Koalisyonunuzu nasıl alırdınız?

Seçimin üzerinden dokuz gün geçti. Meclis aritmetiğinin değişmesiyle hepimiz umutlandık. Umutlandık çünkü, sonuçlar hemen çözüm vaat etmese de hepimiz adına bir takım fırsatlar içeriyor.


Partiler koalisyon arayışında. Hepsi de topu birbirine atarak olası kombinasyonları değerlendiriyor. Ben de hepimiz gibi bir seçmen olarak süreci merakla izliyorum. Aklımdaysa bazı kriterler var:


17-25 Aralık

Cumhuriyet tarihinin en büyük rüşvet skandalı, hâlâ bir arpa boyu yol alınmamışlığıyla öylece duruyor. Tapeler, ayakkabı kutuları, para kasaları, kol saatleri hepimizin malumu. Skandalın ortaya çıkmasıyla yapılan emniyet ve yargı atamaları ve hukuksuz tutuklamalarsa sistemi yürütülemez hale getirmiş durumda. Soruşturmalar yeniden açılmalı, şeffaf bir şekilde yürütülmeli ve adil bir şekilde sonuçlanmalı.


Yüce Divan Oylaması

Adı rüşvet skandalıyla anılan dört eski bakan Zafer Çağlayan, Egemen Bağış, Muammer Güler ve Erdoğan Bayraktar’ın Yüce Divan’da yargılanmalarının, AKP’nin meclis çoğunluğunun avantajını kullanması sebebiyle önüne geçilmişti. Bu durum vicdanlarda büyük tahribat yarattı. Hem bakanların kendilerini savunma haklarının önü açılmalı, hem de toplumun zedelenen adalet duygusu onarılmalı.


MİT tırları

Hükümetin dış politika tercihleri ilk günden beri tartışılır bir durumda. Sınırlarımızda devam eden bir savaşa silah taşınması her şeyden önce kendi sınır güvenliğimiz açısından tehlikeli. Bu durumun belgelenmesi, belgeleyen hukukçuların ve askerlerin tutuklanması, olayı açığa çıkaran gazete ve gazetecinin cumhurbaşkanı tarafından kamuoyu önünde tehdit edilmesi kabul edilebilir şeyler değil. Olay, tüm yönleriyle açığa çıkarılmalı ve sorumlular cezalandırılmalı.


Havuz medyası

Hükümetin kendi sözcülüğünü yapması için oluşturduğu havuzdan beslenen basın yayın organları, zamanla birer tetikçiye dönüştü. Her türlü ilkeden uzak, yaptıkları yalan haberler ve attıkları iftiralarla siyasetçiden hukukçuya, sanatçıdan normal vatandaşa kadar herkesin hayatıyla oynadılar. Bu sorun hukuk çerçevesi içinde düzeltilmeli.


Kaçak” Saray

Yapılması için Atatürk Orman Çiftliği hukuksuzca katledildi ve milyar dolarlar harcandı. Cumhurbaşkanı yıkım kararı veren mahkemeye “Güçleri yetiyorsa yıksınlar” diyerek başka bir hukuksuzluğa daha imza attı. Hâlâ kaç odasının olduğu bir bilmece. Kamuoyunda Kaçak Saray olarak anılan Cumhurbaşkanlığı sarayı, aslında başbakanlık için yapılmıştı. Bir yönüyle de Cumhuriyet’e meydan okuma olarak nitelenen Kaçak Saray, seçmen için adaletsizliğin, hukuksuzluğun, tek adamlığın, mevki ve servet hırsının simgesi olarak görülüyor. Kamuoyunu tatmin edecek bir çözüm bulunmalı.


Soma, Ermenek, taşeronlaşma ve işçi cinayetleri

AKP’nin iktidarda olduğu 2002-2013 yılları arasında 13.442 işçi hayatını kaybetti. Bu sayıya her yıl binler ekleniyor. Soma’daki maden faciası başlı başına bir duyarsızlık tablosuydu. Resmi rakamlara göre 301 işçinin hayatını kaybettiği facia sonrası ilçeyi ziyaret eden ve o dönem başbakan olan Recep Tayyip Erdoğan’ın madenci yakınını tokatlaması ve danışmanının başka bir madenci yakınını tekmelemesi hâlâ akıllarda. Protestoculara yapılan sert müdahaleler de unutulmadı, Ermenek’te hayatını kaybeden Tezcan Gökçe'nin babası Recep Gökçe’nin kendisine reva görülen bir çift kara lastik için söyledikleri de: “Şimdi giymem desem olmaz, almam desem olmaz. Madem getirmişler…” Fıtrat, kaza, kader gibi açıklamalar bir kenara bırakılmalı, sorunlar işçi lehine çözülmeli ve sorumlular cezalandırılmalı.


Gezi

Taksim Meydanı’ndaki Gezi Parkı’nda ağaçların kesilerek ve yerlerinden sökülerek, yerine Taş Kışla’nın yeniden inşası adı altında alışveriş merkezi ve rezidans yapılması sadece İstanbul’da değil Türkiye’nin her yerinde milyonları sokağa döktü. Tabii ki sebep sadece ağaçlar değildi. Protestolara ben yaptım olducu zihniyetin karşısında yer alan, bu cendereden çıkmak isteyen ve tek adam hegemonyasına başkaldıran herkes katıldı. Demokratik protestoları bir darbe(!) girişimi olarak gören hükümetin tepkisi orantısız oldu. İnsanlar öldü, yaralandı, sakat kaldı. Berkin’in, Ali İsmail’in, Ethem Sarısülük’ün, Abdullah Cömert’in ve Ali Atakan’ın katilleri yakalanmalı, en ağır şekilde cezalandırılmalı, protestolara müdahale sırasında gösterilen şiddetin sorumluları bulunmalı ve Gezi’nin demokratik bir tepki olduğu kabul edilmeli.


Öncelikle bu sorunların çözümü için bir araya gelecek her türlü koalisyon seçmenin onayını alır. Kim olur içinde onu bilemem ama kimin olmayacağı apaçık değil mi?

YORUMLAR

Yorum kurallarını okumak için tıklayınız!

İnternet sitemizde kullanılan çerezlerle ilgili bilgi almak ve tercihlerinizi yönetmek için Çerez Politikası, daha fazla bilgi için Aydınlatma Metni sayfalarını ziyaret edebilirsiniz. Sitemizi kullanarak çerezleri kullanmamızı kabul edersiniz.