi. Durunca kendi kendine yetmen gerekiyor ama bunun için yaptığın şeyler de her seferinde kadük bir mutluluktan başka bir şey ifade etmiyor. Yine de sevginin bir mutluluk kaynağı olduğunu söyleyebilirim.
Adım Erkut. Yaşım otuz yedi. Hayata inanmıyorum. Ama onu seviyorum. Tıpkı bir yaranın varlığına ya da bir uzvun yokluğuna alışır gibi…
YORUMLAR